Türkçe, batıda balkanlardan başlayıp doğuda hazar denizi kıyılarına kadar yerel halk tarafından anadil / resmi dil olarak konuşulan Altay dillerinin en büyük çaplı dilidir. Almanya, Amerika Birleşik Devletleri ve Benelüx ülkelerinde de gurbetçiler vasıtasıyla konuşulmaktadır. Türk ulusunun oğuz boyuna mensup Selçuklu ve Osmanlı ile başlayan ve gelişim gösteren Batı Türkçesi, son evresine II. Meşrutiyetle girmiştir. Türkiye Cumhuriyeti döneminde modern halini almış ve günümüz Türkçesini oluşturmuştur. Türk dillerinin en geniş kitle tarafından konuşulduğu Batı Türkçesinin üç gelişim evresi vardır. Bunlar;

Eski Anadolu Türkçesi:13 – 15. Yüzyıllar içinde Eski Türkçenin temel özelliklerini taşıyan ve Selçuklu döneminde konuşulan Türkçedir. Selçuklu, Anadolu Beylikleri ve İlk Osmanlı’nın yazı dilidir. Arapça ve Farsçanın henüz tam manada Türkçemizi hakimiyetine almadığı ama almaya başlayıp, hız kazandığı dönemlerdir.

Osmanlı Türkçesi: Türkçenin II. Gelişim evresidir. 16 – 20. Yüzyıla kadar sürmektedir. Eski Türkçe özelliği kaybolmaya başlamıştur. Azeri Türkçesinin Batı Türkçesinden ayrıldığı dönemdir. Arapça ve Farsçasın tesiri büyümüştür. Batının ve doğunun her alanda yazı ve dil ihtiyacını karşılamaya güç yetirmiş, zenginleşerek muazzam bir hal almış Türkçedir. Sınırlı sayıda yabancı sözcükle gelişmiş, aldığı terimleri özgünleştirerek Türkçeleştirmiş ve özümseyerek kullanmıştır. Sözlü edebiyat, halk dansları, öyküler gelişimine büyük katkı sağlamıştır.

Türkiye Türkçesi: II. Meşrutiyetten başlayıp, günümüze devam eden Türkçedir. Milli edebiyat akımının mahsulü olan terkipsiz Türkçedir. Arapça ve Farsça sözcükler azalmış ama çok daha fazla İngilizce, Almanca ve Fransızca kelime ve yapılar dili esir almıştır. Öncesinde bütünleşme ve özgünselleşme söz konusu iken, bu dönemde yabancı diller sırıtmasına rağmen dile bulaşmış, benimenemeyen yapılar ve kültürel karışımlar dili etkilemiştir. Milli duygulara bağlı olarak bu akım başlamıştır. Diğer Türk boyları da kendi lehçe ve şivelerine dönmeye başlamış, bütünsel Türkçe parçalanmaya başlamıştır. Yazı olarak değişim ve bölünmeler görülmektedir. Aşırı bir milli duygular neticesinde sadeleşme politikası güdülmeye başlar. Cumhuriyet evresinde ise aşırı biçimde Yeni Türkçe modeli benimsenir. Ancak yapılan bazı akılsızca uygulama ve kararlar, hatalı kullanımlar Yeni Türkçenin adeta yabancı dillerin sömürüsüne girmesini sağlamıştır.

Günümüzde ise artık Yeni Türkçe, yerini tek bir Türkçe’ye bırakmıştır. Diğer Türk lehçe ve şivelerinden bağımsız, Anadolu coğrafyasında konuşulan bir Türkçe olmuştur. Türkçenin ciddi çalışma ve gelişime ihtiyacı vardır. Irkı olmayan bir yaklaşım sergilenmelidir.

Türkçe, bugün ve dün ile bir bütündür. Halk nezdinde ve edebiyat ahalisinde benimsenen her usul ve üslup dilin yegane parçasıdır. Bu anlayış içerisinde dilin özümsediği ve uzun yıllar kullandığı sözcükler ve yapılar o dilin asli bir parçası demektir. Bunları yok etmek, parçalara bölüp, sadeleştirici bir üslup izlemek dile zarar verecektir. Özellikle ırkçı bakış açısıyla %100 Türkçe sözcük mantığıyla dilde yüzlerce yıl kullanılan ve neredeyse tüm Türk boylarında kullanılmakta olan sözcükleri silip, yok etmek yerine halkın bile henüz bilmediği bir sözcük üretmek adeta dile darbe vurmaktır. Dil, halka ve ulusa hizmet eder düzeyde gelişip, gelişiyorsa bu durumda ırkçı yaklaşım yanlıştır.

Günümüz Türkçesi 150 yıldır büyük çabalara rağmen hala büyük bir yapı, dil bilgisi kuralı ve sözcüğü bünyesinden koparıp atamamıştır. Atmaması da gerekmektedir. Bu yüzden günümüz Türkçesi Osmanlı ve Eski Türkçesin tüm unsur ve özelliklerini barındırmaktadır. Bu yönüyle kabullenilmesi ve şekillendirilmesi gerekir.

Mevlüt TAPAN