Dünyadaki misallerine göre ülkemizdeki sivil toplum kuruluşlarının tarihçesi çok da eski değildir. Ancak ülke nüfusumuza göre Sivil Toplum Kuruluşu sayılan kuruluşlar birçok dünya ülkesine göre oldukça az sayıda kalmakta ve şu anda sivil toplum kuruluşu statüsündeki birçok derneğin aslında faaliyette olmayan lokal dernekler olduğunu düşündüğümüzde bu alanda köklü bir değişim yaşamamız gerektiğini söylemem yanlış olmaz diye düşünüyorum.

Dünya genelindeki sivil toplum örgütlerinin sayısı 10 milyon olarak tahmin edilmektedir. Rusya, 2008’de yaklaşık 277.000 STK’ya sahipti. Hindistan’da, 2009’da yaklaşık 2 milyon STK olduğu tahmin ediliyordu. Bu rakam 600 Hindistanlıya bir STK düşmesi anlamına geliyor. Çin’de resmi olarak kayıtlı yaklaşık 440.000 STK bulunduğu tahmin edilmektedir. 2017 yılında ABD’de yaklaşık 1.5 milyon yerli ve yabancı STK faaliyet gösterdi.

Dünya genelinde STK’ların tarihi 19. yüzyılın ortalarına kadar uzanmaktadır. Köleliğe karşı ve kadın haklarının kazanılması konularında çok önemli roller oynayan STK’ların etkilerinin Dünya Silahsızlanma Konferansında en üst düzeye ulaşmış olduğunu belirtmek gerekir.

Bugün sahip olduğu içerik itibariyle “Sivil Toplum Kuruluşu” kavramı ilk defa 1945 yılında Birleşmiş Milletler teşkilatının kuruluş beyannamesinde kullanılmıştır. İngilizce Non-Government Organization (NGO) olarak ifade edilmektedir. Resmi olmayan organizasyon ya da yaygın kullanımıyla sivil toplum kuruluşu anlamına gelmektedir.

Oda, sendika, vakıf ve dernek adı altında faaliyet gösteren, topluma yararlı hizmetler geliştirmek için kurulmuş, devletle resmi ya da organik bir bağı olmayan yasal topluluklardır.

STK’ların tamamen veya kısmen devlet organları tarafından desteklendiği durumlarda bile STK bünyesinde herhangi bir devlet yetkilisi bulunmadıkça kurumun STK olma özelliğinin devam ettiği kabul edilir yani bünyesinde bir devlet görevlisi bulunmamalıdır.

Sivil toplum kuruluşlarını, sosyal, siyasi, kültürel, hukuki ve çevresel amaçlar doğrultusunda lobi ve ikna çalışmaları yapan, gösteri ve eylemler düzenleyen; üyelerini ve çalışanlarını gönüllülük esasına göre alan, kâr amacı gütmeyen ve gelirlerini bağışlar ve/veya üyelik ödemeleri ile sağlayan kuruluşlar olarak ifade edebiliriz.

20. yüzyıl boyunca, globalleşme (küreselleşme) olgusu STK’ların önemini artırmış ve çoğu sorunların ülkelerin kendi içinde çözülmesini imkansız hale getirmiştir.

Bu alandaki dengesizliği gidermek için uluslararası düzeyde faaliyet gösteren STK’lar insani konular, kalkınma yardımları ve sürdürülebilir kalkınma alanlarında devletlerin karar alma mekanizmalarını etkilemekte başarılı olmuşlardır.

Amerika, Çin gibi büyük ülkeler, Avrupa Birliği (AB) ve Dünya Bankası gibi örgütlenmeler politikalarını uluslararası STK’ların muhtemel tepkilerini dikkate alarak belirlemekte, hatta söz konusu belirleme sürecine belli ölçülerde hükümet dışı kuruluşların (STK ya da NGO) katılımına imkan tanımaktadırlar. Ayrıca bu ülkeler bu kurumlar aracılığıyla devletilerinin ulaşamadığı noktalara ulaşabilmekte ve bunu çıkarları doğrultusunda kullanabilmektedirler.

Özellikle gelişen teknolojiyle, dünyanın küreselleşmesiyle birlikte gelişen iletişim sistemleri ve sosyal ağlarda, kısmen STK görevi üstlenmeye başlamıştır.

Örneğin: Facebook, twitter vb. çok kullanılan sosyal ağlar hükümetleri baskı altında bırakabiliyorlar ve kararları etkileyebiliyorlar. Buna örnek verecek olursak da Türkiye’deki Gezi Parkı eylemlerini söylemek mümkündür. Bu konu çok önem arzetmektedir zira tüm Türkiye’yi sarmalayan bir eylem silsilesine dönüşmüş ve insanlar sosyal medya üzerinden örgütlenerek eylemler gerçekleştirmiş ve büyük kitlelerin birbirinden çok uzak olan bireylerin haberleşmesiyle büyük bir toplumsal krize dönüşmüştür.

Yusuf YARALIOĞLU