Anselmus‘un ontolojik argümanı şu varsayıma dayanıyor: Bir şeyin tanımından, tanımlanan şeyin varlığı zorunlu olarak çıkarılabilir. Bu yüzden Anselmus önce bir Tanrı tanımı yapar. Sonrasında ise; tanımı bu olan bir kavramın dış alemde misdakı olmak zorundadır, der. Ona göre Tanrı; Kendisinden daha mükemmeli tasavvur edilemeyen mevcuttur. Bu tanıma x dersek Anselmus’un akıl yürütmesini şu şekilde formüle edebiliriz: 

Birinci Öncül: Eğer x sadece zihinde var olursa, o zaman x, x değildir. 

İkinci Öncül: Ama x, x’tir. 

Sonuç: Şu halde x sadece zihinde mevcut değildir. (Yani hem zihinde hem de dış alemde mevcuttur). 

Bu akıl yürütme formel mantık açısından geçerlidir. Zira bu bir istisna kıyasıdır ve istisna kıyasının temel özelliği sonuç önermesinin kendisi veya zıttının öncüllerde açıkça ifade edilmesidir. Ve delilimiz bu şarta uyuyor. Zira sonuç önermesi olan; şu halde x sadece zihinde mevcut değildirin zıttı olan “eğer x sadece zihinde mevcut olursa” şeklinde, büyük önermede bulunmaktadır. Bu yüzden delil formel mantık açısından geçerlidir. Bu delil maddi mantık açısından da geçerlidir zira ikinci önerme zaten özdeşlik ilkesi gereği doğrudur. Yani ne olduğundan bağımsız olarak x, x olmak zorundadır. 

Büyük önerme olan birinci öncülün neden doğru olduğu ise şu şekilde gösterilebilir: X’i tanımladığım zaman zihnimde x’in bir tasavvuru oluşur. Çünkü bir şeyin tasavvuru zihinde iki şekilde oluşur. Ya o şeyin kendisiyle karşı karşıya gelir ve mezkur şeyin sureti zihne intikal eder ve bu şekilde tasavvur zihinde meydana gelmiş olur ki somut şeylere dair tasavvurlar zihnimizde bu şekilde oluşur. Ama eğer şey somut bir entite değilse bu durumda o şeyin tanımını yaparak, o şeyin tasavvurunun zihnimizde oluşmasını sağlarız. Bu yollar tasavvurlarına sahip olduğumuz şeylerin kavramlarına soyut kavramlar diyoruz. Mesela atom, yer çekimi, kuantum alanlar, zaman, mekan ve benzeri entitelerin tasavvurlarına bu ikinci yolla yani tanım yoluyla sahip oluruz. Buna göre birinci öncüldeki ‘X nereden geldi?‘ diye sorulacak olursa Anselmus, onun tanım yoluyla zihinde meydana gelen bir tasavvur olduğunu söyleyecektir. 

Şimdi tanım yoluyla zihinde meydana gelen bu x için iki durum varsayabiliriz: 

1. Bu x sadece zihinde mevcut olabilir. Yani sadece zihni varlığı olabilir. 

2. X hem zihinde hem de dış alemde mevcut olabilir. Yani hem zihni hem de harici varlığı olabilir.

Bu noktada Anselmus; ‘Bu x’lerden hangisi daha kâmildir?’ diye sormaktadır. Sadece zihinde olan x mi yoksa hem zihinde hem de hariçte olan x mi? Elbette hem zihinde hem de hariçte olan x, sadece zihinde olan x’ten daha kamildir. 

Böylece delilin birinci öncülü de doğrulanmış olmaktadır. Çünkü eğer x, sadece zihinde olursa bu, onun tasavvur edilebilecek en kamil mevcut olmadığı anlamına gelecektir. Bu durumda hem zihinde hem de dış alemde mevcut olan bir x, ondan daha kamil olacaktır. İşte bu yüzden x sadece zihinde mevcut olursa, o zaman x, x olmaz. Ama x, x’tir. Şu halde x sadece zihinde mevcut değildir. Böylece bu takrir biçimiyle Anselmus’un ontolojik argümanı hem formel hem de maddi mantık açısından geçerli olmuş olmaktadır. Ancak Anselmus bu delili “Monologium” adlı eserinde ortaya koyduktan sonra, onunla aynı dönemde yaşayan Gaunilion diye birisi ki o da Anselmus gibi bir din adamıydı, bu delile itiraz etmiş ve bu akıl yürütmenin bizi saçma sonuçlara götüreceğini iddia etmiştir. Bu yüzden Gaunilion’un itirazı öncelikle nakzî bir itirazdır. İkinci olarak da bu itiraz, Anselmus’un akıl yürütmesinde bir sorun olduğunu iddia etse de sorunun kaynağını veya sebebini gösterememektedir. 

