Bugünlerde hepimizin ister istemez yaptığı ve devletimizin ısrarla üzerinde durduğu konu evde kalmamızdır. Bu durum bir nevi karantina durumudur. Zira Covid-19 ilk başladığı zamanlardan bugüne hala yayılmakta ve dünya üzerinde pek çok kişide görülmeye devam etmektedir. Bu hastalığın ilk görüldüğü günlerden bugüne pek çok kavramla karşı karşıyayız. İşte karantina kelimesi de bu kavramlardan bir tanesidir. Tabii ki bu kavram yeni ortaya çıkmış bir kavram değildir. Geçmişi çok eski dönemlere dayanan bir kavram olup bugünlerde gündemimizi daha çok meşgul ettiği için bu kavram nasıl ortaya çıkmış ve tarihteki uygulamalarından sizlere bilgiler sunmak istiyorum.

Öncelikle karantina kelimesi bulaşıcı hastalıklardan korunmak için insan ve hayvanların belli bir yerde gözetim altında tutulması demektir. Sözlük anlamı olarak ise ‘yolcuların gözetim altında tutulma süresi’ demek olan ve İtalyanca ‘kırk‘ demek olan quarantena kelimesinden gelir. Büyük veba salgınında başlatılan tecrit uygulaması otuz gün uygulanmış ve daha sonra kırk güne çıkarılmıştır. Bu yüzden bu uygulamaya otuz gün uygulandığı zamanlar ‘trentina‘ denmiş daha sonra bekleme süresi kırk güne çıkarıldığı için ‘guarantena’ denmiştir. Osmanlı Devleti zamanında ise daha çok ‘usul-i tehaffuz‘ kelimesi kullanılmıştır. Avrupa’da karantina yerlerine ‘lazaret‘ ya da ‘lazaretto‘ denilmiştir. Osmanlı Devleti’nde ise daha çok ‘tehaffuzhane‘ denilmiştir. Bulaşıcı hastalıklarla mücadele daha önceki veba yazımda anlattığım gibi çok eski zamanlara dayanır. Hastalık kapmış kişilerin halktan tecrit edilmesi yapılan ilk uygulamalardan olmuştur. Örneğin savaş sonrası ortaya çıkan veba salgını durumlarında askerlerin yedi gün süreyle ordugah dışında tutulmaları ve vücutları ile elbiselerinin temizlenmesi emredilmiş ve ancak yedi gün sonra tekrar yapılan bir temizlikten sonra ordugaha girmeleri emredilmiştir. Yine Peygamber Efendimiz (sav) bir yerde veba çıktığını duyanların oraya girmemelerini bu hastalığın bulunduğu yerde iseler oradan kaçmak amacıyla bulundukları yerden çıkmamalarını buyurmuştur.

Tabii ki bu hastalığın yayılması daha çok yolculuklar ile olmuştur. İşte bu yüzden yolcularla ilgili ilk karantina uygulaması 1377 yılında Venedik ve Dubrovnik şehirlerinde yapılmıştır. İlk karantinahane ise 1423 yılında Venedik yakınlarında bulunan Santa Maria di Nazareth adasında kuruldu. Bu adada karantina hastaneleri olan lazarettoların kurulması ile veba gibi bulaşıcı hastalıklarla mücadele edilmiştir. Venedik’e gelen gemiler karantina bitene kadar bu adada tutulmuş ve daha sonra limanlara alınmıştır. Hatta izolasyon kelimesi de İtalyanca ‘isola‘ yani ada kelimesinden ortaya çıkmıştır. Limanlarda gelen gemilerde vebalı kişilerin var olduğunu belirtmek için sarı ve siyah bayraklar kullanılmıştır. Sarı renk vebayı salgın hastalığı temsil etmekte iken siyah ölümü temsil etmekteydi. Günümüzde ise bu iki bayrağın birleşimi olan sarı ve siyah damalı olan bayrak kullanılır. Bu bayrak geminin önceleri karantinada olduğunu belirtirken günümüzde ise temiz olduğunu belirtir. Deniz yolu ulaşımında başlayan karantina uygulamaları karayolu ulaşımında da daha sonra uygulanmaya başlanmıştır. Hatta Avusturyalılar Pasarofça Anlaşmasından sonra Osmanlılarla artan ticari münasebetlerden dolayı veba salgını önlemi olarak karantina uygulamasını Osmanlı tüccarları ile mallarına uygulamıştır. Uygulanan karantinadan sonra ülkelerinde ticari faaliyet yapmalarına izin vermiştir.

