Modern kelime olarak, içinde yaşanılan çağa, günlere uygun olan, çağcıl olarak ifade edilmektedir. Modern toplum ise; örgütlerin ihtisaslaştığı, karşılıklı bağımlılıkların arttığı, insan ilişkilerinde evrensellik, akılcılık, fonksiyonellik gibi niteliklerin ön planda olduğu, kurumsal yönden ise merkezileşmiş eğilimlerin görüldüğü, pazar ve para ekonomisinin aynı zamanda dış ticaret ilişkilerinin yoğun bir şekilde yaşandığı toplumlar olarak ifade edebiliriz. Tabii daha birçok modern toplumun getirdiği yapılar, özel veya kamusal alanda, birçok değişimlerden, olgulardan bahsedebiliriz. Haberleşme, kentleşme, ulaşım, adalet, güvenlik gibi birçok alanda modernite ve modern toplum kavramlarından bahsedilebilmektedir.

Bu yazımızda asıl olarak ele alacağımız konu ise modern toplumu doğuran zihniyetin ne olduğunu vurgulamak ve bu zihniyetin ne gibi sonuçlar doğurduğunu değerlendirmek olacaktır. Aslında her gelişen akımın doğduğu ortam, dönemin şart ve imkanları açısından bazen benzerlik gösterse de bazen de çok bağımsız bir olgu olabilir. Örnek verecek olursak; Milliyetçilik birbirinden bağımsız değerlendirilemeyecek iki etkenden ilki, milletler ve milliyetçiliğin varlığının bir dönem sorgulanmadan kabullenmesi.

Milliyetçiler tarafından savunulan ve bir süre akademik tartışmaları da egemenliği altında bulunduran bu görüşe göre milletler ve milliyetçilik doğal oluşumlardı; hep vardılar ve hep olacaklardı. Varlığı sorgulanmayacak bir oluşumun tanımlanması da beklenemezdi. Buna bağlı ikinci bir etkense millet ve milliyetçiliğin siyasetle olan ilişkisidir.

Her tanım, millet statüsüne kavuşmaya çalışan bir grubun arayışını haklı çıkaracak, diğer bir grubun arayışını geçersiz kılacaktır. Yaşadıkları ortam, sosyal bilimcileri de etkiler; siyasi inançlar kimi zaman (aslında çoğu zaman)  üretilenlere yön verir. Milliyetçiliğin böylesine etkin olduğu bir dünyada tanım yapmak da kolay değildir. Ortaya atılan tanımların böylesine tartışmalı olmasının bir nedeni de budur.

Modern toplumu oluşturan temel etkene baktığımız zaman ise bunun toplum ve kilise arasındaki temel etkinsizlik olduğunu kaba bir ifadeyle söyleyebiliriz. Aslında bu iki temel kavram da birbirinden bağımsız değildir. Nitekim kilise ve toplum her zaman bütünleşik bir eğilim içerisinde var olmuştur. Ama bu bütünleşik etkileşim bazen ters etki yaratabilmekte ve toplumda kiliseye karşı görüş ayrılıkları yaşanabilmektedir. İşte modern toplumun doğuşu da tam olarak böyle başlamaktadır.

Tarihi kökleri itibariyle büyük ölçüde kilisenin merkezinde din sorusuna tepki olarak başlayan süreçtir. Bu süreç, başlangıçta sadece Hristiyan Batı dünyasını ilgilendirmekle birlikte daha sonraki dönemlerde gittikçe genişlemiş ve Avrupa’da 17. yüzyılda teknolojik birikim ve ekonomik büyümenin toplumları, adına modernleşme denilen kurumsal ve kültürel bir değişim sürecine sokmuştur.

