Bu yazı Habertürk’ün California Universitesi öğretim görevlisi Prof. Dr. Çetin Kaya Koç ile yaptığı video-röportajın deşifre edilerek düzenlenmiş halidir.
Katılımcılarının dağınık bir anlaşma protokolüne uygun bir şekilde davrandığı (Bitcoin alıp sattığı, alım-satımları teyit ettiği ve yeni Bitcoinler ürettiği) bir sosyal ve ekonomik ağın adı ve aynı zamanda kullanılan sanal paranın adı. Önceleri sadece ülkelere dağılmış programcı gruplarının kurduğu bu etkileşimin sosyal ve ekonomik boyutları tahmin edilemeyecek kadar büyüdü.
>> Bitcoin nedir? Bitcoin sanal para mı? Kripto para mı?
>> Bitcoin’in temeli kime/neye dayanıyor?
>>> David Chaum ve Elektronik Para (Digital Cash/Digicash)
>>> Stuart Haber ve Dijital Noter (Digital Notary/ Digital Document)
>> Bitcoin protokolü nasıl çalışır?
>> Bitcoin transferi nasıl yapılır?
>> Bitcoin dışındaki diğer kripto paralar nelerdir? Bunlar da Bitcoin kadar güvensiz mi?
>> Bitcoin ve Enerji Duvarı Zaafı
>> Bitcoin ve Enerji İhtiyacı
>> Bitcoin algoritması hatasız değil!
Bir mühendis olarak ben de bunun üzerine biraz çalıştım. UC Santa Barbara’da hocalık ve araştırmacılık yaptığım bir sırada bir şirket bana geldi ve ‘şu ana kadar mevcut olan donanımdan çok daha hızlı Bitcoin madencilik donanımı yani bir süper bilgisayar üretmek istediklerini,’ söylediler.
Ben de bunun üzerine yaklaşık olarak sekiz (8) ay çalıştım, onların istediklerini yaptım. Dolayısıyla bu süreç içerisinde Bitcoin protokolünü çok iyi öğrendim. Bitcoin’in her şeyini öğrendiğimi ifade edebilirim. Doğrudan kodsal yapısıyla uğraştım.
Tabii o zamanlar Bitcoin’e karşı sosyal ve ekonomik ilgim daha azdı ve 2013 yılında faydasız bulduğum için ilgilenmeyi tamamen bıraktım. Bitcoin’in bu derece büyüyeceğini ilgilenmediğim için tahmin etmemiştim.
Bitcoin nedir? Bitcoin sanal para mı? Kripto para mı?
Evet nedir bu Bitcoin? Kontrol eden bir devlet ya da mekanizma yok ancak karşılığında fiziksel olarak bir takım şeyler alabiliyorsunuz. Mesela bir zamanlar pizza ısmarlanıyordu Bitcoin karşılığında. Ancak şu an bir Bitcoin ile orta seviye bir araba bile alabilirsiniz.
Bitcoin bir sayılar topluluğudur. Öyle ki bu sayılar topluluğu, birbiriyle iliştirilen gruplardan ibarettir. Bu grupların her birine ise blok deniyor. Bu blokların zincirleme birbirine bağlanmasıyla ortaya, oldukça büyük data yapısına sahip blockchain çıkıyor.
Bitcoin’in temeli kime/neye dayanıyor?
David Chaum ve Elektronik Para (Digital Cash/Digicash)
Bitcoin’in temeli aslında iki kişiye ve onların teorilerine dayanmaktadır. David Chaum’un elektronik nakit para (digital cash) ve Stuart Haber’in elektronik noter (digital notary) teorisi.
(David Chaum da benim gibi UC Santa Barbara’lı. Ben orada öğrenci olarak başlamadan önce hocaydı. Birkaç sene çalışıp ayrılarak büyük bir serüven içerisine girdi. Şimdi ise Los Angeles’ta oturuyor ve arada görüşüyoruz.)
