Türk Milleti tarih sayfalarında binlerce yıl varlığını korumuş, evveliyatı neredeyse insanlık tarihi ile yaşıt en eski ve en soylu milletlerden biridir. Nuh Peygamber oğlu Yafes’in soyundan geldiği rivayet edilen Türk milleti, yüksek ahlaklı, savaşçı ve idealist karakterini gerek tarih sayfalarında gerekse edebi metinlerde işleyerek Dünya tarihine silinemeyecek izler bırakmıştır. Bu durum tarihimizin ve edebiyatımızın üzerinde yapılacak detaylı araştırmaları elzem hale getirmiştir.

>> Türk Kelimesinin Etimolojisi
>> Çin Kaynaklarında Türkler
>> Etnik Kimlik ve Etnisite Kavramları
>> Geçişler
>> Modernlik Sonrası Türklük

Türk tarihi ve edebiyatı mevzu bahis olduğunda araştırmalar doğrudan ilk yazılı kaynaklarımız olan Orhun kitabelerine yönelmiştir. Türk dili; Türk tarihi, Türk adet ve gelenekleri açısından çok değerli yere sahip olup, Türkoloji camiasında  -latifeli şekilde- “Türklüğün besmelesi” olarak anılan bu abidelerde deşifre edilen ilk kelime “Tanrı”, ikincisi ise “Türk” olmuştur.

Türk Kelimesinin Etimolojisi

Türk kelimesinin etimolojik kökeni meselesi, hala tartışmalı olan konulardan biridir. Birçok Türkoloğun kabul edilebilir tezleri olmasına rağmen henüz kesin bir tanım koyulamamıştır.

Türik” kelimesi Türkçe’nin herhangi bir müdahaleye maruz kalmadığı ve kollara ayrılmadığı Ana Türkçe adı verilen dönemde “bir soydan gelen, bir atadan türemiş olan” anlamlarına gelir. Daha sonraki Eski Türkçe döneminde ise “Bir araya getiren, toplayan” anlamlarını taşıdığı bilinir. Yine Eski Türkçe döneminde kullanılan ve “yasa” anlamına gelen “Törü” kelimesinden türemiş olduğu birçok araştırmacı tarafından kabul görür. Türk kelimesi kökeninin bu vechesiyle töreye uyan anlamına gelir.

Çin Kaynaklarında Türkler

Ayrıca M.Ö 14. yy’lara dayanan Çin kaynaklarında Türkler’den “Tikler”olarak bahsedilir. Bu kelime ise miğfer anlamına gelir. 19. Yüzyıl’da ünlü Türkolog Vanbery “Türk” kelimesinin “Türemek” kelimesinden geldiği hipotezini oluşturmuştur.  Ziya Gökalp ise yine kanunlu ve nizamlı anlamlarına gelen “Türeli” kelimesiyle eş tutar.

Peki, bir dönem “bir atadan gelen”  daha sonraları ise “bir araya getiren” demek olan Türklük; bir etnik kimlik mi yoksa etnisite midir?

Bu sorunun cevabına geçmeden önce, etnik kimlik ve etnisite terimlerinin ne anlama geldiğini belirtmek gerekiyor.

Türk kelimesi başlangıç itibariyle bir etnik kökene işaret ederken, İslamiyetle birlikte ulusçuluk fikri gelişene kadar etnisitiye evrilmiştir.

Etnik Kimlik ve Etnisite Kavramları

İki terimin de keskin çizgilerle ayrılan tanımları olmamasına karşın farklı şeyleri ‘gösterdikleri’ ve anlattıkları sosyal bilimciler tarafından ifade edilmiştir. Öncelikle bu iki kelimenin kökeni Yunanca ethnikos kelimesinden gelmektedir. Ethnikosun ise çağdaş Yunanca’da millet/ulus; eski Yunanca’da putperest, dinsiz, yabancı anlamlarına1 gelen ethnos kelimesinden kökenlendiği etimologlar tarafından söylenmektedir. Bu nokta, ötekiyle ilişkiyi belirleyen bir bağlama işaret etmesi açısından oldukça önemlidir.

Etnik kimlik; daha çok genetik yollarla aktarılan; dil ve dil gibi doğuştan gelen karakteristik özelliklere sahip benzer toplulukların niteliği iken, etnisite; etnik kimlikten daha kapsamlı bir şekilde din, dil, örf gibi daha kültürel ve sosyal birlikteliklere işaret etmektedir. Her ikisi de yabancı/öteki ile kendisini ayıran benzer özellikler taşıma iddiası içermektedir.

