Son günlerde gündemimizi hayli meşgul eden bir kavram özyönetim. Bazılarımız bu kavramı özerklik ile karıştırabiliyor. Bu gerçekten bizi büyük bir algı hatasına düşürebilir. Çünkü özerklik ile özyönetim görüntüde birbirine benzeyen ancak aslında hiç de benzer olmayan iki kavram. Özyönetim ve özerklik için sadece kavram yakıştırması yapmak doğru olmaz. Gerçek hayatta kavram kabuğunu kırmış ve uygulamalı olarak örneklerini gördüğümüz iki tür yönetim biçimidir.

Latin dilinde özerkliğe ”otonomi”, özyönetime ise ‘otojestiyon” denilmektedir. Oto”  kelimesinin Türkçe karşılığı ”kendi kendine”  olarak tanımlanır. Bundan dolayı iki yönetim şeklinin özünde de kendi kendine yönetme vardır. Ancak ikisini birbirinden ayıran en önemli özellik özerkliğin kendi otoritesi üzerinde bir üst otorite kabul ediyor olmasına rağmen özyönetim modelinde hiyerarşik yapı yok denecek kadar zayıftır. Çok kısıtlı bir üst merci  yapısı vardır.

Özerkliğin dünya üzerinde birçok örneğini görebilmemiz mümkün. Özerklik denilince aklımıza ilk gelen federatif yapıya sahip devletler (Rusya, ABD vb.) gelse de üniversitelerimiz, Merkez Bankası ve pek çok farklı kurum ve kuruluş da özerk yapıdadır.

Özyönetim ise dünya üzerinde sayılı örnekleri olan birçok yönden uygulamada sıkıntı çekilmesi mümkün bir yapıya sahiptir. Hazır konumuz zaten özyönetim biraz daha detaya inerek anlatmak daha makbul olur.

ÖZYÖNETİM ANLAM VE SÖYLEMİ

Yukarıda özyönetimin Latin dilinde ”otojestiyon” olarak geçtiğini belirtmiştik. Otojestiyonun ifade ettiği manayı ise ”kendi kendine, bir otoriteye bağlı olmadan” olarak tanımlayabiliriz. Bir diğer manası ise İspanyolca’da karşımıza çıkar. Kelimenin İspanyolca’da ”yeniden ele geçirilmiş fabrika”, ”işçi denetimli fabrika” gibi anlamlar bulunmaktadır. Daha çok Marksist, Sosyalist, Anarşist bir söylem olmuştur.

ÖZYÖNETİMİN ORTAYA ÇIKIŞI

Josip Broz Tito

Josip Broz Tito

Özyönetim ilk olarak etkin biçimde İspanya Devrimi (1936-1939) yılları arasında görülmüştür. Ardından ise en büyük ve ciddi örneği 1950’lerin TİTO‘lu Yugoslavyası’nda ortaya çıktı. 1945 yılından itibaren ”Stalinist SSCB Modeli”  uygulayan Yugoslavya hükümetteki Yugoslavya Komünist Partisi’nin adımıyla 1950 yılında kendi siyasi ve ekonomik modeli olan Sosyalist Özyönetim Modeli‘ne geçti.

ÖZYÖNETİM ÖRNEKLERİ

Daha önce de belirttiğimiz gibi İspanya Devrimi ve Tito Yugoslavyası’nda özyönetim şekilleri uygulanmıştır. Ancak özyönetimin sembolü haline gelen yer Fransa’daki Lip Saat Fabrikası Deneyimi’dir. 1973 yılından itibaren başlayarak işçiler fabrika yönetiminde söz sahibi olmuştur. Özellikle küçük ve orta boy işletmelerde Güney Amerika’da birçok örneğine rastlanabilir.

ÖZYÖNETİM UYGULAMALARI BAŞARILI OLABİLİR Mİ ?

Bölücü terör örgütünün bölgeye getirmek istediği sözde özyönetim

Bölücü terör örgütünün bölgeye getirmek istediği sözde özyönetim

Özyönetim esas olarak bahsettiğimiz gibi daha çok küçük boyutlu işletmelerde uygulama alanı bulabilecek bir yönetimdir. Özellikle Yugoslavya’nın dağılması ve çöküşü özyönetimin geniş kitlelere hitap eden sistemler için yanlış hatta tehlikeli bir uygulama olduğunu göstermektedir. Özyönetim uygulamasının pratikte en büyük sorunu globalleşen dünyada artan iş bölümü ve verimliliği yakalama imkanı olmamasıdır. Günümüz dünyasında her insan belirli bir uzmanlık alanına yoğunlaşmakta ve o alanda kendi geliştirerek o iş kolunda kalifiye olmaktadır. Uygulama fabrikada zaten belli bir iş bölümü ve uzmanlaşma ayrımı yapılmış işçiler için belki pek fazla sıkıntı oluşturmayabilir. Ancak belde yada İlçe belediyeleri gibi binlerce yada on binlerce insanın yaşadığı yerleşim yerlerinde özellikle yönetimsel açıdan karar alma mekanizmasının ve alınan kararları uygulamanın zorluğu aşılması gereken ve çözümü neredeyse imkansız bir sorundur.Özyönetimin belediye ya da şehirlerde uygulanması hele ki pek de katılımcı bir demokrasiye sahip olmayan ülkemizde imkansız gibi görünmekte ve hayalden öteye gidememektedir.

Ülkemizde son zamanlarda bölücü terör örgütü tarafından sözde özyönetim ilanları toplumda kutuplaşmayı iyice arttırmış durumdadır. Sözde özyönetim ilan edilen belediyelerin daha önceleri bile halk için çalışılmadığı ve imkan ve kaynaklarını hangi yönde kullandığı gayet açık şekilde devlet makamlarınca ortaya konmuştur. Şu gayet ortadadır ki özyönetim talebiyle silaha sarılan terör örgütü ve onun siyasi uzantılarının özyönetimi gerçekten halkın huzur ve refahı için değil kendi istek ve arzularını gerçekleştirmek adına istemektedir. Buna çanak tutan bazı ”içi kararmış aydınlar” ise özellikle özyönetimi özerklik ile yan yana kullanmakta ve kavramlar arasındaki farklılığı algılamamızı istememektedirler. Benden uyarması.. Kalın sağlıcakla…