David Chaum’a göre elektronik para, nakit para gibi kimin tarafından harcandığı belli olmayan, ikinci defa harcanamayan, sahtesi üretilmeyen bir sistem olmalıydı. Bu sistem tamamen dijital ortama bağlı olmalıydı.
Kısaca bir otorite ya da yazılımcı bir grup sayı üretecek, bu sayı ile (örneğin; bunun değeri 5 ₺ olsun) bakkaldan ekmek, yumurta almanızın karşılığı olarak verebilecek, bakkal da başka birisine verebilecektir. Sayıların toplandığı kişiler de istedikleri zaman bankaya gidip bunu sayısal paraya çevirebilecektir. David Chaum’un dijital parası böyle bir sistemdi.
Chaum arka planda denetleyici olarak devletin olacağını, devletin bu para türünü destekleyeceğini hatta üretici olarak devletin dijital para üreteceğini, kullanma hakkını vereceğini, bankaların buna razı olacağını dolayısıyla bu dijital paranın aramızda dolaşabileceğini hayal etmişti.
Chaum akıllı birisiydi ve 1990 yılında bunu düşünmüştü. Çok ilerde belki cüzdan bile taşımayacağız, elektronik paraya ihtiyacımız olacak, belki de bir takım küçük cihazlarımız olacak ve bu cihazların içinde dijital paraları tutup harcayabileceğimizi düşünüyordu. Aslında şu an akıllı telefon ve uygulamalar üzerinden cüzdana gerek kalmadan bütün ihtiyaçlarımızı giderebiliyor oluşumuz onun ne kadar da ileri görüşlü birisi olduğunu gösteriyor.
David Chaum’un sistemi tamamiyle devlet veya bankalar kontrolünde üretilen sayılardan/data yapılarından ibarettir. Sayının diğeriyle bir alakasının olmadığı, her sayının bağımsız olduğu bir sistem. Her sayının bir değeri var.
Chaum, enflasyonu çok fazla düşünmemişti. Sayının örneğin sadece 5 TL gibi bir değeri olabilirdi. Her zaman aynı kalacağını düşünmüştü büyük ihtimalle.
Stuart Haber ve Dijital Noter (Digital Notary/ Digital Document)
Bitcoin’in temelini oluşturan ikinci kişi ise Stuart Haber isimli kriptologdu. Haber, dijital noter / sayısal noter kavramını ortaya attı. Noter, bizim Türkiye’de çok fazla uğraştığımız bir kurum olarak yabancılık çekmeyeceğimiz bir kavram aslında.
Noterde bir belgeyi imzaladığınızda benzersiz bir sayı basılır evrakın üstüne. Daha sonra bu sayı artarak başka evraka basılmaya devam eder ve o evrak dosyalanır. Bu dosyalar yanmayacak bir alanda muhafaza edilir ve ihtiyaç olduğunda bir şeyi satın aldığınızı ispat edebilirsiniz.
Yani noterde bu evrak birbirlerine sayılarla bağlıdır ve bu temelinde oldukça basit bir sistemdir. Bir dökümanın geçerliliği kağıttan ziyade kağıt üstünde yazılı numarayla teyid edilir. Örneğin, mahkeme elinizdeki noter belgesinin doğruluğunu teyid etmek için noterdeki evrakla, sizdeki evraktaki sayının birbiriyle eşleşmesini ve ardından dökümanların aynı olup olmadığını kriter alır.
Dijital noteri icad eden, bununla alakalı bilimsel makaleleri yazan Stuart Haber, AT&T Bell Labs adlı şirkette çalışıyordu. 1994 yılında InterTrust adlı bir şirket kurdu. O, noterdeki gibi, dökümanları doğrulayabilmek adına her sayının birbirine daha karmaşık kriptografik fonksiyonlarla bağlı olduğu bir sayının üretileceği ve en son üretilen sayının hafta sonu New York Times’ta yayımlanacağı bir sistem hayal etmişti.
