Dostlar bugünlerde hepinizin bildiği üzere ülkemizin ana gündem maddesi koronavirüs olmuştur. Bu hastalıktan dolayı hepimiz maske kullanmakta ve mesafe kurallarına dikkat etmeye çalışmaktadır. Fakat çoğumuz bu hastalık ile beraber belli zamanlarda toplanan Bakanlar Kurulu kararlarını da takip etmeye başlamıştır. Zira son toplanan Bakanlar Kurulu’nda bu hastalık ile mücadele de yeni tedbirler ilan edilmiş ve bir süre önce yapılan sonradan iptal edilen hafta sonu sokağa çıkma yasağı da tekrar uygulanmaya başlamıştır. Ben size bugün bu hastalıktan bahsetmeyeceğim. Bugün size günümüzün Bakanlar Kurulu olan eskinin toy ve divan diye adlandırılan önemli kararların alındığı toplantılardan bahsetmek istiyorum.
Günümüzde nasıl ki devletin başı olan Cumhurbaşkanı ve Bakanlar toplanıp çeşitli konularda kararlar alıp uyguluyorlarsa eskiden de bu böyleydi. Bu önemli kararların alındığı toplantıların yapılması bizim tarihten beri kurduğumuz pek çok devlette uyguladığımız önemli bir devlet geleneğiydi. Biz buna eski Türk devletlerinde genelde toy derken Osmanlı Devleti zamanında Divan-ı Hümayun denildiğini görüyoruz. Divan-ı Hümayun padişahın hükümeti demek olup saraya dahil bir kurumdur. Bu divan Divanhane denilen salonda toplanırdı. Divan toplantısının yapılması geleneği günümüze kadar kesintisiz gelmiş ve hala Bakanlar Kurulu dediğimiz yapı ile uygulanmaya devam etmektedir. Öncelikle bu toplantılarda şuan hastalık en önemli konu olsa da eski zamandan beri askeri, siyasi, idari, mali her türlü konu konuşulmuş ve alınan kararlar uygulanmaya çalışılmıştır.
Osmanlı Devleti’nde divan dediğimiz bu toplantılara devletin kuruluşundan Fatih Sultan Mehmet Han zamanına kadar bizzat padişah başkanlık ederdi. Bu toplantılar her gün sabah namazı ile başlar ve öğleye kadar devam ederdi. Bu toplantıdan sonra divan üyeleri padişahla birlikte yemek yerler ve sonra dağılırlardı. Fakat Fatih Sultan Mehmet başa geçtikten sonra bu uygulamayı 1475 tarihinden itibaren kaldırdı ve divan toplantılarına başkanlık etmekten vazgeçti. Toplantılara artık veziriazamlar riyaset etmeye başladılar. Ama bu demek değil ki padişah bu toplantılardan tamamen habersizdi.
Divanın toplandığı salonun üstünde kafes denilen bir pencere vardı ve padişah divan toplantılarını divandakilerin haberi olmadan bu pencereden takip edebiliyordu. Böylece divan üyeleri toplantı esnasında kendilerini daima padişahın kontrolünde hissederlerdi. Fatih Sultan Mehmet divan toplantıları sonrası arz odasında divan üyelerini kabul eder ve onlarla görüşürdü. Toplantı sonrası divan üyeleri padişahla yaptıkları bu görüşmede alınan kararları ona arz ederdi. Padişahın huzuruna arz için önce yeniçeri ağası sonra ise kadıaskerler girerdi. Bu bile devlet için askeriyenin ne kadar önemli olduğunu gösteren bir durumdur. Daha sonra Veziriazam ve vezirler ve defterdar padişahın huzuruna girerdi.
Fatih Sultan Mehmet yukarıda bahsettiğimiz gibi bu divan toplantılarının uygulanışı ile ilgili bir çok değişiklik yapmıştır. Bunlardan biri de 1454 yılına kadar her gün yapılan divan toplantıları bu tarihten sonra hafta da 4 güne inmiştir. Veziriazam başkanlık etmeye başladıktan sonra bile haftada 4 gün olarak yapılmaya devam etti.
Osmanlı Devleti’nde tek bir divan toplantısı yoktu. Başka isimlerle anılan divanlarda olmuştur. Bunlardan biri de İkindi Divanı’dır.
