1- FETÖ ve Gülen’in Türk siyasetindeki etkinliği ve örgütlenmesinin geriye doğru giden 50 yılı aşan bir tarihi vardır. Bu zaman dilimi içinde Cemaatin faaliyetleri hızlanmış ve yavaşlamıştır; ancak hiçbir zaman tümden kesintiye uğramamıştır. Bu yapının en önemli özelliği esnek bir hareket anlayışına sahip olmasıdır.

2- Gülen, geliştirdiği strateji gereği bütün siyasal iktidarlarla iyi geçinmeye gayret etmiş ve bunu büyük ölçüde başarmıştır. Bu başarının en önemli sebebi, kendini iyi ifade eden esnek bir dile sahip olması ve kendini demokratik kavramların arkasına gizleyebilme yeteneğidir.

3- Bu anlamda 12 Eylül Darbesini yapan Kenan Evren, Özal, Demirel, Ecevit, Baykal, ve Erdoğan’ın 2010 yılına kadar olan iktidar yıllarında, istisnasız bütün iktidarlardan destek görmüştür. 28 Şubat sürecinde askerlerin eleştirilerine karşın Gülen, Ecevit tarafından savunulmuştur. Aynı şekilde Baykal’a kurulan ve Gülen yapılanmasının yaptığı aleni olan kumpasta, Baykal ilk değerlendirmesinde Gülen’in açıklamasını samimi bulduğunu açıklamıştı.

4- FETÖ’yü muhafazakar-dindar toplum kesimlerinde en çok meşrulaştıran, kendilerini Ulusalcı –Kemalist olarak tanımlayan ve başında askeri vesayet kurumunun geldiği kesimlerin dindarlara karşı yürüttükleri akıl ve vicdan dışı baskılarıdır. Özellikle 28 Şubat dönemi baskı ve şiddet ortamı, o zamanki adıyla Cemaati meşrulaştıran en önemli olay olmuştur.

5- Gülen ile arasının hiç iyi olmadığı liderler Erbakan ve 2010 sonrası Erdoğan’dır. Bu yüzden de bütün stratejisini Erdoğan’sız bir Türkiye üzerine kurmuştur. Bunun için her tür aracı kullanmaktan geri kalmamıştır.

6- 28 Şubat travmasından çıkan ve büyük ölçüde ezilmeye çalışılan dindar kesim 2002 yılında Erdoğan liderliğindeki Ak Partiye destek vermiştir. Ak Parti de iktidar yıllarında bu kesimin elinden alınan imkanları bir bir geri kazandırmış, böylece bu toplumsal kesimin desteğini uzun süre alabilmiştir. Hala da bu desteği büyük ölçüde almaya devam etmektedir.

7- 2002 yılından itibaren Gülen, ilk dört yıl aktif bir destek vermeden geçirdi. İktidarın sürekli toplum kesimleri nezdinde oyunu artırması, Gülen’in amaçlarını gerçekleştirmesi için, iktidara açık desteğinin oluşmasına yol açtı.

8- Erdoğan samimi olarak vesayet güçleri ile mücadele ederken, Gülen’in etkisinde devlet organlarına yerleştirilen güçlerden faydalandı. Ancak bu arada Gülen de iktidarı kendi çıkarları doğrultusunda kullandı.

9- Ergenekon diye adlandırılan dava özünde doğru bir davaydı. Çünkü askeri vesayet oluşturarak bir klik yaratmış olan askerlerin Erdoğan’dan hoşlanmadıkları bir sır değildi. Nitekim 2010’ lu yıllara kadar asker-Erdoğan ilişkileri sancılı olmuştur. 27 Nisan bildirisi, askerin Erdoğan iktidarından hiç hoşlanmadığını, dahası sivil iktidar üzerinde vesayet oluşturmaya ne kadar iştahlı olduğunu gösteriyordu. Gülen yapılanması özünde haklı olan Ergenekon davasını haklı haksız tutuklamalar yaparak sulandırdı.