Böylece bir dökümanın geçerliliğini New York Times üzerinden izleyerek, orada yayımlanan kağıt üzerinden ispatlayabilecektiniz. Bu şirket başarılı olmadı.
Ancak bu başarısızlıklarla birlikte dökümanları birbirine bağlama (chain) ve digital cash (elektronik para) fikri 1994 yılında doğmuş oldu.
Digital cash diye arattığınızda 50’ye yakın kitap, 1000’e yakın da makale bulunmakta. Dolayısıyla Bitcoin (kısaca BTC) öncesinde de oldukça iyi bilinen bir konuydu.
2003-2004’ten sonra birdenbire gizemli biri ya da birilerinin eliyle Bitcoin ortaya atıldı. İlk başta Bitcoin’e, Siberpunk (Cyberpunk) denilen hükümetlere karşı olan, mevcut ekonomik düzeni, kapitalizmi reddeden, insanların daha özgür olmasını arzu eden bir karaktere sahip küçük bir programcı grup tarafından sahip çıkılmıştır. İleride dünyanın para birimi olacağını savunuyorlardı. Çünkü protokol oldukça sağlam ve iyi görünüyordu.
Bitcoin protokolü nasıl çalışır?
Protokol bu dökümanları (ya da sayıları) birbirine bağlarken üretici yazılımcılar her seferinde yeni blok üretme imkanına sahipti. Ancak bunları üretmek için bir takım hash fonksiyonların (karma fonksiyonlar) çalışması gerekiyordu. Bu fonksiyonlar sürekli çalışıp belli bir sayının altında bir sayı ürettiği zaman bir Bitcoin kazanırsınız.
Bu bir anlamda hizmetinizin karşılığıdır. Her şey tamamen dağınık ancak dağınık bile olsa o Bitcoin zincirin içerisinde bir yerde mevcuttur. Sizin bunu üretmiş ya da ortaya çıkarmış olmanızın (yani Bitcoin jargonunda madencilik (mining) yapmış olmanız) karşılığıdır. Bu şekilde her zaman ispat edilebilir bir Bitcoin’e sahip olabilirsiniz.
Bitcoin transferi nasıl yapılır?
Network içerisinde, bir çekin arkasının imzalanması gibi, en son dijital imzanın sahibi kimse Bitcoin ona geçer. Ancak izlenebilirlik açısından daha önceki sahibinin bulunması mümkün değil. Çünkü yeni dijital imzadan sonra önceki imzalar silinmektedir.
Bitcoin üzerinde bir kimlik (identity) var ancak bu kimlik şahsa bağlı değil; dijital imzaya bağlıdır. O dijital imzanın kime ait olduğu ise bilinemez çünkü; o dijital imza anlık üretilen bir anahtardır. Bu anahtarı kaybetmeniz durumunda mevcut blok, ne size ne de başkasına ait olabilir. Bu şekilde anahtarı (dijital imzası) kaybolmuş birçok blok bulunmaktadır. Bir hesaba göre Bitcoin bloklarından %10’unun anahtarı kayıp!
Ayrıca insanlar birbirlerinin bloklarını çalabilmektedir. Anahtarlarını öğrenerek, sunucularını hackleyerek, bir kısmı satıldığında geriye kalan kısmını çalabiliyorlar. Esasen Bitcoin dünyası üzerinde insanlar gerçekten güvenilmez! En azından %51’i diyebiliriz. Çünkü birilerinin Bitcoin’ini çalmaya hazır birçok insan var.
