Merakla beklenen Muhammed filmi vizyona girdi. Filmin vizyona girişiyle beraber yine ortalık karıştı. Haklı veya haksız, taraflı veya tarafsız,mantıklı veya tutarsız herkes bir şeyler söylüyor. Gözlemleyebildiğim kadarıyla ülkemizdeki müslümanların ekserisi filme olumsuz yaklaşıyor. Gelen tepkiler ise ait olduğunuz gruba ve takip ettiğiniz hocaya göre çeşitleniyor. Kimisi Mecidi’nin İranlı olması üzerinden mezhepçi bir söylemle yola çıkıyor. Kimisi zinhar haramdır diyerek kesip atıyor. Kimisi detayda boğuluyor. Kimisi niyet okumalar ve kurmacalar ile yapıyor eleştirisini. Anlayacağınız ağız bu torba değil ki büzesiniz!
Haklı eleştiri yapanları veya eleştirinin hakkını verenleri de görmezden gelemeyiz Eleştiriyi bir kenara bırakıp filme gelecek olursak. Ben filmi izlemedim. Açıkçası izlemeyi de düşünmüyorum. Yorumlardan öğrendiğim kadarıyla bir kıyas yaptım ve herkese de bunu tavsiye ediyorum. Filmi izlersem veya izlemezsem neler kazanırım neler kaybederim? İnsanların iradesini ipotek altına alır tarzdaki yönlendirmeler yerine bu soruyu sorarak kişi kendi kararını verebilir. Ben Efendimize ait olarak yansıtılan herhangi bir ses veya görüntünün zihnimde yapacağı olumsuz tesirleri göz önünde bulundurarak gitmemeyi uygun gördüm. Sahabe konusu da hakeza böyle.
Filmin sanatsal boyutunu hassasiyet sahibi sinemacılara,fıkhi boyutunu fakihlerimize ve işlenen konunun gerçeğe uygunluğunu da islam tarihçilerimize havale ederek başka bir noktaya gelmek istiyorum. Biz neredeyiz? Zaten bu yazıyı yazma amacım da bu sorunun yeterince sorulmuyor olması. Soruluyor ise gereğinin yapılmıyor olması. Ressam ve talebesi hakkında meşhur bir hikaye anlatılır. Talebesi bir gün bir resim çizer ve hocasına getirir. O da evladım git bunu şehrin göbeğinde herkesin görebileceği bir yere as altına da yaz “lütfen yanlış yerleri gösterin“. Dediğini yapar ve ertesi gün gittiğinde resim tanınmaz haldedir çünkü her yeri çizilmiştir. Der ki evladım al bu tabloyu götür aynı yere as ve yaz altına “lütfen yanlış olan yerleri düzeltin” . Dediğini yapar ve ertesi gün gittiğinde resme bir çizik atan dahi olmamıştır. İşte bizim halimiz de bu. İslami camia olarak hep eleştiriyoruz ama ortaya ürün koymak konusu gündeme gelince hep birilerine havale ediyoruz. Gariptir ki onun yaptığını da beğenmiyoruz muhtemelen yapılacak olanları da beğenmeyeceğiz.
Biraz iddialı gelebilir lakin sinema sektörünün farzı kifaye olduğu su götürmez bir gerçek. Bugün en dindarından dinden uzağına kadar herkesin yolu sinema veya televizyon ile kesişiyor. Ya kendisi etkileniyor ya ailesi ya çevresi. Velev ki yakınlarında birileri de etkilenmesin. Ümmetin evlatları bundan etkileniyor yetmez mi? Bugün hayatında hiç tv görmemiş veya film izlememiş kaç insan var? Yüzde 1, 3 veya 5? İsterse 95 olsun kardeşim. Kalan 5 ne olacak! O da bu ümmetin ferdi değil mi? Hasılı bu iş müslüman grupların ve sivil toplum kuruluşlarının gündem maddesi olmak zorunda. Sinemayı dışlayarak bir yere varamayız. Mümin ahlakı bir şeyleri saklamayı değil daha iyisini daha güzelini yapmayı gerektiriyor. Efendimiz (a.s) değil miydi hicretten sonra “Medine Çarşısı“nı kuran. Buranın kontrolü yahudilerde o zaman oradan alışveriş yapmayın boykot edin kenara çekilin mi dedi. Yoksa burada ben de kendi çizgimle yeni bir pazar inşa edeceğim mi? Kenara çekilmek bir fayda vermiyor daima çalışmalıyız. Sinemaya vebalı muamelesi yapmak bizi hiç bir yere götürmez. İnsanlara sinemayı yasaklamak da kalıcı bir çözüm değil. Sadece engel olamayacağınızı bildiğiniz hususlarda insanları günaha itiyoruz. Film izleyen adam bilmeden izliyordu şimdi haram olduğunu bilerek izliyor. Gerçekçi olmak gerekiyor herkes takva üzere bir hayat sürmüyor. Hele ki gençler. Önemli olan sövmek saymak yerine buna bir hal çaresi üretmek. Aksi takdirde bir genç bize “iyi de hangi filmi izleyeyim” deyince 30 yıl önceki çağrı filmini önermeye devam ederiz. (Tabi bu ılımlı olan tavır. Onu da izleme diyen güruha hiç girmiyorum.)