Diğer bir ifadeyle modern toplumu asıl oluşturan zihniyeti  açıklamak gerekirse, kendisini din karşıtlığı olarak hakim kılmasıdır. Görülen de odur ki modernlik, dini boyut dışında gelişen her şeyi kapsamaktadır. Tabii ki de bizim kendi dinimizi ele alarak belirtmek gerekirse dinin modernleşmesi söz konusu olamaz. Ama ne yazık ki şuan bu modern toplumun modern dinini de görmekteyiz.

Mecazi bir anlamda ifade edecek olursak, modern toplum ,kendisini dini vicdanlara hapsetmesidir. Tabii bu sürecin kendisini dini vicdana hapsetmesi doğduğu zamanki tabiriyle ifade etmek daha doğrudur. Çünkü bugün bu kavramın içine ‘tarihi vicdana hapsetmesi‘ kavramını da koyabilmek mümkün olacaktır. İnsanlık olarak ne kadar modern toplumun bir bireyi olursak olalım modernleşme olgusunun karanlık yüzüyle (yani dini boyut anlayışının, göz ardı edilmesinin sebebi olarak karşımıza çıkan modern anlayış yada tarihi benliğimizi kaybettiğimiz anlayış), karşılaşma durumunun farkına elbette varacağız.

Kendimizi şöyle bir sınadığımızda veya dünyada, çevremizde hayatımızın her anında olup bitenlere dikkatlice baktığımız zaman ibadetlerin bile ruhunu kaybettiğini, bir program da halka sorulan sorularda Osmanlı Devletinin kurucusu kimdir? sorusuna Recep Tayyip Erdoğan cevabını veren bir zihniyetin olduğunu düşünürsek, modern toplum yapısının aslında ne denli bir tehlike arz ettiğinin farkına daha iyi vardığımızı söyleyebiliriz.

Modern toplum,  bu konu üzerinde aslında çok fazla derin meselelerin de kaynağıdır. Bugün yaşanan farklı siyasi görüşlerin ciddi boyutlara taşınması, farklı ara ve ana ideolojilerin oluşumu, devlet yapıları ve şekillendirilmesi ve ırkçılık tabi en önemlisi bu derin konularında temelinde aslında bir modern toplum zihniyeti yatmaktadır. Kendisini doğuran zihniyetin, din olgusu üzerinden meydana gelmesi elbetteki, günümüz dini gerçekliğine aykırı bir çok faaliyetinde ana nedeni olmakta ve dinin devre dışı kaldığı sürecin kaynağı olmaya devam etmektedir.

Bu bağlamda modernlik bireysel ve toplumsal anlamda yaratılış gerçekliğine (fıtrat) aykırı tutum ve davranışlara karşı gelişen insanlık isyanı modernlik olarak adlandırılan sürece giden yolu açmıştır.

Tabii sadece dini boyutunun göz ardı edilmesi değil, aynı zamanda millet ve devlet tarihimizin de göz ardı edilmemesi gerektiğini vurgulamak gerekir.Modern toplumun getirdiği her türlü her alandaki değişim, yenilik benliğimizi ve tarihimizi unutturmamasına dikkat edilmelidir.

Modernitenin getirdiği yeniliklerin, avantajların, kolaylıkların hayatımızda var olması artık kaçınılmaz bir unsur haline gelmiştir. Her beş insandan en az üçü hatta dört veya tamamı modernleşmenin getirdiği yenilikleri, kolaylıkları olumlu karşılarken, bu boyutuyla yani dini bir başkaldırı sonucu ortaya çıkan modern toplumda din olgusunun da ne yazık ki modernleşme aşamasına girdiği düşünerek ve modern toplumun olumsuz bir yanının bu şekilde oluştuğunu çok azımız düşünecektir. Bu konu üzerinde çok örnekler verilebilir. Temel amacımız olan modern toplumun zihniyetinin neye dayandığı belirtmek ve olumsuzluklarının da göz ardı edilmemesi gerektiğini insanlık, millet ve devlet tarihimizin temel gerçekliğinin önüne geçmemesini belirtmek ve öngörmektir.

Muhammed DUYMAZ