Örneğin, televizyonda Bitcoini anlatan bir kimse dijital imzasının bir kısmını ekranda göstermiş. O anda videoyu tekrar oynatan hackerlar birkaç saat içerisinde anahtarın geri kalanını hesaplayarak öğrenip parasının tamamını çalmışlar. Böyle bir dünyadan bahsediyoruz. Tamamen karanlık sokak oyunu! Her an kandırılmaya, hırsızlığa hazır olmalısınız…
Evet, Bitcoin’in böyle bir altyapısı var. Buna rağmen nasıl devam ediyor? Çünkü Bitcoin ağı içerisindeki insanlar inanıyor. Bir çeşit kült haline getirilmiş durumda. Son zamanlarda bu ağın içerisine başkaları da girmeye başladı. Birdenbire network büyüyerek yeni insanlar girmeye ve gerçek paralar getirmeye başladı.
Burada en büyük problem şu: Emeğinizin karşılığı olan gerçek parayı oraya koyduğunuzda o para o insanların eline geçiyor. Fiziksel paranızı vererek karşılığında bir daha satma ihtimalinizin sadece ihtimal boyutunda kaldığı bir sanal birim alıyorsunuz. Belki de onu kimse almayabilir! Alışverişin hızlı çalıştığı zamanlarda bu bir problem değil ancak ya yavaşladığı zaman?
Kendi tecrübemden bahsetmek istiyorum. Benim 0.01 BTC’m bulunmakta. Bir öğrencim 2014 yılında doğum günü hediyesi olarak hediye etmişti. Bitcoin firmasında çalışan bir öğrencimdi. Bu 0.01 BTC şu an hala oradaki ağda duruyor.
Öğrencimin hediye ettiği 0.01 BTC o zaman bir küçük kupa espresso almaya yetiyordu. Bugün 140 dolara eşdeğer durumda. Yani 50 espresso alabilirim. Dolayısıyla, ‘Keşke zamanında 1000 BTC alsaydım.’ gibi bir hayale kapılıyorsunuz ancak; BTC ekonomisi bu kadar kolay ölçeklenebilir değil tabii ki.
Aslında böyle bir şeyi düşünmüştüm. 2013 yılında BTC madenciliği için süper bilgisayar yapmaya çalışırken bir BTC 14 dolardı. Yani 14000 dolar verip 1000 BTC alabilirdim. ‘Şimdi 14 milyon dolarınız olurdu’ diye düşünebilirsiniz, ama durum böyle değil. O kadar güvenilmez bir sistem ki her an her şey çalınmaya müsait.
O zaman bütün BTC exchange (değiş-tokuş) sistemlerine baktığımda birisi hariç hiçbirine güvenememiştim.
Bitcoin değiş-tokuş sistemlerinde neler yapılıyordu?
İllegal bütün işlemler diyebilirim. Silah kaçakçılığı, uyuşturucu kaçakçılığı hatta bir Bitcoin transfer ağında ‘BTC karşılığında adam öldürürüm!’ diye bir ilan bile vardı!
Ben böyle bir ortam içerisinde olamazdım. Ben kurallara uyan, akademisyen, bilinen bir vatandaşım. Öyle bir exchange (değiş-tokuş) içerisinde olmam kesinlikle uygun olmazdı. 2013’te durum böyleydi.
O zaman en güveniliri MtGox isimli bir exchange ağıydı. Alsaydım eğer ondan alabilirdim ancak; bütün ağın güvenilirliği gözümde sıfıra yakın olduğu için almadım. Girmiş olsaydım ne olurdu? Bir sene sonra MtGox ağından 850 bin Bitcoin ve 27 milyon dolar çalındı ve firma iflasını verdi!
Mt Gox’un kurucusu şu anda Japonya’da bir hapishanede ve Bitcoin’lerin ve paranın yerini söylemiyor.
Ben o zaman alsaydım, BTC’lerim çalınan/kayıp Bitcoinler arasında olacaktı. Dolayısıyla 0.01 BTC 50 katına çıktı ama 1000 BTC 50 katına çıkmayacaktı çünkü; çalınacaktı.