İkindi Divanı: Veziriazamın her gün kendi konağında ikindi vakti yaptığı divan üyeleri ile görüştüğü divan toplantısına verilen isimdir. Burada hükümet işleri ile meşgul olunur ve sabah yapılan divanda bitmeyen işler görüşülürdü. Bütün şikayetler dinlenerek padişaha arz etmeye gerek görülmeyen hususlar bu divanda karara bağlanırdı. Sarayda olan divanın devamı gibi görünen ama daha az önemli işlerin görüşüldüğü bir divandır. Zira önemli idari ve siyasi meseleler saraydaki divanda görüşülürdü. Bu İkindi Divanı’na vezirlerin dışında kadıaskerler, nişancı ve defterdar da katılır bunlar daha sonra kendi konaklarına döner ve kendi vazifeleri ile meşgul olurlardı.
Peki diyelim bir savaş durumu var bu divanda görüşülecek ve bu gibi durumda nasıl bir yol izlenirdi? İşte savaş ilanı veya devletin emniyetini tehdit eden durumlarda yapılan divanlar daha geniş bir katılım ile gerçekleşirdi. Padişahın başkanlığında normal divan üyeleri dışında önde gelen ulema ve Ümera’nın da katılımı ile daha geniş divan toplantıları yapılırdı. Osmanlı Devleti’nde fikir önemli bir husustu ve savaş gibi olağanüstü bir durumda bu kadar geniş katılım ile pek çok fikrin önemsenmesi gayet doğaldı. Zira Peygamberimiz Sav zamanında Selman-ı Farisi’nin fikrini Peygamber Efendimiz sav önemli bulmuş ve Hendek Savaşı’nda hendek kazılmıştır. Bunu bilen ecdadımızda tıpkı bu duruma uygun şekilde fikirlere önem vermiş ve divan toplantıları bu şekilde fikirlerin tartışıldığı, görüşüldüğü ve karaların alındığı toplantılar olmuştur. Konumuza devam edecek olursak İkindi Divanı dediğimiz divan önceleri daha az önemli gibi olsa da 17.yy’dan sonra daha çok önem kazanmış ve devletin önemli konuları bu divanda görüşülür, tartışılır olmuştur.
Osmanlı Devleti’nde uygulanan bir başka divan ise Galebe Divanı’dır. Bu divan Kapıkulu ocaklarına maaş verilmesi ve elçilerin kabulü içeren divandır. Hani günümüzde hükümet her sene memura ve işçiye ne maaş verilecek diye memur ve işçi sendikaları ile görüşmeler yapıyor ve ona göre bir zam oranı belirleniyor. İşte Osmanlı Devleti zamanında askerlerin maaşlarının ne olacağını ilgilendiren bu maaşların görüşüldüğü ve elçilerin kabulü münasebeti yapılan divandır. Bu divana yeniçeri ağası kalabalık bir yeniçeri maiyeti ile gelir ve törenle yemek yenirdi. Yeniçerilerin herhangi bir sebeple yemeği reddetmeleri endişe uyandırır ve bir isyan girişiminin olacağından korkulurdu.
Son olarak ise Ayak Divanı’ndan bahsetmemiz gerekir. Ayak Divanı: Olağanüstü zamanlarda toplanan önemli ve acele işlerin görüşüldüğü divan toplantılarına verilen isimdir. Bu divan illa sarayda yapılacak diye bir kaide yoktu. Saray dışında da padişah gerekli gördüğü anlarda Ayak Divanı’nı toplayabiliyordu. Ayak Divanı sırasında padişahtan başka herkes veziriazam ve diğer görevliler ayakta dururlardı. Bu sebeple Ayak Divanı adı verilmiştir. Seferde padişah olmadığı zamanlarda da veziriazamlar ordugahta Ayak Divanı kurarlardı. Bu şekilde meseleler serbestçe görüşülür ve hızlı karar alınırdı. Bu Ayak Divanı’nın en önemlileri ise padişahların mecbur edildiği ayak divanları olmuştur. Örneğin IV. Murad iki defa Ayak Divanı’na çağrılmış ve asiler IV. Murad’ı açıktan tehdit etmişlerdir
Divanın Konuları
Divanın genelde idari, mali, askeri konular yanında toplumu ilgilendiren yöneticilerin tek başına karar veremeyeceği her konu görüşülürdü. Yine en önemli konular olarak dış siyaset, savaş açma, her türlü tayin işleri de divanda karara bağlanırdı. Divan bu konuların görüşülmesinin dışında en üst temyiz kurumu olarak ta işlev görmektedir. Kaza mahkemelerinde hükme bağlanan kararlar itiraz edildiği takdirde divanda görüşülürdü. Divanda verilen karar ise artık kesin hüküm olup derhal tatbik edilirdi.