Hadi bizim gençleri geçtik. Küresel çapta sinema nereye oturuyor? Bugün haklıyı haksız haklıyı haksız göstermek için bir film çekmek yeterli değil mi? Sen anlatırsın birisi senin aleyhine bir film çeker güzel de reklam edildi mi tüm her şeyin boşa gider . Gelin örneği daha da spesifik hale getirelim.Birisi seni terörist gösteren veya senin peygamberine hakaret eden bir film çeker. Sen olduğun yerden eleştirirsin ve tabi ki eleştirdiğinle kalırsın. Hoşumuza gitmese de istemesek de oyunu kurallarına göre oynamamız gerekiyor. Gözümüzü kapatarak sadece görmezden geliyoruz onu yok etmiyoruz. Televizyon şöyledir böyledir diyenler bile şimdi tv kanalları açmıyor mu? Neyse susayım meramım anlaşılmıştır diye umuyorum ve son olarak birkaç güzel gelişmeden bahsetmek istiyorum.
Birincisi İnspiration (İlham) isimli mini dizi. Efendimizin ahlakını günümüze çok güzel uyarlamışlar ve bu alanda zannedersem ilk çalışma. Yazıyı uzatmamak adına detaya girmiyor, şiddetle ama şiddetle izleyip çevrenize izlettirmenizi tavsiye ediyorum.
İkincisi Siyer Vakfının Hassan b. Sabit Sinema Akademisi. Youtube’da derslere ulaşabilirsiniz. Hem dersler hem de yapılan yarışmalar gelecek adına bizlere umut veriyor.
Üçüncüsü geçen sene gerçekleştirilen Uluslararası Sinema ve Din Sempozyumu. En çok merakımı celbeden konu başlıkları ise Hadislerin İnşa Ettiği Kültür ve Sinema, Fıkhî Açıdan Peygamberlerin, Hz. Muhammed (s.a.v)’in, Peygamber Yakınlarının ve Sahabilerin Sinemada Temsil, Kur’an Kıssaları ve Sinema.
Dördüncüsü ise bu alanda yapılan çalışmalar. Yeterince önem verilmemesine rağmen gerçekten güzel kitaplar piyasada mevcut. Örnek olması bakımından birkaç tanesini yazayım. Yrd. Doç.Dr. Bilal Yorulmaz’ın Popüler Filmlerde Din adlı kitabı meşhur filmlerin alt metin okumasını yapıyor. İzlenilesi Filmler -Sinema Çöplüğünde Yetişen Güller kitabında ise seçilen bazı filmlerin konusu ve detaylı değerlendirmesi mevcut ayrıca filmdeki bazı sahnelerin ayet ve hadislerle bağlantıları tespit edilmeye çalışılıyor. Perdeden Gönüllere – Din Eğitiminde Kullanılabilecek Seçme Videolar kitabı da mutlaka okunması, istifade edilmesi gereken bir eser.
Sonuncusu ise akıbetini henüz kestiremediğimiz Midwood İstanbul. Büyükçekmece’de temeli atılan Avrupanın en büyük film platosu başlığıyla iddialı bir şekilde haberlere yansıdı. İnşaAllah sonu da hayırlı olur.