Şu an durum yeni girenler açısından çok daha riskli. Çünkü bu sisteme yeni girenler BTC hakkında en az bilgi sahip olanlar. Sadece finansal yatırım maksatlı düşünenler BTC’nin alt yapısından, değiş-tokuş sistemlerinin güvensizliğinden haberdar değiller.
Arkasında bir devlet desteği olmaması da en büyük handikap. Paranız battığında hesap sorabileceğiniz birileri yok. Herhangi bir garantisi yok; sadece risk var.
Şu anda BTC konusunda insanlar alış-veriş yapıyorlar ve ortada bir ortaklık var. Ancak sisteme dair herhangi bir korku insanların vazgeçmesini sağlarsa aldığınız BTC’leri kimse satın almayacaktır.
Dolayısıyla Bitcoin’in gerçek değeri sıfırdır.
Bitcoin dışındaki diğer kripto paralar nelerdir? Bunlar da Bitcoin kadar güvensiz mi?
Bitcoin dışında 750 farklı kripto para birimi var. Biraz dikkatli bakarsanız onlara -ki zahmetli bir iştir bu- çok sağlam algoritmalarla tasarlanmadığını, uygulamaların (implementations) çok büyük buglar (açık) içerdiğini, hackerlar tarafından çok kolay istismar edilebileceğini görürsünüz.
Yakın zamanda bir makale yayımlandı. Bu makalede batan 50 kripto para biriminin 20’sinin kurucularının parayı alıp kaçtığı tespit edilmiş. 16’sının protokol hatası, bazılarında sunucu hatası vb. birçok açık içeren sistemler olduğu ortaya çıkarılmış.
Ben bunların hiçbirisine güvenilebileceğini sanmıyorum. Çünkü çok iyi tasarlanmış ve çok iyi kurulmuş sistemler değiller. Sistem Bitcoin’deki gibi dağınık anlaşma protokolüne (distributed agreement protocol) bağlıysa problem var ama arkasında banka ya da devlet gibi büyük bir yapı/kurum varsa problem olmayabilir.
Örneğin, bugün büyük bankalarımızdan birisi olan İş Bankası ‘İş-Coin’ üretse, bunu alır kullanabilir ve geri götürdüğümüzde bozdurabiliriz. Çünkü arkasında hem bankanın kendisinin hem de bankanın garantörü olarak devletin olduğunu biliyorum. Yani ülkemden dolayı bankaya, bankadan dolayı coin’e güvenebilirim. Ancak bu bahsi geçen coin’lerin hiçbirinin arkasında böyle bir sistem yok.
Bunlardan bazıları da ‘Ethereum’ gibi ürün satışı yapıyorlar. Bu ürün ABC bankasına koyabilir, banka içi veya banka dışında bir şekilde elektronik para gibi kullanabilirsiniz. Bu problem değil. Elektronik para zaten vardı ve var olmaya devam edecek çünkü.
Dijital para her zaman faydalı bir şeydir. Ama dağınık anlaşma protokolüne bağlı bir sistem denklemi değiştiriyor. Onun içerisindeki problemli olan kısmı sahip olduğu zayıflıklardır.
Bitcoin ve Enerji Duvarı Zaafı
Bitcoin ve diğer kripto paraların asıl zaafı enerji duvarıdır.
Bitcoin’in toplam chain/zincir datası 150 gb büyüklüğündedir. Bu veriyi muhafaza edebilmek için büyük bir enerjiye ihtiyaç var ve bu sadece sizin bilgisayarınızda değil milyonlarca ve belki milyarlarca bilgisayarda duruyor. 500-700 milyon arasında bir bilgisayarda durduğu kesin bilgi.
