Eski kavimlerden beri günleri saymak ve yılları hesap etmek insanlığın bir adetidir. Bu yüzden takvimler hazırlandı, hesaplarda bulunuldu. Şu an ise dünya miladi olarak 2016 yılını yaşıyor. Malumalinizdir, yıllar zamanın terkibi olduğu gibi zaman da yıllara gebedir. Sürgit devam eden bu durum-söylenenin aksine- bir şeylerin yolunda gittiğinin belgiti. Mesela zamanın şaşmaz şekilde ilerleyişi ya da dün ile bugünün ayrımının yapılması… Önemli olan husus ise zamanın şaşmazlığı içinde insanın aymazlığını nereye koyacağımız konusu.
Dünya hayatının bir parçası olan bizler asli anlamında herhangi bir şeye sahip ve malik değiliz. Aksine ait olmak, mazbut olmak kaderimizdir. O kadar ki dünya hayatının bile bir parçasıyız. Dinimizin bize telkin ettiği anlamda söyleyecek olursak bu aidiyet ne ölçüde kabul edilebilirse o oranda saadete ereriz. Ardı sıra göreceğimiz, hayatın ve hayatımızın belli sınırlarla çevrelenmiş ve içinde hürriyetin berkitilmiş olduğudur. Yani ki sınırlarımız belki de sınırlı olduğumuz içindir. Çevre şartları ve diğer dış etkenlerin insan hayatına etkisi de mezkur sınırlar ile ilişiktir. Hani Dostoyevski’nin ” Tanrı yoksa her şey mübahtır ” deyişi, Tanrı’nın varolduğunu ve her şeyin mübah olmadığını ters açıdan söylemek gibidir.
İşte insanın bu anlamda zaman ile iletişimi onun anlamını yükseltiyor veya alçaltıyor. Zamana ne anlam yükleriz, zamanımız nasıl geçer gibi sorular onunla ilişkimizi tazelemeye giden bir yol gibi geliyor bana.
Kuşkusuz her insan yaşantısı tazeliğe ve diriliğe ihtiyaç hisseder. İhtiyaca cevap versek de ruhlarımız hayatiyetini idrak etse. Yeniden yenilenen duru, apak gönüllerimiz şad olsa… Yarın arkamıza baktığımızda bugün için sevinebilsek ruhlarımız ve zaman bizden daha ne isterdi ki ? Söylediklerim metafiziği kurcalamıyor demiyeceğim, evet kurcalıyor. Çünki gönül metafizik olandan aldığı hazzı başka hiçbir yerden alamıyor. Dillendirmek istediğim de bu işte. Hem zamanın kadrini bilmek hem metafizik mülteci olmak.
Bir mısra vardır, der ki şair; ” Geçmiş zaman odur ki yadı cihan değer “. Yadına cihan değecek zamanları yaşamak niye mümkün olmasın ? Hem dert bu değilse kavga nicedir ? Hemdert değilsek dert kimedir ? Öyle ya, zamanı gelecek zaman dahi bitecek. Kimbilir o gün bahtiyar mı olacağız aceb ?
İlham Edebiyat Dergisi Editörü Yusuf Aydın