İnsanlık tarihi kadar eskidir.” cümlesini hepimiz duymuşuzdur. Bu cümle birçok meselenin açığa kavuşturulması veya bir ilmin kendisini temellendirmesi için insanların başvurduğu bir cümledir. Götürebilecekleri en erken zamana gidip temellendireceği konuyla ilgili örnekler ararlar. Aslında verilmek istenen mesaj şudur. “Bu tarihin her döneminde -velev ki farklı tonlarda farklı şekillerde olsun- olan bir şey idi. Bundan sonra da olacak. Bu bizim bir gerçeğimiz.” Bu bakış açısıyla baktığımızda belki de tarihin her döneminde- bilhassa en buhranlı dönemlerde- göreceğimiz bir soru var:

“Neden bu haldeyiz?”

Böyle girift bir soruya, çok farklı vecheleri olan bir meseleye elbette birkaç cümleyle cevap vermek beklenen faydayı meydana getirmeyeceği gibi eksik ve yanlış anlaşılmasına da sebebiyet verecektir. Kaldı ki ne cevap verirsek verelim kifayet etmeyeceği aşikar. O sebeple haddimi biliyor ve yazacaklarımı da şu anlayışla yazıyorum diyebilirim. “Bu kuşatıcılık veya kesinlik iddiası taşıyan bir yazı dizisi değil. Bir insanın olayları gördüğü haliyle yansıtması -bir başka deyişle- konuyla ilgili sesli düşünme faaliyetidir.” Başarabilirsek bu minvalde Ümmet olarak veya toplum olarak veya insanlık olarak “Neden bu haldeyiz?” sorusuna cevap arayacağız. İsabet ettiklerimiz olursa rabbimizden, yanıldıklarımız ise noksan olan bizlerden kaynaklıdır. Ve tüm tenkidlerin ilk mercii kendi nefsimdir. Her neyse çok uzatmadan başlayalım.

Not: Bilinçli bir sıralama gözeterek yazmıyorum. Yani ilk bahsedeceğim şey en önemli ve en temel mesele gibi anlaşılmasın. Bir bütünün irili ufaklı parçaları gibi düşünebiliriz.

Acelecilik

Rabbimizin de buyurduğu üzere aceleci varlıklarız. Peki aceleci olmak niye sorun olsun ki?

-Yanlış kararlar almamıza devamında ise yanlış hareketler içine girmemize neden olabilir.

-Bu yanlış hareketler toparlaması mümkün olmayan durumları ortaya çıkarabilir. Buna domino etkisi veya kartopu etkisi diyebiliriz.

Sonuç olarak da bu durum dönüp dolaşıp bizi veya sevdiklerimizi vurabilir.

Çok geniş meseleler olması hasebiyle çoğu konuda biraz kaçak dövüşeceğimi itiraf etmeliyim. Biraz sinir bozucu olsa da 😊 Kıyısından köşesinden geçip üzerine kafa yorma kısmını sizlere bırakacağım. Lakin konunun anlaşılması adına örneksiz geçmek de uygun olmaz.

Haydı gelin kraldan çok kralcı olanların koşulsuz itaati bir erdem bilenlerin bir hayli fazla olduğu toplumumuzda acelecilik neye sebebiyet veriyor düşünelim.

Toplumun önünde bir şahıs düşünün. İster siyasetçi deyin ister cemaat lideri ister stk başkanı ister aktivist bir figür. Bunların ortak noktası topluma yön veriyor olmaları, sözlerini doğru yanlış demeden birtakım insanların hemen dillendirme yoluna gitmeleri.

Örneğin; bunlardan birisi “acele” davranıp konuşmaması gereken bir konu hakkında konuşmuş ve ahkam kesmiş olsun. Ardından bu medyaya düşer. Birilerinin “aceleci” davranıp verdiği tepkiler ile makes bulur. Sonra meseleyi anlamadan savunma mekanızmasını harekete geçiren kendi tebasının “aceleci” tavrıyla bu gerginlik ortamı tırmanışa geçer. Sonra tartışmanın her iki tarafı için de söylemediği şeylerin söylenmesi mi dersiniz, savunmadığı şeyi savundurmak mı dersiniz işler içinden çıkılamaz bir hale gelir. Sonra ayıkla pirincin taşını!

Bu sefer ilk baştaki kişi de hatasından dönemez hale gelir. Veyahut dönse bile bu sefer de farklı sorunlar meydana çıkacaktır derken geriye kalan sadece bir kaos ortamıdır. Tüm bu safhalarda işin içine nefsaniliğin girdiğini de hesaba katarsak kırgınlık, nefret, huzursuzluk, ayrışma meselenin bize getirdiği diğer şeyler olarak karşımıza çıkar.

Elbette bu mesele sadece acelecilikten kaynaklı bir sorun değil. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmanın yanlışlığı, meseleleri etraflıca düşünme ve araştırma alışkanlığımızın olmaması, doğru yanlış ölçütümüzün olaylar yerine kişiler olması saçmalığı gibi birçok şeyden söz edilebilir. Lakin en temelinde acelecilik olduğunu düşünüyorum ki tüm bunların olmamasına yani bize durup düşünme payını vermeyen, bizi doğrudan gerilim ortamının içine atan şey aceleciliğimiz.

Sorunu yazdın ortada bıraktın. Bari çözümü de söyle denirse cevap çok basit. Teenni ile hareket etmek. durup düşünmek, yaptığımız her hareketin bize -olumsuz anlamda- ne gibi getirisi olabileceğini daima hatırda tutmak, bazen pişman dahi olsanız hatanızdan dönseniz dahi sebebiyet verdiğiniz şeylerin “ben hatamdan döndüm” demekle kapanmayabileceğini unutmamak.

Aslında kulak vermeyi ve üzerinde tefekkür etmeyi sonrasında da gereğini yapmayı becerebilsek bunlar çok da yeni şeyler değil. Yazının başında da dedik ya “İnsanlık tarihi kadar eski” olan hiç değişmeyen şeyler vardır. İşte bunu en iyi bilen rabbimiz kıyamete kadar geçerli olacak bir din göndererek bize bunları bildirdi. Hem kitabına koymak suretiyle hem de Rasulünün (a.s) mübarek lisanıyla…

İnsan aceleci [tabiatta] yaratıldı. [Enbiya 37]

İnsan pek acelecidir. [İsra 11]

Acele şeytandan, teenni Rahmandandır. [Tirmizi]

Teenni eden isabet eder, acele eden hata eder. [Beyheki]