“Mehmet Akif, Türkiye’nin vicdanıdır. Ali Şeriati’nin deyimiyle O, halkının yaşadığı sorunların sorumluluğunu hisseden ve bu sorunlara çözüm üretmeye çalışan bir aydındı.”
“İstiklal Marşı” bu ülkenin kuruluş belgesidir. Kuruluş belgesinin işaret ettiği bütün değerler İslami zeminden beslenir. Bundan dolayı Cumhuriyetin kurucu paradigmasına sahip modernleşmeci elitler “İstiklal Marşı”nda dile getirilen değerlerden daima rahatsız olmuşlardır. Cumhuriyetin erken dönemlerinde “İstiklal Marşı”nın yerine başka bir milli marş arayışları da olmuştur. Ancak bu arayışlar çeşitli nedenlerle başarılı olamamıştır.
Özellikle 28 Şubat sürecinde Erbakan iktidarını istifaya zorlamak için yapılan etkinliklerde “İstiklal Marşı” yerine “Onuncu Yıl Marşı”nın kullanılması tesadüfen yapılmış bir eylem biçimi değildir. Ak Parti iktidarına karşı yapılan görünürde sivil, ama içerik açısından son derece anti-demokratik olan “Cumhuriyet Mitingleri”nde de “İstiklal Marşı” yerine “Onuncu Yıl Marşı” kullanılmıştı.
Kuşkusuz gerek Cumhuriyet seçkinlerinin, gerekse Cumhuriyet Miting’lerinin “İstiklal Marşı” yerine “Onuncu Yıl Marşı” tercihi anlamsız değildi. “Onuncu Yıl Marşı” içeriği dolayısıyla dini değil, seküler bir felsefeye yaslanmaktadır. “İstiklal Marşı” içerdiği değerler dolayısıyla sol-Kemalist-ulusalcı siyasal anlayışta daima mesafeli bir duruşa yol açmıştır.
İstiklal Marşı şairi bu ülkenin en namuslu entelektüellerinden biridir. Ömrü boyunca İslam’ın yenilenmesi için çaba harcamıştır. Devletin üzerine uyguladığı takibat ve yıldırma politikasından kurtulmak için Mısır’a gitmiş ve bir süre orada yaşamıştır. Ülkeye döndüğünde ise çok şey değişmiştir. Son yılları, devlet yetkilileri tarafından bilinçli bir şekilde uygulanan görmezden gelme anlayışı dolayısıyla, ilgisizlik içinde geçmiştir. Ülkenin kuruluş belgesine imza atan büyük şair, bir cenaze töreni bile düzenlemeyecek kadar devlet tarafından unutulmuştur. Devlet tarafından unutulan şair, halk tarafından unutulmamıştır.
Mehmet Akif’in örnek alan muhafazakar, dindar ve milliyetçilerin önemli bir kısmı Mehmet Akif’i okuyarak anlamış kişiler olmaktan ziyade, kendi zihinlerinde inşa ettikleri Mehmet Akif’e hayran olan kişilerdir. Safahat okumak ve gerçek Akif’le yüzleşmek gerekir. Mehmet Akif, geleneğe yönelttiği sert eleştiriler ile muhafazakarlardan; Turancılık ve Ziya Gökalp’e yönelttiği eleştiriler ile milliyetçilerden; yerliliği ile enternasyonal İslamcılardan ayrılır.
Akif kendini Afgani ve Abduh’un öğrencisi olarak görür. Cumhuriyeti kuran kadronun Mehmet Akif’e olan duyarsızlığının altında , Akif’in Türkiye tasavvuru ile kendi tasavvurları arasındaki uyumsuzluk yatmaktadır. İstiklal Marşı etrafında dönen tartışma da bunun bir yansımasıdır.
Mehmet Akif tartışmasının bir yanı da gelenek ile modernite arasında sağlıklı bir analiz yapılamamasına dayanmaktadır. Gelenek ile moternite, dün ile bugün arasında anlamlı bir paralellik kurulamazsa, sağlıklı bir düşünce üretilemez. Geçmişi olmayan köksüzdür. Geçmişe takılıp kalmak ise bugünü ihmal etmekle sonuçlanır ve insanı geçmişte yaşamaya mahkum eder. Gelenek ve yenilenmesi eş zamanlı gerçekleştirmek gerekir. Geleneği olmayan tarihten, yenileşmeyi başaramayan bugünden kopmuştur. Cumhuriyetten beri yaşadığımız çelişki budur. Akif, İslam ahlakıyla Batı medeniyeti arasında anlamlı bir zemin aramaya çalışmıştır.
Mehmet Akif bu ülkede kardeşçe yaşamak isteyen insanların beslendiği ve yüzlerce yıldır buna beşiklik eden “Anadolu mayasının” 20. yüzyıldaki en değerli simalarından biridir.
“Mehmet Akif Türkiye’nin vicdanıdır.”
Yusuf YAVUZYILMAZ