Dostlar tarih sadece olaylar silsilesinin kaydedilmesi değildir. Geçmişe ya da tarihi bir gerçekliğe sadece tarihi vakalar olarak ortaya konan şeylerde değil kökü mazide olan her şeyde rastlayabilir; tarihin konusu yapabiliriz.
Örneğin; çok önceden inşa edilmiş bir binayı belki beton yığını olarak görebiliriz. Günümüzdeki betonlaşmadan dem vurup kendi kendimize söylenebiliriz. Oysa ki onun ortaya konmasına ve bina edilmesine sebep olan bir mazi vardır. Yani ‘Her şeyin bir tarihi vardır.’ demek basit bir söylem değildir.
İşte bugün size günümüzdeki adı Şişli Hamidiye Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi olan hastanenin hikayesinden bahsedeceğim. Tedavi için kurulmuş bir bina olarak bu hastane acaba nasıl bir tarihi önem arz ediyor diyebilirsiniz. Fakat bu hastane bizzat Sultan II. Abdülhamit Han’ın yaşadığı evlat acısının neticesinde onun kararıyla ortaya konmuş bir yapıttır. Sultan Abdülhamit kaybettiği iki evladının arkasından başkaları da evlat acısı yaşamasın diye bu hastaneyi yaptırmıştır.
Sultan Abdülhamid’in kızı Ayşe Osmanoğlu’nun hatıratından öğrendiğimize göre Sultan Abdülhamid’in eşi odasında piyano çalarken ufak kızı Ulviye Sultan ise tül kıyafeti içinde bir köşede oynamaktadır. O sırada Ulviye Sultan masanın üstünde o zamanın yeni icatlarından olan kibriti alır ve onunla oynamaya başlar. Kibritin alev alması ile küçük kızın elbisesi alev alır ve Ulviye Sultan yanmaya başlar.
Annesi piyano ile meşgul olduğu için ilk anda kızının yandığını anlamaz. Fakat oda içindeki papağanın sesinden ve oda içinde uçmaya başlamasından sonra kızını görür ve kızını kurtarmak için elinden geleni yapmaya başlamış. Hatta kendi de yanmış ama o an etrafta kimse de olmadığından dolayı bir şey yapamamış. En son odaya gelenler kızın üstüne battaniye sarmışlar ve küçük kızın alevlerini söndürmüşler. Sonra Abdülhamit Han’a haber göndermişler ve saraya çağırmışlar.
Abdülhamit Han’a kızının yandığı söylenmemiş ve kendisi de ilk anda annesine mi bir şey oldu diye telaşlanmış. Fakat saraya geldiğinde küçük kızını sarılı halde bulmuş ve yüzünü açmıştır. Ulviye Sultan ‘Baba!’ demiş ve o an vefat etmiştir. Abdülhamit Han ise bu ana dayanamamış ve üzüntüden oracıkta bayılmıştır.
Sultan Abdülhamit Han ilk göz ağrısı olan Ulviye Sultanı çok severmiş ve onun ölümü onu ve eşini çok sarsmıştır. Sultan Abdülhamit Han’ın ikinci evlat acısı ise ikinci eşinin doğumundan sonra yaşanmıştır. Fatma Pesend Hanım Hatice Sultan’ı doğurduktan sekiz (8) ay sonra bebek ateşli bir hastalık (difteri) geçirmiş ve vefat etmiştir. Sultan Abdülhamit Han çocuğu kurtulsun diye çok dua etmiştir; yaşamasını istemiştir ama bebeği vefat etmiştir.
Bu iki evlat acısı padişahı çok etkilemiş ve bunun üzerine o zamanki adı Hamidiye Etfal Hastanesi olan hastanenin yapılması kararını vermiştir. Zaten isminde geçen ‘etfal’ kelimesi Arapça çocuk anlamına gelen tıfl kelimesinin çoğulu olarak ‘çocuklar‘ anlamındadır.
Hastanenin adı birkaç kez değişmiştir. İlk kurulduğunda Hamidiye Etfal Hastanesi olan ismi, Abdülhamid Han’ın tahttan indirilmesinden sonra Osmanlı Etfal Hastanesi; 1922’de ise Şişli Etfal Hastanesi olarak değişmiştir. Son olarak 2013 yılında, yazının ana konusu olan hatırayı yaşatmak adına hastanenin ismi bir kez daha değişerek ‘Şişli Hamidiye Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi‘ olmuştur.
Bu hastane tarihimizin ilk çocuk hastanesi olması hasebiyle önem arz eder. Hatta bu hastane için Abdülhamit Han ‘Benim yüreğim yandı başkalarının yanmasın’ demiştir.
Evet, görünüşte bir bina olsa da hastane devrin sultanının hayatına dokunmasıyla tarihi bir gerçeklik ifade eder. Bu yüzden başta dediğim gibi tarih sadece olaylar silsilesinin kaydedilmesi değil zamana not düşülen bütün eserlerdir (izler).
Sağlıcakla kalın dostlar…
Mesut BULDU