Osmanlı Devletinde Karantina

Osmanlı Devleti’nde uygulanan ilk karantina uygulaması Sultan II. Mahmut zamanında uygulanmıştır. 1831 yılında Rusya’da ortaya çıkan kolera salgını sonrası İngiltere, Fransa ve Avusturya elçileri Rusya’dan Osmanlı limanlarına gelecek gemilerde karantina uygulanmasını istediler. Bunun üzerine Sultan II. Mahmut devlet ricalinden limanlara gelen gemilere karantina uygulanmasını emretti. Sadaret kaymakamının başkanlığında oluşturulan meclis karantina işini görüştü. Yapılan görüşmeler neticesinde alınan karara göre İstanbul’a gelen bütün gemiler Boğaziçi’nde bekletilecek ve II. Mahmut’un emriyle bu işten Mustafa Nazif Efendi sorumlu olacaktı. Ayrıca kolera salgınından korunmak ve halkı bilinçlendirmek için Hekimbaşı Mustafa Behçet Efendi’nin kaleme aldığı risale ücretsiz olarak dağıtılmıştır. Yine Takvim-i Vekayi gazetesinde karantinanın faydaları hakkında yazılar kaleme alınmıştır. Yine kolera dışında vebalı hastalara da usul-i tehaffuz uygulandı.

Hatta daha sonra II. Mahmut karantina konusuna daha çok önem verdi ve onun isteği ile Meclis-i Meşveret toplandı. Ulemanın da katıldığı bu mecliste ilk olarak karantina uygulamasının şer’i açıdan uygun olup olmaması konuşuldu. Uygulamanın caiz olduğu kabul edildikten sonra bu işin idari ve kamu yönü konuşuldu. İlk olarak şeyhülislam karantinanın caiz olduğunu fetva verdi. Daha sonra bu konu hakkında bilgili olan kişilerden oluşan ve günümüzün bilim kurulu olan Karantina Meclisi kuruldu. Bu meclis haftada birkaç gün toplanacak ve karantina uygulamalarının nasıl olacağını ve gerekli tedbirleri görüşeceklerdi. Hatta bu meclisin kurulduğu Takvim-i Vekayi gazetesinde Nisan 1838 yılında ilan edilmiştir. Yani şu an günümüzde kurulan Bilim Kurulu o zamanlarda karantina meclisi olarak kurulmuştur. Bu meclisin şer’i yönüne Esat Efendi tıbbi yönüne Abdülkah Molla ve askeri yönüne de Selim Paşa bakmıştır. Bu meclisin içinde sıhhiye meclisi, karantina meclisi, karantina ve sıhhiye nezareti gibi şubelerde kurulmuştur. Yine daha sonra İstanbul’un çeşitli yerlerinde karantina faaliyetleri kurularak faaliyetlere de başlanmıştır. Yine toplu ölümler de meclisin izni olmadan defin işlemleri gerçekleştirilmemiştir. Meclisin izni ile bütün faaliyetler ortaya konmuştur. Hatta İstanbul’a dışarıdan gelip giden gemi yolcularına verilen mürur tezkirelerinde geldikleri yerlerdeki sağlık durumlarının yazılması şartı bile konmuştur.

Gerek Batılıların gerek ise Osmanlı Devleti ve günümüzde devletimizin ortaya koyduğu çalışmalar ile karantina uygulamaları daha modern bir hale gelmiş ve alınan tedbirlerin önemi ortaya konmuştur. Şu anda da ülkemiz ve dünya bu koronavirüs denen hastalık ile mücadele etmekte olup alınan tedbirlerin bir an önce sonuç vermesini beklemekteyiz. Benim en başta isteğim Rabbim bizleri bu musibetten bir an önce kurtarsın. Bu hayatta aslında en değerli şey sağlıktır bu yüzden bu musibetten dersler çıkarıp bu karantina günlerinde ve inşallah bu musibet bittiğinde her birimiz bir vicdan muhasebesi yapmalıyız. Çünkü insan ve ya insanlık diyelim başımıza her ne geliyorsa gelsin mutlaka bir sebebi vardır ve mutlaka bizim için ibretlik dersler vardır. Bu yüzden bu musibet ve bu mübarek Ramazan günleri kendi içimize dönüp nerede hata yapıyoruz sorgulamalarımızı yapabileceğimiz günlerdir.

Sağlıcakla ve evde kalmaya çalışın dostlar…

Mesut BULDU