Geçişler

Türklüğün, 2. Göktürk Devleti’nin yıkılışından hemen sonraki dönemlere kadar etnik bir köken olduğu kısmen iddia edebilir. Çünkü her ne kadar içinde farklı boylar ve aileler barındırıyorsa da bu kimseler atalarını bir görmüş ve kardeşlik duygusu ile hareket etmişlerdir. Lakin daha sonraları Tanrı’dan kut aldıklarına inanan Türkler, güneşi tuğ, göğü çadır bilip, Türk Cihan hâkimiyeti ülküsü ile fetihler yapmaya, galip geldikleri toprakları topraklarına katmaya, devletsiz kalan halkları devletlerine mensup kılmaya başladıktan sonra etnik kimlik özelliklerini kaybetmişlerdir. Önceleri aynı kandan bir aileyi temsil eden Türklük, yüzyıllar sonra farklı kandan birçok aileyi altında barındıran bir etnik çatı kavram haline gelmiştir.

Türklerin İslamiyet ile tanışmasına kadar Türklük kandan ziyade gelenek ve görenekleri ifade etmiştir. Lakin Türk gelenek ve görenekleri yerini İslam geleneklerine bıraktığında Türklük yine soyu ifade eder olmuşsa da kurulacak Büyük Türk devletleri cihan hâkimiyeti ülküsünü unutmamış ve farklı soyları çatısı altında toplamaya devam etmiştir.

Selçuklular da, Osmanlılar da bir gelenek olarak devletlerini etnik kimliğe değil kurucu ailelerin isimlerine nisbet etmiştir. Nitekim Selçuklu Devleti’nin kurucusu Selçuk Bey, Osmanlı Devleti’nin -ki resmi kayıtlarda ismi Devlet-i Aliyye’dir- kurucusu Osman Bey’dir. İslamiyet’in soyu öncelemeyen sosyal yapısından dolayı etnik vurgu neredeyse hiç yapılmamıştır. Birçok etnik grubu barındıran bir imparatorluk tecrübesi olan Osmanlı döneminde ise, Türk kimliği, bugünkü gibi devletin hakim unsuru olmaktan ziyade, Batının Osmanlı’daki Müslüman unsurunu tanımlama enstrümanı olarak öne çıkmıştır. 

Dünyada olan gelişmeler ve nihayet Fransız İhtilali sonrası gelişen ulusçuluk akımları ile Osmanlı Devleti içindeki farklı etnik grupların başkaldırması sonucu, Türklük yeniden etnik kimlik haline gelecektir. Görüldüğü üzere Türk kavramının, başlangıçta bir etnik kimlik olduğu, sonrasında ise yaşanılan coğrafya, inanışlar ve kültür unsurlarının değişmesiyle birlikte 19. yüzyıla kadar etnisiteye evrildiği belirginleşmektedir.

Modernlik Sonrası Türklük

Modern ulus devlet ve buna bağlı olarak milliyetçi fikirlerin ortaya çıkmasından önce Türklüğün, Osmanlılar vetiresinde Müslümanlıkla eşit anlama geldiği söylenebilir. Eskiden halk arasında söylenen ‘Türkün şartı kaçtır?‘ sorusu ile cevaplanması istenen İslam’ın şartlarıdır. Yine modern iletişim araçlarının yaygınlaşmasından önce Avrupa ve Batı, Müslümanları Türkler üzerinden tanıdıkları için Türklük, Müslümanlıkla eş tutulmuştur.

Halide Edip AdıvarTürkiye’de Şark-Garp ve Amerikan Tesirleri adlı eserinde, Balkan Harbi sonrasında, Osmanlı Devleti’nde, Türk olmayan diğer unsurların menfi ve bölücü milliyetçiliklerine bir reaksiyon olarak Türk unsurunda uyanan milliyetçilik fikrinden bahsetmektedir.2 İşbu vetirenin, Dünya geneline yayılan milliyetçilik ve ulus devlet fikrinin menfi ve ötekileştirici neticeleri sonucunda, Anadolu’da Müslümanlıkla eşit olan Türklük kavramının, yeniden etnik kimlik ifade eden bir yapıya büründüğünü söyleyebiliriz.

Ahmet Tahsin ERBİLEN


¹http://biblehub.com/greek/1482.htm
²Türkiye’de Şark-Garp ve Amerikan Tesirleri, Halide Edip Adıvar.