Din sosyologları, bireysel ya da toplumsal hayatta dinin ifade ediliş şekli olarak dini tecrübeyi tasnif ederek birbirlerinden farklı kategoriler geliştirmişlerdir. Bunlardan en ünlüsü, Ch. Glock ve Stark’ın birlikte yaptıkları araştırmada dinin bireysel tecrübesinde gözlemlenebilir beş boyut olduğunu ileri sürmüşlerdir:

  • İnanç boyutu,
  • Dini Pratikler boyutu,
  • Tecrübe boyutu,
  • Bilgi boyutu,
  • Etkiler boyutu.

Dini tecrübenin inanç boyutu, bireyin dinin temel akidevi ilkelerini bilmesi ve onlara inanmasıdır. Her din, kendine mahsus bir takım inanç esaslarını ihtiva eder ve kendine özgü karakteristiğini bu ilkeler üzerinden ifade eder. Bireyin, inandığı dinin inanç esaslarından haberdar olması gerekir.

Dini pratikler boyutu, yine her dinde mevcut olan dini ayinler, ritüeller ve törenler gibi dini uygulamaları içine alan boyuttur. İslam açısından birinci ve ikinci boyut (inanç ve dini pratikler/amel) birbirlerini tamamlayan unsurlardır. İmansız amel ya da amelsiz iman düşünülemez.

Dinin tecrübi ya da duygusal olarak ifade edilen boyutunda ise, kişinin kendi iç aleminde yaşadığı dini duygular esas alınır. Dine dair korku, vecd, huşu ve huzur gibi içsel tepkilere bütün dinler değer atfı yapar.

Dinin bilgi boyutunda, amentü esasları, kutsal kitap ve ilmihal bilgileri gibi her dinin kendi müntesiplerinden asgari düzeyde de olsa bilmelerini istediği bir takım bilgiler olduğu kabulu bulunmaktadır. İnancın sadece Tanrı’nın hidayetiyle değil, o inanç objesine dair bilgileri, akıl yürütmesiyle de ilgili olarak ortaya çıktığı kabul edilmektedir. Dolayısıyla büyük dinler ve özellikle İslam için, bilgi ve kognitif süreçler oldukça önemlidir.

Dinin etkiler boyutu ise, biraz önce saydığımız bütün boyutların din müntesiplerinde birleşerek ortaya çıktığı boyuttur. Kişinin dinden anladığı her şeyin dini bilinç şekline dönüşmesi halidir.

Dini Tecrübenin Teorik İfadesi: İnançlar

Joachim Wach, dinin teorik boyutu olan inancı, üç (3) safhada incelemektedir.

Birincisi; ilkel toplumların mitolojik rivayetleri ve efsanelerini içine alır.

İkincisi; kabilelerin efsanevi nakillerinden bazılarının öne çıkarak, akıl ve düşünce ile takviye edilerek birbiriyle bağlantılı ve derlenmiş bir bütünün ortaya çıkmasıdır.

Üçüncüsü; dini ilkelerin sistemleştirilerek normatif bir yapıya büründürülmesidir.

Wach, birinci safhaya Afrika ve Polinezya topluluklarını; ikinci safhaya Meksika, Çin ve Yunan dinlerini; üçüncü safhaya ise İslamiyet, Yahudilik, Hristiyanlık, Zerdüştlük, Budizm gibi sistemli dinleri koymaktadır.

Wach, inancın içeriğinin teolojik, kozmolojik ve antropolojik olarak üç konu etrafında yoğunlaştığını belirtmektedir.

Dini Tecrübenin Pratik İfadesi: İbadetler

Dini tecrübede inançlar ve ibadetlerin oldukça sıkı bir ilişkisi vardır. İbadetler, inancın görünen yüzü ve hayata aktarımı olduğu için her din için oldukça önemlidir. Underhill’e göre ibadetler;

  • İbadetler,
  • Semboller,
  • Kutsama ayinleri,
  • Kurbanlar şeklinde sınıflandırılabilir.

İbadetlerin muhatabı doğrudan o dinin mensupları olan bireyler olduğu halde toplumsal düzeyde insanların ortak inanç tasavvuruna sahip olması hususunda da oldukça etkilidir.

Dinin inanç ve entellektüel (teorik) boyutu insanlar arasında bölünmelere ve tartışmalara sebep olduğu halde, ibadet boyutu sosyal bütünleşme ve birleşmeye katkı sağlar. Bununla birlikte evrensel sistematik dinlerde, ibadetler oldukça karmaşık bir yapıya sahip olduğu için uygulama farklarına (mezhepsel yorum farklılıkları) ve ihtilaflara sebep olabilir.

Dini Tecrübenin Sosyolojik İfadesi: Dini Cemaat

Din, Tanrı ve birey arasındaki ilişki üzerinden ifade edilse de, dinin ve dindarlığın kolektif ilişkilere etkisi ihmal edilemez. Sosyal hayatta ibadetler ile görünür olan din, varlığını toplumsal ilişkiler yaratacak kanallar oluşturarak sürdürür. Böylece bireyden topluma geçer.

Her din, kendi içinde doğduğu toplumsal çevreden etkilenir ve toplumun kültürel sistemini görmezden gelemez. Din, sosyolojik olarak cemaatlere ihtiyaç duyar. Dini tebliğ sürecinin bireyler birbirine samimi bir şekilde bağlanarak cemaate dönüşür.

İlkel toplumlarda dinler tabii gruplarda ortaya çıkarken, yüksek dinlerde dini cemaatler, doğal grupların dışındadır. Yüksek dinlerin olduğu toplumlarda, kaynağını sadece dinden alan gruplar bulunmaktadır.  Cemaat, başlangıçta küçük bir grup olarak başlar. Din kurucusunun doğrudan yanında olmayan taraftar zümre, dini cemaatin oluşmasında köprü görevi görür. Karizmatik liderin etrafında toplanan dini gruplar zamanla ayin ve ibadetlerle belli bir usüle dayanmaya başlar.

Dini ayinler, dini gruplar için oldukça önemlidir. Dini birliğin esasını teşkil eder. İbadetler, din ve topluluk arasında kaynaşmaya sebep olur. Dinden doğan gruplaşmalar, hayatın her alanında dayanışma şekillerine sahne olur.

Wach’a göre, dinin inanç ve teorik kısmı genişlemeye fazla müsait değilken; ibadetler ise genişleme kabiliyetine sahiptir. Ayrıca kolektif ibadetlere katılmanın dini grubun ortaya çıkmasında önemli bir etkisi bulunmaktadır.

Abdullah YARGI