Yerküreden sadece faydalanmak bir başka, Olmak’ın sırrını muhafaza etmek ve mümkünün mahremiyeti önünde nöbet tutmak için yerkürenin rahmetine mazhar olup söz konusu mazhariyetin yasası içerisinde yuva bulmak daha bir başkadır.                                                                                                       

Eines ist es, die Erde nur zu nutzen, ein anderes, den Segen der Erde zu empfangen und im Gesetz dieser Empfängnis heimisch zu werden, um das Geheimnis des Seins zu hüten und über die Unverletzlichkeit des Möglichen zu wachen.                            

Martin Heidegger

İnsanı yerküredeki diğer şeylerden farklı kılan budur, Olmak‘ın sırrını muhafaza etmesi. İnsan bu bağlamda insan değil Dasein‘dır, onun bir Da‘sı vardır, ancak ve sadece o bilir Olmak‘ı, Sein‘ı. Bu sırra ihanet ederse herhangi bir Olmak-ta-Olan‘dan (Seiende) farkı kalmaz. Augustinus von Hippo‘un zamanla ilgili dediği gibi ama bu bilgisi, sormasan bilir ne olduğunu, haddizatında yaşar (ontisch), ama sorarsan (ontologisch) cevap veremez, dolayısıyla bilgisini explizieren yapamaz, yani dışsallaştıramaz, implizit kalır o. O bize hem en yakın, hem de en uzaktır. Heidegger Sein und Zeit’da bu implizit olan bilgiyi, yani sırrı, explizieren yapmaya çalışır, görünür kılmak ister. Başaramaz gerçi, anlar kapıların açık olmadığını, buradan öteye değil, yolun öteden buraya geldiğini, dolayısıyla yapılacak olanın son tahlilde beklemekten başka bir şey olmadığını. Fakat bunu görebilmesi için yola çıkması gerekirdi. Dolayısıyla Heidegger’nın düşüncesinde herhangi bir kırılma söz konusu değildir, aynen Ludwig Wittgenstein‘ın düşünmesinde olduğu gibi. Her ikisi de önce ne olmaz, ya da ne değil, dolayısıyla yanlış olan nedir’i bulmanın, görmenin ve ortaya çıkartmanın peşinde. Dasein kategorilere maruz değildir dolayısıyla, onun Var-Duruşlar‘ı, Existenzialien, vardır. Kategoriler ontoloji için geçerlidir, Var-Duruşlar fundamental-ontoloji için, dolayısıyla Heidegger bildiğimiz ontolojinin bir adım gerisine geçer. Sorun tek tek Olmak-ta-Olanlar değil, bir tek Olmak‘tır. Wittgenstein’ın Tractatus‘taki ontolojisi bir adım geriye değil bir adım ileriye gider. Onun dünyası tek tek Olmak-ta-Olan‘lardan değil, aynılarının ilişkide olmalarından meydana gelir. Bu bağlamda Tractatus yedi temel tez üzerine kurulur: 1- Dünya durumların (Fall) tamamından ibarettir, şeylerin (Dinge) değil, 2- durumlar, dolayısıyla olgular (Tatsache), şeylerin bir ilişki içinde olmalarıdır (Sachverhalt), 3- olguların mantıki resmi (logische Bild) düşüncedir (Gedanke), 4-düşünce anlamlı cümledir (sinnvolle Satz), 5-cümle, elementer cümlelerin (Elementarsaetze) doğruluk fonksiyonudur (Wahrheitsfunktion), 6- doğruluk fonksiyonunun genel fonksiyonu (allgemeine Funktion) [p, ξ, N(ξ)]’tir, ve 7-konuşamadığın hakkında susman gerekir. Buna Linguistic Turn diyebiliriz, nitekim artık her şey dil içerisinde olup biter, sinnvoll/sinnlos, dile gelmeyen, gelemeyen, hakkında konuşulamayan, yok mesabesindedir, unsinnig. Son tahlilde her ikisi de dünyaya, o anlamda en azından, ulaşılamayacağına kanaat getirir. Burada Heidegger’nın elitist, Wittgenstein’ın demokratik tarafı oldukça bariz bir şekilde gösterir kendisini. Nitekim Heidegger bu noktadan sonra insanın öteyle, siz hakikat deyin, Sein deyin, Allah demeyin de ne derseniz deyin artık (Das «Sein» — das ist nicht Gott und nicht ein Weltgrund), ilişkisini özel bir kesim üzerinden sağlamaya çalışırken, Dichter und Denker, ezoterik, yani içerden, Wittgenstein doğruyu ortak zeminde, birlikte yaşanılan alanda arar, exoterik, yani dışarda. Heidegger’yı ürkütücü, suskun, karanlık, unheimlich (uncanny), Wittgenstein’ı ise sempatik, konuşkan, bizden, vertraut, heimisch (familiar), kılan da budur aslında. 

Doch das Sein — was ist das Sein? Es ist Es selbst. Dies zu erfahren und zu sagen, muß das künftige Denken lernen. Das «Sein» — das ist nicht Gott und nicht ein Weltgrund. Das Sein ist weiter denn alles Seiende und ist gleichwohl dem Menschen näher als jedes Seiende, sei dies ein Fels, ein Tier, ein Kunstwerk, eine Maschine, sei es ein Engel oder Gott. Das Sein ist das Nächste. Doch die Nähe bleibt dem Menschen am weitesten. Der Mensch hält sich zunächst immer schon und nur an das Seiende. 

Olmak nedir o halde? O kendisidir ve bunu tecrübe etmek ve söylemek gelecek düşüncenin öğrenmesi gerekendir. «Olmak» — Allah değil ve herhangi bir dünya temeli de. Olmak bütün Olmak-ta-Olan’dan daha ötededir ve ama aynı zamanda her Olmak-ta-Olan’dan daha yakındır insana. Bu ister bir kaya olsun, ister bir hayvan, ister bir sanat eseri, ister bir melek ya da Allah. Olmak en yakındır. Da yakınlık insana en uzakta kalandır. İnsan kendisini ilk önce halihazırda her zaman ve sadece Olmak-ta-Olan’da oyalar.

Martin Heidegger

 

Mustafa KÜÇÜKHÜSEYİN