Divan Üyeleri
Devletin Kuruluş ve Yükseliş zamanında divan üyeleri şunlardır. Veziriazam, vezirler, Anadolu ve Rumeli Kadıaskerleri, defterdar ve nişancıdır. Bu görevlilerin sayıları devletin genişlemesi ve zamanla beraber artmıştır. Örneğin ilk Osmanlı divanında tek bir vezir varken bu sayı diğer padişahların döneminde zamanla artmış ve 7’ye kadar bile yükselmiştir. Yine sayının artması ile beraber devletin diğer dönemlerinde divana başka üyelerde katılmıştır. O zaman genel olarak bu görevlileri kısaca tanıtalım.
Veziriazam: Padişahın mutlak vekili olup siyasi ve askeri konularda geniş yetkilere sahiptir. Padişahın mührünü taşır ve devletin iç, dış politikasının yürütülmesinde en önemli sorumluluk sahibi şahsiyettir.
Yine ayrıca padişah sefere gitmediği zaman sefere Sedar-ı Ekrem ünvanı ile katılır kendisine padişahın yetkileri verilir. Padişah adına ferman yazabilir ve belgelere Pençe denilen imzasını atar.
Vezir: Veziriazamın yardımcısı olup devlet işlerinde ona yardımcı olurlar. Veziriazam sefere gittiği zaman ikinci vezir ‘’kaimimakam’’ sıfatı ile başkentte kalırdı. Başkentin işlerine bakarlardı. Kendileri yargılama yetkisine de sahip olup idam cezası bile vermeye muktedir idiler. Ayrıca bazı vilayetlere vezir rütbesinde beylerbeyi olarak ta atanırdı.
Kadıaskerler: Bu kurum Osmanlı Devleti’ne Anadolu Selçuklularından kalma bir kurumdur. Osmanlı Devleti bu kurumu onlardan sonra devam ettirmiştir. Divana gelen adli ve hukuki işler onların sorumluluk alanına girerdi. Devletin ilk kurulduğu yıllarda tek bir kadıaskerlik varken daha sonraları bu sayı ikiye çıkarılmıştır.
Defterdarlar: Devletin mali işlerinden sorumlu görevlilerdir. Padişah adına hüküm yazmak yetkisine sahiptirler. Mali işler görüşülürken onların görüşleri alınırdı. Defterdar bir nevi devletin maliye bakanı konumundaydılar.
Nişancı: Divandaki yazışmaları yapan ve tuğra çekme işini yapan görevlidir. Divanda çıkan ferman, berat gibi belgeleri işlemekle görevli memurdu. Devletin en başında bu saydığımız görevliler vardır fakat zamanla bu görevlilerin yanına şeyhülislam, Reisülküttap gibi görevlilerde katılmış ve divan üyeleri artmıştır.
İşte günümüzün Bakanlar Kurulu eskinin divanı bu görevlilerden oluşmaktadır. O zamanda bu zamanda yine önemli konular görüşülüp karara bağlanmıştır. Benim her zaman dediğim gibi tarih bazı olayların yaşanıp bittiği bir olaylar silsilesi olarak adlanamaz. Tarih bazı olay ve olguların yaşanıp onların hala başka şekillerde devam ettiği bir bütündür. Bir savaşın, olayın yada bir kurumun bitmesi demek günümüzü ilgilendirmiyor demek değildir. Günümüze ışık tutup ondan nasıl bir ders alındığı yada alınacağı demektir. Bu yüzden siz okuyucularımdan ricam tarihe bakışınız geçmişte yaşanıp bitmiş olarak kalmasın acaba günümüze yada geleceğe ne bırakıyor ne gibi izler kalmış olarak kalsın. Eminim bu açıdan bakarsanız tarihi çok daha iyi anlar ve ona karşı tutumunuz daha da merak eden sorgulayan seven bir yapıya dönüşür…
Sağlıcakla kalın dostlar…
Mesut BULDU