Peki bu itiraz nedir veya Gaunilounun karşı delili nedir? 

Gaunilion tıpkı Anselmus gibi tanımdan tanımlanan şeyin varlığının çıkarılabileceği varsayımından hareket ediyor. Anselmus’un Tanrı için yaptığını o bir ada örneğine uygulamaktadır. Bu yüzden bu ada düşünce tarihinde Gaunilion’un Adası diye meşhur olmuştur. Önce bir ada tanımı yapıyor ve eğer Anselmus aklıyla böyle bir adanın var olması gerektiğini ancak bunu kabul etmenin saçma olduğunu ortaya koymaya çalışıyor. Buna göre; 

Ada: Kendisinden daha kamil bir adanın tasavvur edilemeyeceği bir mevcuttur. Gaunilion’un bu tanımına y dersek, formel mantık açısından şöyle bir akıl yürütme çıkar ortaya: 

Birinci Öncül: Eğer y sadece zihinde mevcut olursa, o zaman y, y değildir. 

İkinci Öncül: Ama y, y’dir. Sonuç: Şu halde y sadece zihinde mevcut değildir. (Yani hem zihinde hem de hariçte mevcuttur). 

Görüldüğü gibi bu akıl yürütmenin formel şekli Anselmus’un akıl yürütmesiyle tamamen aynıdır. Yani delil formel mantık açısından geçerlidir. Şu halde itirazı maddi mantık açısından ele almak gerekiyor.

Acaba Anselmus, bu itiraza nasıl cevap verebilir? Anselmus’un bir şekilde Tanrı için geçerli olan bu durumun diğer başka şeyler için geçerli olmadığını göstermesi gerekiyor. Aksi taktirde delili maddi mantık açısından çürütülmüş olacaktır. Bu itiraza cevap verebilmek için şöyle bir yol takip ediyor; 

Ontolojik açıdan Tanrı ve ada mevcutlarına baktığımız zaman Tanrının zorunlu varlık, adanın ise mümkün varlık olduğunu görüyoruz. Tanrı varlığı zorunlu olan, ada ise ne varlığı ne de yokluğu zorunlu olan bir mevcuttur. 

Peki ama bunu nerden biliyoruz? Neden Tanrının varlığı zorunlu ama adanın varlığı zorunlu değil? Daha da önemlisi bunun anlamı nedir? 

Konuyu daha iyi anlayabilmek için birer varlık kategorisi olan zorunlu varlık ile mümkün varlık kategorilerinin nasıl veya nerden elde edildiğine bakmak gerekiyor…

Varlık-Mahiyet

Bu ayrımı mümkün kılan şey de varlık-mahiyet ayrımıdır. Varlık-mahiyet ayrımına öncelikle kavramsal düzeyde rastlıyoruz. Yani varlık kavramı ile mahiyet kavramları birbirinden farklıdır. Zira bu ikisinden iki farklı şey anlarız. Bunun sebebi de bu iki kavramın iki farklı sorunun cevabında ortaya çıkıyor olmasıdır. 

Varlık kavramı; bir şey var mı yok mu sorusunun cevabında verilirken, mahiyet kavramı ise var olan bu şey nedir, sorusunun cevabında verilmektedir. İlki şeyden yokluğu nefiy ederken, ikincisi ise şeyden başka bir şey olmayı nefiy etmektedir. Mesela x var mı yok mu diye sorduktan sonra x vardır dersek, ikinci aşamada var olan bu x nedir diye soruyor ve cevapta da x’i, x olmayan mesela y, z, d ve benzeri şeylerden ayırt etmeye çalışıyoruz. Bu varlık-mahiyet ayrımının epistemolojik veya kavramsal farklılığıdır. 

Ancak ikinci adımda varlık-mahiyet ayrımından birer ontolojik ilke olarak bahsediyoruz. Bu aşamada varlık ile mahiyetin sadece iki kavram olarak değil, birer felsefi veya metafiziksel ilke olarak da birbirinden farklı olduğunu ve ikisinin birlikte bir mevcudu meydana getirdiğini söylemiş oluyoruz. Buna göre varlık ile mahiyet birer ontolojik ilke olarak mevcudu oluştururlar. Zaten Arapça haliye mevcut eşittir ‘şey lehu vücut‘ yani vücut sahibi olan şey anlamına gelir. Burada şeyden mahiyet kast edilmektedir. Dolayısıyla mevcut, vücut sahibi olan mahiyet demektir. 