Data durduğu zaman enerji harcıyor. Her işlem/transaction (örneğin; bloku imzalama işlemi) bir enerji harcıyor. Ayrıca bu enerji harcayan fonksiyonun adı hash fonksiyonu. Madencilik yaparken bir blokun üzerinde küçük değişiklikler yaparak; örneğin, blokun üstündeki random bir sayının, tarihini, gününü değiştirerek yani sürekli ‘hash’ ederek bir sayı bulmaya çalışıyorsunuz. Dolayısıyla trilyonlarca defa ‘hashing’ yapıyorsunuz, enerji harcıyorsunuz ve bu enerjiyi milyonlarca bilgisayar harcıyor. Bu hash operasyonlarında, bir bilgisayarda sadece bir tanesi başarılı oluyor. Hedefe ulaştığınız işlem hariç bir anlamda hepsi anlamsızlaşıyor çünkü; bu işlemlerin hepsi bir denemedir. Maden arayanların yaptığı birçok başarısız deneme gibi. Ortaya çıkan bir tanesi, altın arayan hazinecilerin onlarca/yüzlerce denemesinden sonra bulduğu değerli mücevherata benzetilebilir.
Neticede bu kadar milyonlarca deneme bir enerji harcamasına neden oluyor. Bunun bir maliyeti var. Bitcoin madencilik yapanlar yüklü elektrik parasını ödemek zorunda!
Dolayısıyla bu işlemden dolayı ciddi elektrik faturaları ortaya çıkmaktadır. Benim Amerika’dayken kendilerine madencilik süperbilgisayarı yaptığım firma San Francisco merkezli bir firmaydı. Firma, barındığı binanın bütün elektriksel sistemini değiştirmek zorunda kaldı. Elektrik tesisatını 3 fazlı kalın kablolarla endüstriyel elektrik sistemine çevirdiler.
Bir tahmine göre şu anda dünyadaki bütün bilgisayarların aynı anda Bitcoin’i sürdürebilmek ve mining (madencilik) yapabilmeleri için harcadığı enerji 35 TWh (Terawatt/Saat). Bu İrlanda’da harcanan enerjiden daha fazla bir enerjiye tekabül ediyor.
Peki bu enerji harcaması yapılmasa ne olur?
Harcamaları gerekiyor çünkü; her transaction/işlem için enerji gerekiyor. Transaction/işlem durduğu zaman ne olur? Bütün Bitcoin piyasaları çöker çünkü; alım-satım işlemi bile yapamazsınız!
İkincisi, mining (madencilik) işlemi de duramaz çünkü; bir yandan işlem, bir yandan da madencilik yapmanızı gerekli kılan bir algoritmaya sahip. Dolayısıyla enerji ihtiyacı sürekli büyüyor.
Bitcoin ve Enerji İhtiyacı
Bitcoin’in enerji ihtiyacı her ay %30 büyümektedir. 35 TWh (terawatt/saat) bu ayki (Aralık 2017) enerji sarfiyatı. Ocak ayında bu rakam %30 daha büyüyecek. Ondan sonraki ay ise tahminden yine %30 daha fazfa.
2019 Temmuz ayına gelindiğinden ABD’nin elektrik enerjisi tüketim miktarına eşit düzeye gelecek.
Peki bu durumu kim kabul edecek?
Tabii ki kimse kabul etmeyecek. 2020 yılında bütün dünyanın enerji ihtiyacına eşit miktarda enerjiye ihtiyaç duyduğunuzda bunu size kim temin edecek! Tabii ki hiç kimse. Bu kadar enerjiyi sağlayacak kaynak yok. Yeni kaynaklar ise 1.5 sene içinde bu oranla ortaya çıkarılamaz.
Burada alternatif enerjilere yönelmenin ya da enerji üretimi iki katına çıkarmanın imkanı da yok. Enerji konusunda en hızlı büyüyen ülke olarak Türkiye dahil hiçbir ülkenin enerjisini iki kat artırma gibi bir planı yok.
Neticede Bitcoin enerji duvarına toslayacak! Enerji duvarına toslamak demek Bitcoin’in işlem yapamaması anlamına gelecek ve bütün sistemin çözülmesi anlamına gelecek.
