CHP Sözcüsü Bülent Tezcan’nın; ”Karşı mahalleden oy alacak bir dili benimseyeceğiz.” açıklaması, Türk modernleşmesi açısından önemlidir.

Kuşkusuz bu yaklaşıma CHP içinden, özellikle kemalist modernleşme taraftarlarından direnç olacaktır. Geçmişte CHP’nin ideolojisinin bel kemiğini oluşturan laik/ pozitivist/ ilerlemeci paradigma, dini toplumu geri bırakan zihniyet olarak algılıyordu. Hala da büyük ölçüde böyledir.
Bir diğer zorluk da CHP’nin modernleşmeci dili terk etmede ne kadar başarılı olacağıdır.

Bülent Tezcan ‘ın karşı mahalle diye kavramsallaştırdığı aslında muhafazakar/ dindar kitlelerdir. Ne yazık ki bu kitle, Cumhuriyetin kuruluşundan beri hedeflere, modernleşme projesine engel olarak görülüp siyasal ve devlet merkezinden dışlanmıştır. Bir anlamda siyasal tarihimiz politik merkezi oluşturan laik seçkinlerle, toplumsal merkezi oluşturan muhafazakar / dindar halk kitleleri arasındaki kavganın tarihidir. İdeolojinin sosyolojiyi (toplumsal gerçekliği) yenmesi mümkün değildir. Kemalist modernleşme projesi de toplumsal gerçekliğin duvarına tosladı.

Şu da bir gerçek ki, Cumhuriyetin modernleşme politikaları kendi halkından nefret eden bir zümre yarattı. Bu zümre, uygulanan modernleşme projesinin gerçekliğine o kadar iman etmişti ki, en küçük sarsıntıda büyük travma yaşıyorlar. Aslında sorun modernleşme politikalarının toplumsal zeminle uyuşmazlığındaydı. Öte yandan Cumhuriyet modernleşmesi iki kültür, iki dil, iki davranış biçimini kesinleştirdi. Bunlardan biri Cumhuriyetçi elitler, ikincisi dini referans alarak hayatını sürdüren geniş halk kitleleridir. Popüler kültürde biri “selam” veriyor, biri “günaydın ” diyordu. Birinin marşı “Onuncu Yıl” diğerinin ki , “İstiklal Marşı” idi.  Sanıyorum Ak Parti Dönemi müdahaleci/ elitist/ kemalist modernleşmenin sonunu getirdi. Kenarda büyük enerji biriktirmiş kitlenin siyasal merkeze yürüyüşünün önünü açtı. 28 Şubat da dahil bütün darbeler bu yürüyüşü engellemek ve merkezi korumak içindi.

Kemalist seçkinler, dindar halka kendilerini yiyecek yamyamlar olarak baktılar. Bu tutum, her iki tarafta da büyük bir öfke biriktirdi. Dindarlar kendilerini kendi ülkelerinde diasporada ( sürgün) hissettiler. Necip Fazıl’ın dizeleri, Müslüman kitlenin uzun yıllar boyu yaşadığı psikolojiyi dile getirir;

“Öz yurdunda garipsin
  Öz vatanında parya.”

Kemalist seçkinler öfke krizine katılacakları yerde, uyguladıkları modernleşme projesinin toplumda açtığı yaralara odaklanmalıdır.
Umuyorum Bülent Tezcan’ın yaklaşımı yeni bir politik yaklaşımın işaret fişeği olsun. Ancak Kemalist kesimden bu yaklaşıma direnç geleceğini de unutmamak gerekir.
Aslında CHP’nin de Muharrem İnce’yi bile , bizzat karşı mahallenin adamı olarak algılayan katı ideolojik bir zihin yapısı var ve bu yapı değişimin önünde ki en büyük engeldir.

Dindarlar, CHP’nin söylemlerine karşı ikinci bir Mehmet Akif vakası yaşamak istemiyorlar. Mehmet Akif, Kurtuluş savaşı için canını dişine takmış, ancak yeni rejim, onu uğruna mücadele ettiği ülkesinde yaşayamaz hale getirmiştir. Ne yazık ki, devletin kurucu belgesini yazan büyük şair sürgündü.
Sürülen sadece Akif değildi, onun Türkiye tasavvuruydu ayrıca.

CHP’nin de öteki mahalleye (muhafazakar/ dindar) yönelik açılım kısa sürede karşılık bulmaz. Dindar kitleden CHP’ye karşı büyük bir güvensizlik var.

Bu güvensizliğin temelinde iktidara geldiklerinde sözlerinde duymayacağı endişesi var.