Din Sosyolojisi profesörü Yümni Sezen tarafından yazılan ‘Kültür ve Din, Türk-İslam Örneği’ başlıklı kitap, ilk kez 2011 yılında okuyucuyla buluşmuştur. Kültür ve Din etkileşimini, Türk-İslam örneği üzerinden açıklayan kitap, bir önsöz, dört ana başlık ve her başlık altında en az üç alt başlığa sahiptir.

Kültür ve dini birbirine karıştıranların çok da yanılmadığını, bu iki olgunun birbirlerinden ayırt edilmesinin güç olduğunu ve esasen ayırt edilmeye de ihtiyaç olmadığını ifade eden Sezen’e göre ‘Tabiatta ve Toplumda Rol ve Statü Açısından İnsan ve Din’ başlıklı birinci ana başlıkta toplumda rol ve statü açısından insan ve din arasındaki ilişkinin felsefi zeminini oturtmaya çalışmaktadır. Sezen’e göre kültürle ilişkisini kurmadan önce dinin ne olduğunun bilinmesi gerekir.

Din ve Dinler: Genel ve Farklı Özellikler’ başlıklı ikinci bölümün ilk alt başlığında din gerçeğinin genel, özel ve karşıt yansımalarını konu edinmektedir. İslam’ın dinlerden bir değil, bugün antropolojinin ‘dinler’ dediği gerçekliğin tarihi süreci olduğunu belirten Sezen; Marx, Nietzsche ve Freud gibi düşünürlerin din tanımlarına yer vermektedir. Hayatın içindeki dinin yapısını tartışarak, dinin evvelemirde hayatın içinde ve hayatın kendisi olduğunu söyler. Din, hayat ve ölümle arasındaki çizgiye oturmuştur. Yazara göre, Allah, alem ve insan kavramlarının anlaşılması ve birbiriyle olan ilişkisine bakılarak dinler arasındaki ilişki ve farklılıklar değerlendirilmelidir. Bu başlığın ilerleyen safhalarında İslam, Hristiyanlık ve Yahudiliğin Tanrı ve alem telakkilerine yer vermektedir.

Kitabın da ana başlığı olan ‘Kültür ve Din’ bölümünde, kültür meselesine din ile ilişkisi içerisinde yorumlama imkânını aramaktadır. Bu bölüme kültürün ne olduğunun izahıyla başlayan Sezen, kültürün insan bilimlerine sıkıca bağlandığını, zihniyet, düşünce biçimi, gelenek ve hatta ideoloji gibi terimlerin yerini aldığın ifade ederek, kültürün bazı antropolojik tanımlarına yer verir. Kültür çeşitliliğinin insan tabiatının gereği olduğundan bahseden yazara göre kültür insanlarda temel şahsiyet problemini çözmekte ve sonuçta kültür kimliği ortaya çıkmaktadır.

Sosyobiyolojiyi ve evrimci teorilerin kültüre bakışını irdeleyen Sezen, evrimin kanıtlanmamış bir varsayım olduğunu, evrimcilik, kültürelcilik, tarihselcilik gibi yaklaşımların basite indirgeyen tekelci teoriler olduğunu ve bunların hiçbir zaman kültürü anlamaya ve tanımlamaya yeterli olmadığını iddia etmektedir. Kültürü anlamanın üç temel şartını sayan Sezen’e göre kültür hadisesi, ilk insanla başlayan vahiy öğretimiyle ilişkilidir. Bu bölümün son alt başlığı olan Kültür ve Din İlişkisi kısmında ise, kültür ve din ilişkisini, günümüzde kültür ve din ilişkisini ele alan özel bir bilim dalı olan din antropolojisinin sunduğu verilerle yorumlamaya çalışmaktadır. Açık din, dinamik din, evrensel din, peygamberli din ve vahiy dini gibi din adları tanımlamaktadır ve vahiy dininin de nihayet kültürleştiğini, gelenekleştiğini ifade etmektedir.

Kültür ve Din İlişkilerinin Türk-İslam Örneği’ başlığını taşıyan son bölümde ise Kültür-Din ilişkisini geniş çapta örneklendirmeye çalışmakta ve bunun için en iyi örneğin Türk örneği olduğunu düşünmektedir. İslam’daki iki ana kol olan Sünniliğin de Şiiliğin de -uç yorumlar istisna edildiğinde- özleri itibariyle İslam’ı temsil ettiklerini iddia etmektedir. Türk Sünniliğinin bilinen kısa tarihini veren yazar, Türklerin din arayışında olduğunu ve herhangi bir şeye ‘çabuk kapıldığını’ ifade etmektedir.

Türklerin Sünniliği, Ümeyye oğullarına hasretmediğini, sahabenin bütün yolu ve anlayışı olarak algıladığını Sezen, bazılarının da Caferi, Alevi ve Bektaşi olduğunu ancak Türk Aleviliğinin Şii etkisinden ziyade Bektaşilik gibi sufi bir karakter taşıdığını; ayrıca, eski Türk ve diğer inanç sistemlerini kaynaştıran bir kimlik olduğunu ifade etmektedir.

Abdullah YARGI