Dinler tarih boyunca hiçbir zaman bireyin içinde yaşayan öznel bir tecrübe olarak kalmamış, toplumla ilişkiye girerek çeşitli toplumsal şekil ve davranış kalıpları ortaya çıkmıştır.
Dinler, toplumda bütünleştirici bir rol oynamıştır. Wach, dinin bütünleştirici rolünün, toplumsal ihtilaf ve kargaşa yaratıcı rolünden daha baskın ve belirgin olduğunu ifade etmiştir.
Dinin Topluma Etkisi
Din ve toplum arasında karşılıklı bir ilişki bulunmaktadır. Din, bütün toplumsal yapıyla kaynaşmış durumda olduğu için toplumsal yapıyı oluşturan aile, eğitim, ekonomi ve devlet gibi kurumlar dinin etkisine açıktır. Dinin güçlendirici etkisi aile, soy, kabile, klan, millet gibi doğal topluluklar üstünde daha fazla belirginken, toplumların farklılaşması sonucu ortaya çıkan dernek, meslek kuruluşları gibi birlikler üzerinde daha az belirgindir. Bunun sebebi meslek kuruluşları gibi oluşturulmuş topluluklar sık sık değişen günün şartlarına tabiidir.
Din, insan zihniyetini ve davranışlarını doğrudan etkilediği için toplumsal yapıyı belirlemede önemli bir rol oynar. Örneğin, ekonomi alanına dair olan dini ilkeler, toplumun ekonomik hayatını doğrudan etkileyebilir. Bu ilkel toplumlarda çok daha güçlü bir şekilde görünürken modern toplumlarda arka planda kalmıştır.
Weber’e göre, Hristiyanlığın bir kolu olan Protestanlığın çalışma konusundaki ahlaki ilkeleri, kapitalist ekonomik düzenin temelini oluşturmuştur.
Din, kültür alanlarına güçlü bir şekilde nüfuz ettiği için kültür içerisinde kolaylıkla ayırt edilebilecek bir unsur değildir. Ancak, modern toplumlarla birlikte kültür seviyesinin yükselmesi, kültür alanlarının birbirlerinden uzaklaşması, belirli oranlarda dinden de uzaklaşmayı getirmiş; Protestanlıkta olduğu gibi kültürel hayatın arka planına çekilmiştir.

Weber’e göre, Hristiyanlığın bir kolu olan Protestanlığın çalışma konusundaki ahlaki ilkeleri, kapitalist ekonomik düzenin temelini oluşturmuştur.
Toplumun Dine Etkisi
Din, toplumu etkilediği gibi toplum da dini etkilemektedir. Ancak, bu etkileri doğru incelemek adına evrensel dinler ve ilkel dinler arasında ayrım yapmak gerekir.
İlkel toplumlarda, dinin inançlar ve Tanrı tasavvurunda olduğu gibi ayinler ve ritüeller üzerinde toplumun etkisi açık bir şekilde görülür. İlkel dinler, içinde doğduğu toplumsal yapının karakterini yoğun bir şekilde yansıtmaktadır. Toplum içindeki sınıflaşma, mabetleri, ayinleri ve dini zihniyeti farklılaştırabilir. Bu sınıflaşmanın temelinde ise meslek ve mülkiyet farklılığı yatmaktadır. Egemen sınıf, toplumsal yapıyı hiyerarşik bir biçime sokabilir ve dini zihniyetin de bu çerçeveye göre şekillenmesinde etkili olabilir.
Oysa evrensel dinlerde durum böyle değildir. Evrensel dinin muhtevası, toplumsal sınıflara ya da ekonomik çıkarlara göre şekillenmez. Yaygınlaşma eğiliminde oldukları için toplum içindeki belli tabakalara değil bütün insanlığa hitap ederler. Dolayısıyla din olgusunun toplum ile arasındaki ilişki basit işlevsellikler üzerinden ele alınamaz.
Abdullah YARGI