Şimdi eğer her mevcut; varlık ve mahiyetten oluşuyorsa, o zaman varlık ile mahiyet arasındaki birbirini gerektirip gerektirmeme ilişkisi sayesinde bütün varlık kategorilerini üretebiliriz. Buna göre; 

  1. Bazı mahiyetler varlığı zorunlu olarak gerektirirler. Bunlara varlığı zorunlu olan veya vacib’ü-l vücut olan mevcutlar denir.
  2. Bazı mahiyetler, yokluğu zorunlu olarak gerektirir ki bunlara da yokluğu zorunlu olan veya mümteni’ü-l vücut denir.
  3. Bazı mahiyetler ise ne varlığı ne de yokluğu zorunlu olarak gerektirmez. Bunlara varlığı da yokluğu da olası yani mümkün’ü-l vücut olanlar denir.

Vacib’ü-l vücut olan Tanrıdır.

Mümteni’ü-l vücut olanlar ise hariçte var olamazlar.

Mümkün’ü-l vücut olanlar ise Tanrı dışında var olanlardır. 

Buna göre gerçeklik alemi esas alınırsa bir mevcut ya vaciptir ya da mümkün. Bu aşamadan sonra vacip olan ile mümkün olanın özünün belirlenmesi kalmaktadır. Buna göre vacip olanın varlığı ile mahiyeti aynı şeydir. Yani varlık-mahiyet ayrımı zorunlu varlık için söz konusu değildir. Bu yüzden söz konusu Tanrı olunca filozoflar; onun mahiyeti varlığıdır veya varlığı mahiyetidir derler.

Buna karşılık mümkünlerde ise varlık ile mahiyet birbirinden farklıdır. Yani mümkün bir varlık gerçekten de varlık artı mahiyetten oluşur. 

İşte Gaunilion’un itirazını geçersiz kılan püf noktası tam da burada yatmaktadır. Şöyle ki; bir şeyin mahiyeti o şeyin özü ve zatıdır. Bir şeyin zatı ise o şeyin hakikatidir. Ve bir şeyin hakikati de o şeyin tanımıdır. Zira tanım şeyin mahiyeti, özü veya hakikati dediğimizin zihnî karşılığıdır.

Şimdi eğer mümkün bir mevcut, varlık artı mahiyetten oluşuyorsa ve mahiyet de nihayetinde şeyin hakikati ve tanımı anlamına geliyorsa, bu demektir ki, mümkün bir mevcûdun mahiyeti veya hakikati veya tanımı, o şeyin, varlığını içermez. Dolayısıyla mümkün bir mevcudun tanımından onun varlığına ulaşılamaz. Ancak vacib’ü-l vücut olan baktığımızda durumun bunun tam tersi olduğunu görüyoruz. Vacib’ü-l vücut olanın varlığı ile mahiyeti aynı şeydir. Eğer durum böyle ise vacip olanın mahiyeti yani hakikati yani tanımı onun varlığını da içermek zorundadır. Zira vacipte bu ikisi aynıdır. 

Şimdi Anselmus’un Tanrı tanımı ile Gaunilionun Ada tanımına geri dönelim: 

Tanrı: Kendisinden daha kamili tasavvur edilemeyen mevcut.

Ada: Kendisinden daha kamil bir adanın tasavvur edilemediği mevcut. 

Şimdi Tanrı zorunlu varlık olduğundan ve zorunlu varlıkta, varlık ile mahiyet aynı olduğundan, bu kemal sıfatları nelerdir diye sorduğumuzda, bu sıfatlardan birisi de mutlaka vücut olmak zorundadır. Mesela zorunlu varlık nasıl ki alim, kadir ve adil olmak zorunda ise aynı şekilde mevcut da olmak zorundadır. Aksi taktirde tasavvur edilebilecek en kamil varlık olmamış olur. Ancak aynı durum mümkün bir varlık olan ada için geçerli değildir. Zira söz konusu ada olunca kemal sıfatları adanın mahiyetine dahildir ve mahiyet de mahiyet olarak adanın varlığını içinde barındırmaz. Zaten mahiyet, mahiyet olarak vücudu içeriyor olsaydı var olan her şey zorunlu varlık olurdu.

İşte bu yüzden mümkün bir varlık olan adanın tanımından onun mevcut da olması gerektiği sonucuna ulaşamayız. Anselmus’un bu cevabı oldukça makul ve güçlüdür. Dolayısıyla ontolojik argüman, Gaunilion’un itirazına rağmen formel ve maddi mantık açısından geçerli olmayı sürdürmektedir! 

Abuzer DİŞKAYA