İnanç kavramı insanın varoluşundan bu yana insan olma olgusunun yegane unsurudur. İnsan olmanın gerçek temel olgusu olarak görülmüştür. İnanç olgusu, ilk başlarda korku, endişe, yok olma ve doğanın bilinmezliklerinden doğmuş ve zamanla felsefi boyutlar kazanarak tanrısal unsurlara atıflarda bulunmuştur. Bir şeye en içten niyet ve samimilikle bağlı olma hali, inanma eyiliminin bizzati kendisidir.
Din, kavramı ise inanç olgusunun bir ürünü veya sonradan oluşumu değildir. Daha çok “Tanrı” nitelendirmesi olan yaratıcının inanç felsefesini ve emirlerini içeren kanunların bütünü, inanma anlayışının temel öğretisidir. Temelinde tanrısal bir varlık barındırmayan inanışlar, din olarak kabul edilemez. Yalnızca inanç veya kabulleniş olarak görülen olgu, “Din” kavramından farklıdır. Din, inanç ve kabulleniş olgusunun çok daha ötesinde kurumsal bir yapıya sahiptir.
İnançlı olmak ve inansızlık arasında ise net bir çizgi vardır. Duygusal yönleriyle aklı bu delilleri kabul eden kimse, inanç olgusu yüksek kişiliğe sahipken, yalnızca aklı ile karar verip, duygusal yönleri zayıf kimse ise inançsızlık olgusu yüksek kimsedir. Tanrıyı ve dinleri inkar edenler, inançsız olarak kabul edilir ve tamamen kendi bilgi ve birikimlerince geliştirdikleri akıl mantığına göre kavramları irdelerler. İnanç olgusu yüksek kişinin sevgi, nefret ve hissiyatı kendisini tanrısal bir güç aramaya iter. Bu olgu, eski ve yeni nesillerde çokça rastlanmıştır ki, ilk dinlerin ve inanç sistemlerinin ortaya çıkmasına vesile olmuştur.
İnanç olgusu, ilk insanın varoluşundan bu yana değişkenlik göstermiş ve farklı yöntemlerle kanıt arayışı içine girmiştir. Ontolojik olarak var olmayı düşünerek Tanrı’nın varlığına ulaşma inancı bazı fesefecilerce öne sürülmüştür. Kozmolojik olarak da yoktan var ediliş esası temel unsurdur. İslam inancının da temelinin dayandığı inanç sistemidir. Erdem kanıtınca da tanrının en mükemmel ve mutlak var olması durumu söz konusudur. Tasarım kanıtıyla da tanrının sıfatları tanımlanmaktadır. Ayrıca ahlaki kanıtlarla iyiliğin kötülükten sakınarak amel edilmesi gerekliliği ön plandadır.
İnsanların inanç olgusu, tarih boyunca farklı kültür ve tabiat olaylarından etkilenerek şekillenmiş, din kurumlarını ve öğretilerini de zaman içinde etkilemiştir. İlk insandan bu yana inanç sistemlerinin en güçlü ve sağlam unsurlarını tevhid inancının söz konusu olduğu dinler göstermiştir.
Kavramsal mana ortaya konulmak istenirse, her kavim ve kültüre, din ve bireye göre tanımları farklılık gösterecektir. Dilden dile farklı manalarla karşılaşılmıştır. Farsçada yol, mezhep, üslup ve tarz manasında iken, İbranicede ise ibadet, kurban ve dua anlamında kullanılır. Eski Yunanların nazarında korku ile karışık saygı ifade etmişken, Latincede saygı, Sanskritçe; hakikat ve görev, Budizm için de ebedi kanun gibi manalarla karşılık buldu. Bu nedenle bireyin toplumsal sosyo-kültürel değer algısı ve yaşam biçimi göz önünde bulundurularak tarif ortaya konulmalıdır.
Mevlüt TAPAN