Dostlar geçen hafta ülke olarak yine deprem gerçeği ile karşılaşıp bu gerçeğin acı sonuçlarını görmüş olduk. Elbette bu afet önceden önleyebileceğimiz bir durum değildir. Fakat son zamanlarda gelişen teknoloji ile afeti önleyemesek te zararlarını en aza indirgeyecek tedbirler alabiliriz. Yoksa tabii ki ülkemiz deprem kuşağında işte depremle yaşamayı öğrenmeliyiz gibi beylik laflar yapmayacağım.

Bu sözleri artık pek çoğumuz biliyor. Fakat bizim yapmamız gereken bir bina yapacaksak onun parasal getirisini, kaça satarım hesabını değil de önce insanı düşünmek gerek. Sonuçta kainatta olan her şey biz insanlar içindir. İşte biz de bir bina yapıyorsak önce insanı düşünerek o binayı planlamalı ve yapmalıyız. İşte o zaman depremin etkisini en aza indirgeriz. Eğer insanı düşünmüyorsak kurduğumuz binalar, insanlar için huzurlu bir yuva değil de maalesef onların enkazı olurlar. Bu yüzden artık devletimizin bu işe ciddi mana da el atmasını gerektiğini düşünüyorum. Tabii ki de orada vefat eden kardeşlerimize Allah’tan rahmet ve yaralılarımıza acil şifalar diliyorum.

Bugün ise sizlere Osmanlı döneminde yaşanan depremlerden ve alınan tedbirlerden bahsetmek istiyorum. Elbette deprem dünya kuruldu kurulalı var olan bir afet fakat acaba tarih sahnesinde Osmanlı döneminde nasıl vuku buldu günümüzden farklı olarak deprem için ne gibi tedbirler alındı bunları sizlere anlatmak istiyorum. Sonuçta zaman tünelinde yaşanan her an tarihin aynasına yansıdığı gibi depremde tarih aynasına nasıl yansıdı beraber bir bakalım.

Öncelikle bir durum Osmanlı dönemi ile paralellik gösterir. Bildiğiniz gibi 1999 Gölcük depremi büyük bir yıkım olmuş ve hala konuşulmakta ve gündem olmaktadır. Hatta o günden sonra her 17 Ağustos günü bu deprem tekrardan hatırlanmaktadır. İşte bu deprem sonrası ülkemizde başka bölgelerde deprem olsa hemen İstanbul depremi konuşulmakta ve bu deprem İstanbul depremini tetikler mi tartışması yapılmaktadır. İşte Osmanlı döneminde de İstanbul’da büyük depremler olmuş ve bu depremler daha çok anılmış ve konuşulmuştur. Yani tarihsel olarak günümüzde de Osmanlı’da da İstanbul depremi gündemi meşgul etmiş ve insanlar için önemli bir yer etmiştir. 

Fatih Sultan Mehmet Han’ın İstanbul’u fethinden sonra şehir ilk kez II. Bayezid’in hükümdarlığı zamanında 1509 yılında sarsılmış ve daha sonra yine onun döneminde iki deprem daha meydana gelmiştir. Yine daha sonra şehir de 1894 yılında deprem olmuş ve şehir her depremde büyük hasar görmüştür. İlk deprem 19 Eylül 1509 günü tıpkı 1999 depremi gibi gece sabaha doğru olmuştur. Bu deprem şehir için çok yıkıcı olmuş ve kıyamet-i sugra yani küçük kıyamet olarak adlandırılmıştır. Deprem sonrası şehir adeta harabeye döndü ve halkı yüzde ya öldü yada yaralandı. Depremde 109 cami yıkılırken ayakta kalanların çoğunun minaresi tahrip oldu. 1070 ev yıkıldı ve şehrin surları çok hasar gördü.

Deprem sonrası tıpkı şuan yapılan yardımlar gibi yardımlar toplandı. Hatta Divan-ı Hümayun’da depremzedeler için her evden 22 akçe vergi alınması kararı çıktı. Yine tıpkı günümüzde olduğu gibi şehrin yeniden imarı için çalışmalar yapılmaya başlandı. Anadolu’dan 37 bin Rumeli’den 29 bin usta ve işçi İstanbul’a getirildi. Şehirdeki imar faaliyetleri mart sonunda başladı haziran başında bitti ve şehir yeniden eski görüntüsüne kavuştu.

