Bütünüyle bir insanın başka bir insanın malı, mülkü olması ve satılıp alınması durumuna kölelik denilir. Bu durum altında boyunduruk altındaki kişilere de köle denilir. Köle, Memluk, Kul gibi farklı söylemleri de vardır. Sahiplerine ise efendi, Mevla, ulu gibi tabirler verilir. Uşak, hizmetçi gibi ifadeler ve bu tür işleri yapan kişiler de köle mahiyetine geçmektedir.
19. yüzyıla kadar tarih boyunca var olmuş ve farklı biçimlerde görülmüş olan kölelik, her an her insanın başına gelebilecek bir durum olmuştur. Köle olan kişinin özgürlüğü ve bağımsızlığı yoktu. Efendisinin hizmetinde ve emri altında yaşamını idame ettirmeye çalışırdı. Bir kölenin özgür bırakılıp, bağımsızlığına kavuşturulması haline ise azat etmek denilirdi. Kölelikten kurtulmanın ise tek bir yolu vardı. O da efendisinin kendi rızasıyla kölesine özgürlüğünü verip, azat etmesiydi.
Kölelik ilk insanla beraber var olmamıştır. İlk insanlar ve sonrasındaki devirlerde kendi hayatlarını idame ettiren insanlar köleliğe başvurmamıştır. Zamanla araçların, işlerin artması ve daha çok mülk sahibi olma, şan ve güç sahibi olma arzusuyla başlayan bu davranış, savaşlardan sonra esirlerin öldürülmeyip, köle edilmesiyle devam etmiş ve yaygınlık kazanmıştır.
Sümerlerde köleler önceleri ev ve tarla işlerinde çalıştırılmış, sonrasında ise kar getiren mal olarak alınıp satılan bir hal almıştır. Antik Yunanlılarda ise ekonominin e toplumun temel sınıfı oldular. Köleler yurttaş sayılmaz, hiçbir hakka da sahip olmazlardı. Köle sayısı artan Roma İmparatorluğunda ise kölelerden bazıları madenlerde ve taşocaklarında çalıştırılırken, bazıları da halkı eğlendirme amacıyla yırtıcı hayvanlara yem ediliyor veya birbirleriyle ölümüne dövüştürülüyordu. En şanslı olanları ise çiftliklerde veya evde çalışan kölelerdi.
Bu dönemde birçok köle şartlara başkaldırıp, ayaklandı ve Spartaküs adlı köle de o dönemden büyük başarılar elde eden kölelerden biri olarak günümüze efsanesini ulaştıran bir köle olmuştur. Roma İmparatorluğunun yıkılışıyla kölelik geriledi ama yok olamadı. Hıristiyanlık ve İslam dini köleliğe ilk başlarda karşı çıkmamıştı. Her iki tarafta savaş esirlerini köleleştirmiştir. Müslümanlar asla ağır işlerde köleleri çalıştırmayıp, daha çok ev işlerinde yardımcı olarak köleleri hayatta tuttular. Köle azat etme âdeti de İslamiyet ile beraber başlamıştı. Hıristiyanlarda da kölelik vardı. Ağır işlerde bile çalıştırılsalar da Roma ve öncesi devir gibi insan dışı muamelelere köleleri maruz bırakmamış, birçok köle hakkını da savunucu rol üstlenmişlerdir.
Osmanlı’ya kadar kölelik devam etti. Ancak normal köle edinmek yerine korsanları köle etme âdeti vardır daha çok. Farklı ülkelerden de köleler getirilmekteydi. Hıristiyan da köle satın alabilirdi. Ama Müslüman köle edinmek veya Müslüman kişiyi köleleştirmek kesinlikle yasaktı. Sonradan birçok köleye devlet tarafından el konulmaya başlandı ve devşirme geleneği başladı. Osmanlı’da kölelik ticareti 1847’de resmen kaldırılmıştır.
Kültürel ve toplumsal hareket olarak Türklerin İslam dinini benimseyip, dünyaya hâkim olmasıyla kölelik de büyük oranda etkisini yitirdi ve Osmanlı deminde ise tamamen ortadan kaldırıldı. Ancak 1452’de Portekizlerin başlattığı, ardından bütün sömürge ülkelerince benimsenen yeni bir kölelik sistemi baş gösterdi. Afrika’dan binlerce insan kaçırılarak köleleştirildi. Savaşlarda kullanıldı. Amerika’ya yayılarak Kızılderililer ve Afrikalılar köle olarak ağır şartlarda çalıştırıldı. Ekonomik güçlenme sağlanıp, adeta bir makine gibi kullanılıyorlardı. Zamanla İngiltere ise köle ticaretinde lider konuma ulaşmıştı. Antik köle ticareti ise Hawai Devrimi (1791 – 1804) ile resmen yasaklanmıştır. Kanunen ilk yasağı getiren ülke ise Danimarka’dır. İngiltere ise devrimden 3 yıl sonra diplomatik ve politik baskılarla ancak kanunen yasaklayabilmiştir.
Mevlüt TAPAN