10- Bu gerilim içinde askeri ve bürokratik kesimin gücünü kırmak için Erdoğan cemaatin önünü açtı ve onun devlet içindeki gücünden faydalandı.

11- Cemaat, ulusalcı- Kemalist asker ve bürokratik güçlerin baskısını bahane ederek giriştiği mücadelede hem iktidarın hem de dindar kesimlerin sempatisini topladı. Bu sempatiyi kullanarak da devletin kritik noktalarında örgütlenmeye başladı.

12- Dindar kesim, devlet içinde yuvalanmış ulusalcı Kemalist olarak kendini tanımlayan kesimle mücadele için Gülen’e sessiz kaldılar.

13- Gülen hareketini muhafazakar-dindar kitlenin gözünde en çok meşrulaştıran olay, askeri ve sivil vesayet kurumlarının dindarlar üzerine yürüttüğü dışlayıcı politikalardı.

14- 2010 yılında gerçekleşen HSYK’nın yapısını da düzenleyen Anayasa değişikliğinde Gülen iktidara açık destek verdi. Zamanla bu alanda kurduğu etkinlik ile Erdoğan’a karşı kumpas kurmaya çalıştı.

15- Bu andan sonra Erdoğan Gülen yapılanmasından kuşkulanmaya başladı.

16- 2011 ve 2012 yıllarından itibaren ise Erdoğan, özellikle Oslo görüşmelerinin FETÖ militanları tarafından basına sızdırılmasından sonra,  açıkça Gülen yapılanmasına karşı mücadeleye başladı.

17 –Erdoğan vesayet odaklarıyla mücadele ederken Gülen yapılanmasına verdiği destekte de samimiydi, Gülen yapılanmasının iç yüzünü gördükten sonra yaptığı olağanüstü mücadelede de samimiydi.

18- Bu nedenle “Ne istediler de vermedik”, “Aldatıldık” söylemlerindeki samimiyet kendisini destekleyenlerce samimi bulundu.

19- Erdoğan ile Gülen yapılanmasının arası iyice açılınca, Gülen muhalefete yakınlaşmaya başladı. O zaman muhalefette yer alan CHP, MHP ve HDP siyasetini büyük ölçüde devlet içinde yuvalanan FETÖ militanlarının sızdırdıkları belgeler üzerinden kurdular.

20- Özellikle MİT Tırları ve 17-25 Aralık operasyonunu Gülen’in devlet içinde yuvalandırdığı bürokrat ve güvenlik güçleri ile yönlendirdi.

21- Muhalefetin, Erdoğan’a karşı mücadele eden Gülen grubuna destek verdiği de açıktı.

22- Erdoğan vesayetle mücadele ederken cemaate karşı çıkan muhalefet, Erdoğan’la arası bozulan cemaate destek verdiler.

24- Erdoğan, Gülen ile mücadelesini zaman zaman tek başına yürütmek zorunda kaldı. Çünkü karşısında sadece muhalefet yoktu. Kendi partisinin içinde de FETÖ’ ya sempati duyan kişiler vardı.

25- 15 Temmuz Darbe girişimi Erdoğan’ın ne kadar doğru bir mücadele yaptığını gösterdi.

26- Erdoğan, Gülen ile doğrudan ve cepheden mücadele etme kararlılığını ve cesaretini gösteren tek siyasi liderdir.

27- Gülen’in en çok hoşlanmadığı liderin Erdoğan olduğu açık. Ona karşı darbe yapıldı, ona beddua edildi, 2010’dan sonra girdiği bütün seçimlerde Gülen ve ona bağlı olanlar tarafından muhalefet desteklendi.

28- Halen Gülen ve taraftarları, Erdoğan’a karşı,  İYİ Parti başta olmak üzere muhalefet partilerinin seçimlerde destekliyorlar. Bunu da yazılarında ve konuşmalarında açıkça dile getiriyorlar.

Yusuf YAVUZYILMAZ