Kavramların anlamını bozarak ya da değişik tanımlamalar yaparak tanınmaz hale getirmeye “enigma” deniyor. Bir öğretiyi tanınmaz hale getirmek için en geçerli yol enigmadır. Benzer durum bir din olarak İslam’ın da başına gelmiştir. Biat, kader, tevekkül, cihat, şefaat, iman enigmaya uğramış kavramların başında geliyor. Bir teoriyi, bir inancı, bir dini asıl anlamından uzaklaştırmak, o dinin üzerine oturduğu temel kavramları semantik bir müdahale ile dönüştürmekle mümkün olabilir.

Kavramların içi boşalınca ve semantik müdahale ile yeniden tanımlanınca sorunlu bir ortam doğuyor. “Biat” kavramı mesela, enigmaya uğrayan kavramların başında geliyor. Hz. Peygamber döneminde bilinçli bir katılım ve sözleşme anlamına gelen “biat” kavramı, (Akabe Biatları) günümüzde körü körüne bağlılık anlamına dönüşmüştür. Sonuçta kavramla bugünkü anlam üzerinden tanışan bir zihin, insanların Hz. Peygambere körü körüne bağlandığını düşünüyor.

Biat kavramına körü körüne bağlılık anlamını yükleyerek tanımlayan zihin, Hz. Peygamberin yaptığı biat eylemini de dolaylı olarak olumsuzluyor. Hz. Peygambere biat eden insanları, aklını kullanmayan ve körü körüne bağlanan bir konuma indirgiyor. Sosyalist, Liberal, Kemalist öğretiye sahip olanların “biat” kavramına yönettikleri eleştiriyi anlıyorum. Ama temel görüşleri İslam’ın etrafında şekillenen Müslümanların “biat” kavramını küçümsemelerini anlamak zor. Bir kavramın anlamını değiştirmek, semantik müdahaleye uğratmak kültürel ve entelektüel emperyalizmdir. Biat İslam kültürünün temel ve özgürlükçü bir kavramıdır. Körü körüne değil, karşılıklı anlaşmaya dayanan bir siyasal katılım örneğidir. Unutmayalım Hz. Ömer’e biat edenler, eğer haksızlık yaptığını görürsek seni kılıçlarımızla düzeltiriz demişlerdi.

Kadim kültürün kavramları semantik müdahaleye uğrayınca düşünce sistematiği de bozuluyor.

Müslümanlar için “biat” kültürü övünülmesi gereken bir kültürdür. Her ideolojinin kutsalları vardır, törenleri vardır, ritüelleri vardır. İslam’ın farkı ed-din olmasıdır.

Her insanın bağlı bulunduğu ideolojiye aykırı hareket etmesi ahlaki bir sorundur kuşkusuz. İslam’a uygun davranmayan Müslüman, Kemalizm’e uygun davranmayan kemalist, liberal değerlere uygun davranmayan liberal, sosyalizmin ilkelerine uygun davranmayan sosyalist ahlaki bir duruşla karşı karşıyadır. Eleştiri buradan yapılabilir. Ama bir de hakikat vardır, ed-din vardır ki, o da İslam’dır ve onun dışında kendine yol tutan herkes kaybetmiştir.

İslam dünyasında en çok semantik müdahaleye uğrayan kavramların başında “kader “ kavramı gelmektedir. Kur’an’da “ölçü” anlamına gelen “kader” kavramı zaman içinde her şeyin önceden belirlendiği, insanı edilgenleştiren bir anlama bürünmüştür.

İslam üzerine hegomonik bir söylem kurmaya çalışan herkes, kendine özgü yeni bir kavramsal sistem üretiyor. Kavramların içini boşaltarak yeniden tanımlıyor ve kendi örgütü için kullanışlı hale getiriyor.

İnsanların sahih bir din anlayışına sahip olması için, dinin temel kavramlarını doğru bir şekilde tanımlamak gerekir. Kavramlar anlamını yitirdiğinde, sağlam bir düşünce üretmek mümkün değildir. Bu yüzden kavramların “kök” ve “kazanılmış” anlamlarını birbirinden ayırmak gerekir. Kur’an’da geçen bir kavramın kök anlamı Kur’an’daki anlamıdır. Tarihin herhangi bir döneminde kazanılmış anlamı, gerçek anlam olarak almak insanı gerçekten uzaklaştırabilir.

Ali Şeriatı, “Ali Şiası ve Safevi Şiası” adlı esrinde, Safevilerin aynı kavramları kullanmasına karşın, içeriklerini nasıl dönüştürdüklerini analiz eder. Bu dönüşüm Ali Şia’sı ile Safevi Şia’sını tanınmaz hale getirmiştir. Dahası Şia’nın temel kavramlarını yapı bozumuna uğratan Safevilik, Ali Şia’sını tanınmaz hale getirmiştir.

Ali Seriati’ye benzer bir yaklaşımı, Mehmet Akif “Safahat” adlı eserinde sergiler. Akif’e göre Müslümanların Allah, Peygamber, tevekkül, kader gibi kavramlara ait anlayışları asıl anlamlarından uzaklaşmıştır. “Dil insanın evidir.” der filozof. Ev yıkılınca barınacak bir şey kalmıyor geriye.

Kadim kültürün kavramları semantik müdahaleye uğrayınca düşünce sistematiği de bozuluyor. Bu semantik müdahaleden “millet” kavramı da nasibini aldı. Kavram İbrahim milleti anlamında aynı inancı paylaşan insan topluluğunu ifade ederken, modern zamanlarda ulus yerine kullanılmaya başladı. Bu yüzden “ümmetten millete” gibi garip ifadelere şaşırmamak gerekiyor.

Nitekim, bir cemaatten terör örgütüne dönüşme sürecinde Fethullah Gülen, dinin temel kavramlarını kendi çıkarına yeniden tanımlayarak, kendi amaçları doğrultusunda hareket eden bir terör örgütü yaratmıştır. FETÖ terör örgütü, cemaat, himmet, mehdi, tevekkül, takiye kavramlarını kök anlamlarından arındırarak yeniden tanımladı. Dinin temel kavramlarını ters yüz ederek kendi halkına silah çeken, çekinmeden adam katleden bir örgüte dönüştürdü.

Yusuf YAVUZYILMAZ