Bitcoin hayali, gelecek açısından büyük bir yanılgı.
Kars’ta Çıldır Gölü bulunmakta. Kışın gölün buz olan kısmında kayak yapabilirsiniz ancak; ilerledikçe de buzun inceldiğini görürsünüz. İnceldikçe daha hızlı ve güzel kayıyorsunuz fakat buz da gittikçe inceliyor. Şu anda Bitcoin’in gidişi de buna benziyor: Batmaya doğru hızlı bir gidiş!
Evet, Bitcoin için iki büyük handikap var. Birincisi, algoritma içerisindeki katılımcıların güvensizliği, her an kripto paranızın çalınma ihtimali; ikincisi ise enerji duvarı.
Bitcoin algoritması hatasız değil!
Bu iki neden Bitcoin’i oldukça güvensiz bir yatırım aracı yaparken işin farklı bir boyutu daha var: Matematiksel boyut.
Bu matematiksel algoritma ve uygulama tamamen hatasız değil. Uygulamadaki problemler farklı kodlar yazılarak çözülmüş olabilir ve diğer kripto paralara nazaran Bitcoin’in çok iyi debug edilmiş (iyileştirilmiş, açıkları kapatılmış) bir sistem olduğunu söyleyebilirim.
Bununla birlikte hash fonksiyonlarında (yani işin algoritma kısmında) bir hata çıkabilir. Bütün hash fonksiyonları eninde sonunda mecallerini yitiriyorlar çünkü.
Bundan önce Sha1 Function diye bir fonksiyon vardı. 15 sene kullanmıştık. Daha sonra sha1’in hataları ortaya çıktı ve onu bırakmak zorunda kalmıştık.
Bitcoin üzerindeki hash fonksiyonu da Sha256 fonksiyonu. 256 bit girişi, 256 bit çıkışı olan çok karmaşık bir fonksiyon. Bunun hatasının olamayacağı düşünülüyor ancak; böyle düşünmemek gerekiyor. Bu da ileride bir problem olarak karşımıza çıkabilir. Bu tarz bir problem bütün algoritmayı buharlaştırır.
Açıkçası zaten şu an Bitcoin enerji durumuna toslamış durumda!
Bitcoin işlemleri ve enerji harcaması tek bir ülkede değil ABD’de, Çin’de, Afrika’nın enerji maliyetinin ucuz olduğu ülkeler gibi dünyanın birçok farklı yerinde yapılmakta olduğunu, dolayısıyla bu enerji sarfiyatının fark edilemeyeceğini, diğer harcamalar içerisinde absorbe edileceğini söyleyerek itiraz edenler olabilir.
Biraz önce belirttiğim gibi Bitcoin için gereken enerji her ay %30 artıyor. 2013 yılında hiç fark edilmiyordu. Örneğin; iPhone’daki bir işlemciyle bile mining (madencilik) yapabilirdiniz.
Ancak temel problem şurada: Mining (madencilik) her yeni Bitcoin bulunduğunda daha güçleşen, zorlaşan bir algoritma. Bu yüzden enerji sarfı sürekli artıyor. Bitcoin sayısı arttıkça madencilik işi zorlaşıyor ve enerji sarfiyatı da artıyor.
Hem katılımcıların (participants) yaptığı işlemler, hem de madenciliğin zorluğu (mining difficulty) enerji ihtiyacını katlıyor. Ayrıca mining zorluk derecesi de artıyor sürekli. Eylül 2017de 10 olan zorluk derecesi Kasım ayında 14’e ve Ocak 2018’de ise 18’e kadar çıktı; yani üstel olarak artıyor.
Dolayısıyla bütün Bitcoin ağı, donmuş gölün ortasındaki ince buza doğru, kırılmaya yakın bölgesine doğru gidiyor…
Transkripsiyon: Abdullah YARGI
Düzenleme: Çetin Kaya KOÇ