Peki deprem sonrası başka depremlerin yaşanması ihtimali göz önünde bulundurularak ne gibi tedbirler alındı? İşte burada tarihçi yazar Talha Uğurluel şu bilgileri aktarıyor. II. Bayezid Han depreme karşı önlem olarak iki (2) bin deprem kuyusu açtırmıştır. Bu kuyuların yapılmasından maksat yerin altında biriken gazı yerin üstüne vermektir. Hatta bu kuyulardan bir kaçı Eyüp civarında olup şuan suyu yoktur. Bu kuyuların bazıları halk arasında dilek kuyusu olarak ta adlandırılmıştır. Yine sözlerine devam eden Talha Uğurluel Osmanlı’da ahşap evin tercih edilme sebebini de şu şekilde açıklıyor.

Osmanlı döneminde ahşap evler gelenek ve görenekten tercih edilmemiştir. Aksine bu evlerin tercih edilme sebebi depremdir. Zira bu evler hem rutubetli İstanbul havası hem de fay hattı üzerinde bulunan İstanbul için bilerek tercih edilmiştir. O yüzden İstanbul’da taştan ev düşünülmemiş ve hep deprem riski düşünüldüğü için ahşap evler tercih edilmiştir. Fakat bu sefer de yangınlar ile başları belaya girmiştir. Zira o dönem padişah dahi deprem durumunda Edirne sarayına çekilmiş ve devleti buradan idare etmiştir.

II. Bayezid Han zamanında yaşanan ilk depremin belirttiğimiz gibi sonuçları ağır olmuş ve daha sonra yaşanan iki depremin etkileri az olmuştur. Fakat İstanbul’u etkileyen büyük depremlerden biri de 10 Temmuz 1894 yılında Sultan Abdülhamit Han zamanında yaşanmıştır. Bu deprem 18 saniye sürdü ve artçılarla birlikte üç dalga halinde yaşanmıştır. Yapılan tahminlere göre depremde 280 kişi öldü ve 298 kişi de yaralandı. Şu günlerde olduğu gibi depremzedelere yardım kampanyaları düzenlendi. Sultan II. Abdülhamit Han da yardım kampanyasına katıldı ve kendi adına 1000 lira bağışladı yine onunla beraber şehzade ve sultanlar 500 lira ile kampanyaya katıldılar.

Diğer önemli bir gelişme ise Sultan II. Abdülhamit Han bu deprem sonrası biri Yıldız Sarayı’na diğerini İstanbul Rasathanesine olmak üzere iki sismograf alınmasına karar verdi. O günler de günümüzde olduğu gibi tedbirler alınmak istenmiş ve deprem sonrası depremzedelerin yardımına koşulmuştur.

Son olarak ülke olarak bulunduğumuz coğrafya itibarı ile deprem gerçeğini tarihin her döneminde yaşamış ve yaşamaktayız. Bu gerçeği engelleme gibi bir kuvvetimiz olmasa da bu afetin zararlarını en aza indirgeme gayreti içerisinde olmalı ve ona göre şehirlerimizi inşa etmeliyiz. Ne diyor Şeyh Edebali ‘İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.‘ İnsanı yaşatacak evi yapalım ki yarın deprem olduğunda başka canlarda yanmasın ve kurtulsunlar. O yüzden bizler ne yaparsak yapalım yaptığımız işte insanı ön plana alırsak yaşanacak her şey için daha güzel sonuçlar alırız. Yoksa ekonomik kaygılar ile yapılan binalar gün gelir insanların enkazı olurlar.

Bu yüzden toplum olarak şu geçirdiğimiz zor günler de artık birbirimize daha çok sahip çıkalım birbirimizi aldatmadan işlerimizi yapmaya başlayalım. Hangi iş olursa olsun birbirimizi aldatarak yaptığımız her şey günü geliyor bizi bir yerlerde buluyor. Ayrıca birlik beraberliğimize de zarar veriyor. Bu yüzden en başta devletimiz nasıl ki deprem sonrası oraya yardımını esirgemedi ve vatandaşlarının yanında olduysa da deprem öncesi de de tedbirlerin alınması ve şehir planlamalarında daha doğru adım atmalarını istiyorum. Zira eski dönemlere deprem konusunda devlet aklımız daha iyi hareket ediyor ve inşallah daha iyi olabilir. Yine toplum olarak ta yaşanan depremle daha çok birbirimize kenetlendik ve inşallah yaşanan günü birlik polemikler bu birliğimize zarar vermesin ve milletimiz her daim yaşasın…

Sağlıcakla kalın dostlar…

Mesut BULDU