Bu yazımızda Marksist toplumsal değişme kuramları incelenecektir. Toplamda iki yazıda incelemeye çalışacağımız Marksist gelişme kuramlarının ilk yazısında emperyalizm kuramları ve bağımlılık okulunu ele alacağız.
Emperyalizm Kuramları
Gelişmiş kapitalist ülkelerin, sömürgeleri üzerindeki politik hakimiyeti olarak tanımlanan emperyalizme ait kuramlar 20. yüzyılın başlarında geliştirilmiştir. Karl Marx’ın düşüncelerinden beslendiği için Marksist karakterlidir.
Emperyalizm ve kapitalizm arasındaki ilişki Marksist kuramcıların dikkatini çekmiştir.
Bu kuramcılardan birisi olan Rudolf Hilferding’e göre, endüstriyel-sınai karakterli sermaye, zaman içerisinde mali sermayeye (finans kapital) dönüşerek sömürgeleştirme ihtiyacını doğurmuştur.
Mali sermayeye sahip tröstler ve tekeller, kapitalist gelişmenin ilk dönemlerinde devre dışı bırakmaya çalıştıkları ‘devlet ve egemenlik gücüne’ sömürge ülkelere yapılması gereken sermaye ihracatı nedeniyle ihtiyaç duymuşlardır.
Vilademir Lenin, emperyalizmin esasında ekonomik bir olgu olduğunu, kapitalizmin en üst aşaması olarak değerlendirmiştir. Lenin’e göre mali sermayeyi elinde tutan büyük tekelleri, kolonilere meta ihracatı ile emperyalist yayılmacılığa iten temel neden, kar oranlarını artırma isteğidir.
Rosa Luxemburg’a göre ise temel neden, kapitalist ekonominin ayakta kalmasını sağlamaktır. Doğası gereği artı meta üretimi yapan kapitalist sermaye, kapitalist olmayan ülkelerin varlığına bağlıdır. Üretilen metalar ancak doğal ekonomiye sahip ülkelere yapılan ihraçla artı değere dönüşmektedir. Luxemburg, kapitalizmin sonunun proletaryanın politik hareketleri sonucunda değil, kapitalist üretim biçiminin dünyanın bütün ülkelerinde hakim olarak emperyalist yayılmacılığın iflas edeceği bir duruma geldikten sonra geleceğini iddia etmektedir.
Bağımlılık Okulu
Bağımlılık Okulu, 1948 yılında Birleşmiş Milletler nezdinde kurulan Economic Comission for Latin America (Latin Amerika Ekonomik Komisyonu) isimli bir komisyonun ve Latin Amerikalı diğer akademisyenler ve ekonomistlerin yaptıkları çalışmalara dayanır.
‘Gelişme’ konusunu, üçüncü dünya perspektifinden tartışan ilk okul olması ve akademik emperyalizme bir başkaldırı olması hasebiyle oldukça değerlidir.
Modernleşme Okulu’nun ‘gelişme’ ile ilgili temel iddialarına karşı çıkan okulun temsilcilerinden ve ECLA’nın başkanı Raul Preblish’e göre Latin Amerika’ın gelişememesinin nedeni, merkez ülkelerle yapılan dengesiz serbest ticarettir. Latin Amerika, merkez ülkelere hammadde ihracatını düşük ücretlerle yaparken, merkez ülkelerin ürettikleri makineleri yüksek fiyatlara satmakta; bu durum ise büyük bütçe açıklarına ve sanayinin gelişememesine neden olmaktadır.
Bir diğer isim Paul Baran’a göre, gelişmiş kapitalist ülkelerin çevre ülkelerdeki artı değere el koymasının, bu ülkelerde ekonomik bağımsızlığı ve gelişmeyi mümkün kılmamaktadır.
Kapitalist ülkelerin çevre ülkelerdeki artı değere el koyduğunu iddia eden bir diğer isim Bağımsızlık Okulu’nun en önemli temsilcilerinden Andre Gunder Frank’tır. Frank’a göre çevre ülkelerin merkez ülkelere ‘bağımlı’ kalmasının en temel ikinci nedeni ise artı değere el koyarak metropol ülkelere aktararak kırsak nüfusun gelişmesine engel olan yerel elitlerdir.
Frank üçüncü neden olarak diğer iki nedenin sürekliliğini belirtir. Gelişme ve ekonomik bağımsızlık için merkez-çevre arasındaki ilişkinin zayıflaması gerektiğini savunur.
Bir diğer Bağımlılık Okulu temsilcisi Fernando Cardoso, Frank’ı genelleme yapmakla eleştirmiştir. Gelişme ve bağımlı olmanın çevrenin kendine özgü şartlarıyla aynı anda var olabileceğini iddia etmiştir.
Bir diğer kuramcı Samir Amin de gelişmeyi ‘merkez-çevre’ ikiliği üzerinden okumuştur. Amin’e göre çevre ülkelerdeki temel sorun, artı değere koyulması, merkez ülkelerdeki ihtiyaçları karşılamaya dönük bir üretim ve düşük ücret politikası neticesinde ortaya çıkan sınıflar arasındaki uçurumlardır.
Bağımlılık okulu birkaç yönden eleştirilmiştir. Gelişmiş-azgelişmiş ikiliğini kullanması, okulun gizli bir biçimde gelişmeyi, kapitalist gelişmeyle özdeş tuttuğu; çevre ülkelerin ekonomisinin tamamen merkez ülkeler tarafından belirlendiğinin kabulü bunlardan bazılarıdır.
Abdullah YARGI