Fransızca kökenli sözcük olup; her tür yayının, sinema ve tiyatro eserinin ve edebi eserin hükümetlerce evvelden denetlenmesi, yayınlanmasının izne bağlı olması ve sıkı denetim durumudur. Rejim, devlet veya yetkili merci tarafından denetleme durumuna “Sansür” denilir. Türkçe, “sıkıdenetim” olarak karşılığı bulunur. Sansür sözcüğünün İngilizce karşılıkları; “censorship, blue pencil, expurgation, news blackout” şeklindedir.
Sansür, ilk olarak inanç ve yönetim sistemlerine ters düşen fikirlere karşın yapılmıştır ve en yoğun dini ve devleti karşısına alan kişilerin fikir beyan ettiği eski devirlerde uygulanmıştır. Sansür sözcüğü, “Censor” denilen Eski Roma’daki devlet görevlilerinden gelmektedir ve bu görevliler nüfus sayımıyla görevli memurlardır. 1521’de Kral V. Karl, Avrupa’da sansürden geçmeden kitap yayınlamayı suç kabul eden fermanı yayınlamıştır.
Osmanlı Türk-İslam Devletinde ise örf, adet, ahlak ve dini unsurlar büyük öneme sahipti. Bu nedenle de korunması için ciddi çabalar sarf edilmekteydi. Bunlara aykırı hiçbir neşriyata (yayına) izin verilmezdi. Cumhuriyet devrinde de çok sıkı olmasa da benzer gelenek devam ettirilmiş, 24 Mart 1925’de “Takrir-i Sükûn Kanunu” dayanağında basına sansür uygulanmış, bazı gazeteler kapatılmıştır. 1931 ve 1933’lerden sonra teşkilatlanma olmuş, ciddi denetimler getirilmiştir. Sansür uygulamasının yanı sıra 1938’deki değişimle basın organlarında çalışanlara da sınırlamalar getirilmiştir. Sonraki yıllarda ise gazetecilerin hükmet izni olmaksızın memur maaşları konusunda dahi yazı kaleme almalarını yasaklayacak kadar ileri sansür uygulanmaya başlanmıştır.
“(Reisicumhur İsmet İnönü Ankara civarında küçük bir seyahat yapmak üzere Ankara’dan hareket etmiştir) gazeteler bunun haricinde hiçbir şey yazmayacaklardır. 14.12.1940 Matbuat Umum Müdürü.” Şeklinde basın organlarına sansür uygulanmıştır.
Türkiye’de şu anda sansür yalnızca yerli ve yabancı filmlere uygulanmaktadır. Onun dışında basın özgürlüğü tam anlamıyla Türkiye’de yasalarla kabul edilmiş ve oturmuştur. Sansür uygulamaları ve basın özgürlüğü çerçevesinde Türkiye dünyada 121. Sırada yer almaktadır. Ancak bunun temel nedeni ise ciddi oranda oto sansür (Öz Sıkıdenetim) uygulanıyor olmasıdır.
Oto sansür: Açık bir baskı yapılmaksızın, başka kişilerin hassasiyetlerine saygı göstermek ve herhangi bir yetkilinin engellemesi olmaksızın kişinin kendinden yaptığı çalışmaları sansürleme eylemidir. Kitap, haber, film ve diğer anlatım araçlarında kendi onur ilkeleri kapsamında kendince sansür uygulaması durumudur. Bazı yazarlar, hükümetlerce yaptırım ve sansür uygulaması olması korkusuna karşın kendilerince böyle bir sansür yoluna gitmektedir. Özellikler hükümet, holding, kurum ve belli kesimin tepkisini çekecek konuları ele almaktan vazgeçebiliyor veya ciddi öz sansür uygulamalarıyla yayına sunabiliyorlar.
Bazı yazarlar ise otosansür uygulamakla kalmayıp, ifade özgürlüğünü metaforlara (mecaz eğretiler) yöneltmiştir. Benzetme ve karma metaforlar (mecaz eğretiler) kullanarak anlatım ve yayın yapmayı tercih eder. Bu konuda İran, Kuzey Kore, Türkiye, Venezüella ve Çin gibi ülke yazarları sıkça bu yönteme başvurmaktadır. Öyle ki, bazı eserlerde yazım yerine noktlar kullanılarak okura boşlukların doldurulması bırakılıyor. Örnek;
“Benim doğduğum köylerde
Kuzey rüzgârları eserdi,
Ve bu yüzden dudaklarım çatlaktır
… biraz! (öp biraz!)”
C. Kulebi
Abdullah YARGI