A. Tanım

1. Ekonomi kelimesi Yunanca “oikos” (ev) ve “nomos” (yönetim) kelimelerinin birleşiminden “ev idaresi” anlamına gelmektedir. Kavramsal açıdan ise “üretim, ticaret, dağıtım, tüketim, ithalat ve ihracattan oluşan insan aktivitelerini inceleyen, zenginleşmeyi, refah seviyesini yükseltmeyi, ‘sınırlı kaynaklarla sınırsız insan ihtiyaçlarını karşılamayı’ konu alan bilim dalı” şeklinde tanımlanmıştır.

2. Ekonomi kavramını karşılamak üzere kullanılan iktisat kelimesi İslami terminolojide (قصد) fiilinin iftial (افتعال) babından mastar olup orta yolu izleme, adalet, aşırı uçlardan (ifrat ve tefritten) vasat olana yönelme, israf ve cimrilikten uzak durma ve tutumlu olma anlamların gelmektedir.

Terim açısından İslam iktisadı/ekonomisi en yalın ifadesiyle “iktisadi faaliyetleri ve ekonomik ilişkileri İslam kuralları çerçevesinde ele alarak inceleyen bilim dalı” şeklinde tanımlanabilir. Daha teknik bir ifadeyle “toplumun ‘yeterli düzeydeki iktisadi kaynakları kullanarak ihtiyaçlarını karşılamasını sağlamak üzere’ üretim, dağıtım, tüketim, ticaret, ithalat ve ihracat türünden ihtiyaç duyduğu insan faaliyetlerini konu alan bilim dalı” şeklinde tanımlanmıştır.

B. Yorum ve Değerlendirme

I. Kapitalist ekonomi teorisi iktisadi kaynakların sınırlı ve kıt olduğu, insan ihtiyaçlarının ise sınırsızlığını esas alarak, kıt kaynaklarla sınırsız ihtiyaçları dengeleme noktası üzerinde durmaktadır.

İslam iktisat düşüncesinde ise ekonomik kaynakların sınırlı olduğu kabul edilmekle birlikte, kaynakların kıt ve yetersiz olduğu iddia edilemez. Öte yandan insan ihtiyaçlarına fıtrat açısından bir sınır koyulmamış olsa da, dini-ahlaki ve hukuki açıdan bu ihtiyaçların ifrat ve tefritten uzaklaştırılarak vasat bir düzeyle sınırlandırılması esas alınmıştır. Zira ayette “(Allah) yeryüzünde bolluk ve bereket yarattı, dört günlük (bir evre ve mevsim) içinde rızık talep edenler için rızıklarını yeterli/dengeli bir şekilde takdir etti.” buyrulmuştur. Öte yandan “onlar harcadıklarında israf etmez ve cimrilik yapmaz bu ikisinin arasında orta yolu (dengeyi) tutarlar” buyrulmuştur. Ayrıca israf haram kılınırken ekonomik kaynakları israf edenler şeytanın kardeşleri olarak nitelenmiştir.

Buna göre ekonomik kaynaklar özünde yeterli olmasına rağmen üretim-tüketim dengesinin kaybedilmesi, sömürü, gasp, faiz ve kaynak dağılımında insan merkezli haksızlıkların yanında zekât, sadaka ve vergi türünden mali sorumlulukların ihmal edilmesi dünya servetinin kapitalist bir elitin tekeline alınmasıyla sonuçlanmış, israf ve tüketim çılgınlığıyla birlikte insan ihtiyaçlarının sınırsızlığı esas alınmıştır.

Bu durum kapitalist iktisat teorisinde, “ekonomik kaynakların kıtlığı ve yetersizliği“, “insan ihtiyaçlarının sınırsızlığı” olarak ifade edilmiş ve sorun böyle bir tanımdan hareketle ele alınmıştır. Oysa kaynaklar yeterli düzeydedir, yaratılış bakımından insan ihtiyaçlarına bir sınır konulmamış olsa da, sınırsızlığı söz konusu değildir ve insan ihtiyaçları dini, ahlaki ve hukuki bir vasatla sınırlandırılmıştır.

II. Yaratılış itibarıyla sınırsız görünen ihtiyaçların dini-ahlaki ve hukuki bir çerçeveyle sınırlandırılmaması, zorunlu olmayan ihtiyaçları zorunlu hale getirmiş, insanoğluna kanaati ve elindeki imkânlarla mutlu olabilme kabiliyetini kaybettirmiştir. Bu durum helal kazancın gider ve masrafları karşılayamaz hale gelmesine sebep olurken haksız ve haram kazanç yollarının önünü açmıştır.

İnsanoğlunu artı değer uğruna ahlak, doğruluk, inanç ve din gibi manevi değerlerini yitirme noktasına getirebilmiştir.

C. Sonuç

Sonuç itibarıyla kapitalist iktisat teorisinin iktisadi kaynakları “kıt ve yetersiz”, insan ihtiyaçlarını ise “sınırsız” kabul ederek ekonomi sorununu ele almaya başlaması, henüz tanım bazında mağlubiyetle sonuçlanmaktadır. Öte yanda İslami bir kisveye büründürülen yeşil kapitalist ekonomi yaklaşımı da başlı başına bir soruna dönüşmüştür.

21 Cemâziyelevvel 1440
Dr. Ramazan KORKUT