“Yüzük” kelimesi Divan-i Lügat-it Türk (1070) sözlüğünde yer alan, Türkçe sözcüktür. Parmağa takılan halka demektir. Günümüzde de özellikle evliliğin en önemli süs eşyalarındandır. Yüzükle beraber Fransızcadan geçmiş “alyans” sözcüğü de kullanılmaktadır. Genellikle nişan yüzüğü için kullanılır.
Yüzük, Kuzey Afrika çöllerine kadar uzayan Eski Mısır uygarlığının en önemli süslerindendi. Eski Mısırda, Nil Nehri’nin verimli taşkın ovalarındaki halk, sazlıkları büküp, örmekte ve yüzükler yapmaktaydı. Yüzüğün doğduğu yer Nil Nehri kabul edilmiştir. İlk yüzükler sazlıkların oval biçimde bükülüp, parmağa geçirilecek şekilde yapılmasıyla başlamıştır. Birçok medeniyetteki gibi, Eski Mısır’da da oval imge sonsuzluğun göstergesi kabul edilmiştir. Yüzük, bilinmez ve bilinir her şeyi yahut bir geçişi, kapıyı temsil etmektedir.
Eski Mısırlılar yüzüğü sol elin dördüncü, doğrudan kalbe giden tek damarın bulunduğu parmağa takarlardı. Bu efsane ise Mısırdan Yunanlılara, Roma’ya kadar uzayıp geldi. İlk yüzükler kenevirden, sonrasında ise daha dayanıklı deri ve fildişinden yapılmaya başlandı.
Altın, platin, titanyum, pırlanta gibi birçok seçenek sonradan gelişim gösterdi ve kişinin zevklerine sunuldu. Yüzük, dünden bugüne güç, ihtişam, mevki, sonsuzluk, süs, bağlılık gibi değerlerin simgesi oldu. Bazen de sınıf farklılıklarının imgesi halini aldı.
İlk yüzük, M.Ö. 3000 ila 1000 yılları arasında Tunç Devrinde görülmüştür. Demirden yapılmış yüzükler, zamanla değerli ham maddeler keşfedildikçe şekillendi ve günümüzde titanyum, altın, gümüş gibi kıymetli maddelerden yapılır oldu.
Yüzüklerin en kıymetlisi, en bilineni ise nişan ve evlilik yüzükleridir. Aidiyet hissi, eş bulma, bağlanma ve sevgi ile sonsuzluk gibi olguları ifade eden bir süs eşyası halini alan yüzükler, kişiden kişiye değişiklik gösteren değerlere sahip olmuştur. Günümüzde adeta evliliğin nişanesi olmuştur.
Antik Mısır’da bilinen-bilinmeyen sonsuzluğu ve aşkı ifade eden bir süs eşyası olarak yüzükler görülmüştür. Romalılar da bu geleneği devam ettirmiş, bir kadına yüzük vermeyi ise ona duyulan sonsuz aşk olarak tabir etmiştir. Ayrıca o kadına sahip olma arzusu ve olgusu olarak algılanmıştır.
13. yüzyıl Hıristiyanları evlilik merasimlerinde yüzük takmayı adet edinmiş, takılan yüzükler ise günümüz yüzüklerinden çok daha fazla gösterişli, oymalı ve süslü olmuştur. Farklı süs ve figürlerle tasarlanmış abartılı yüzükler tasarlamışlardır. Manevi olarak ise kalplerin birleşmesi olarak görülmüştür. 1800’lere gelindiğinde ise “Elmas bir kızın en iyi dostudur.” Anlayışı ise yüzük takmak sıradanlaşmıştır. Fiyatları ise düşmüştür.
II. Dünya Savasında Amerikalı erler, uzakta geçirdikleri vakitlerinde ve savaş yıllarında yüzük takmıştır. Evde onları bekleyen eşlerinin olduğunu ve kendilerine hatırlatması için yüzük takmaya başlamışlardır. Ayrıca manevi olarak da bu duygunun kendilerine verilmesini amaçlamışlardır.
Mevlüt TAPAN