Modern dünyayı, modern yaşamı, dolayısıyla bir bütün olarak moderniteyi en doğru tanımlayan kavram bu olsa gerek: Yerinde duramamak. Almanca Unruhe kavramının Türkçe karşılığı olarak kullanıyorum aynısını. Görüldüğü gibi Un-önekiyle oluşturulmuş bir kavram, yani Ruhe kavramının hayırlanması aslında. İngilizcede en uygun karşılığının, bu bağlamda, rest, dolayısıyla unrest olması yerinde olur sanırım. Gerçi Almancada ayrıca Rast ve aynı kelimeden yola çıkarak oluşturulan, mesela, Rastplatz, Rasthaus, Rastätte, bu demek dinlenme mekanı, dolayısıyla farklı dinlenme mekanlarını ifade eden benzer kelimeler var. Ve aynı isimden oluşturulan rasten, yani dinlenmek fiili de mevcut. Ve söz konusu fiilden yola çıkarak modernitenin sloganı olarak ileri sürebileceğimiz wer rastet, der rostet öz deyişi de; bu demek, duran, dolayısıyla dinlenen paslanır. Türkçede de işleyen demir pas tutmaz demişiz aynısına benzer, dolayısıyla muadil olarak. Almancada ayrıca, benim çok sevdiğim ve severek kullandığım, ein- dolayısıyla ausrasten birleşik fiilleri vardır. İlki, bu demek einrasten, bir şeyi, bir kilidi bir yere takarak, kilitleyerek durdurmak, süküna erdirmek; ausrasten, yani tersi, hem söz konusu kilidi çözmek, açmak, hem de kendini kaybetmek, öteye beriye saldırmak, dağıtmak, şirazeden çıkmak; fakat aynı zamanda, bu noktada da, dinlenmek. Bunun sebebi aus- ön ekinin farklı anlamlarından kaynaklanıyor. Rayından çıkarak savrulmak, dağılmak mümkün olduğu gibi, sorundan çıkarak rahatlamak, dinlenmek de mümkündür nitekim. Ruhe sükûnet olarak verilebilir en uygun olarak. Aynı fonetiğe sahip mesken, meskûn, iskan ve sakin kelimeleri de aynı kökten türetilmişlerdir ve hepsi durmak, hareket etmemek, bir yerde sabit olmak, dolayısıyla bulunmak anlamına gelirler. Belki şunu da eklemem gerekir; tedirginlik kelimesini de kullanabilirdim yerinde duramamak yerine ve, farklı bir açıdan, daha da uygun olabilirdi söz konusu kullanım belki de. Fakat tedirginlik kelimesi fiziki hareketliliği olması gerektiği kadar vermiyor kanımca. Gerçi yerinde duramamak da metafiziki hareketliliği tam istenilen şekilde vermiyor, tam anlamıyla karşılamıyor galiba. Bu noktada önceliği fiziki hareketliliğe, metafiziki hareketliliği iptal etmeden yalnız, vermek gerektiği açısından tercihimi bu yönde kullandım; iyi de yaptım. Toparlarsam; modernite yerinde durmayan, duramayan, duranı da sevmeyen, istemeyen, haddizatında düşman kabul eden, yerinde durandan, aslında durandan nefret eden bir fenomen olarak öne çıkıyor o halde.
Belirli bir noktadan sonra yerinde durmamaya, duramamaya başladık biz aslında. Friedrich Nietzsche Fröhliche Wissenschaft 125‘te, Tanrının ölümünü duyurduğu bölümde, Was taten wir, als wir diese Erde von ihrer Sonne losketteten? Wohin bewegt sie sich nun? Wohin bewegen wir uns? diye soruyor. Yani bu dünyayı güneşinden kurtararak ne yaptık? Nereye doğru gidiyor o şimdi? Biz nereye gidiyoruz? Losketten fiili birleşik bir fiil. Los- ön eki ve ketten fiilinden oluşur. Ketten fiili de Kette isminden türetilmiştir; zincir. Her hangi bir şeyi başka bir şeye ya da yere bağlamaya, zincirle bağlamaya, anketten, aynı bağı çözmeye, yani koparmaya, losketten denir. Haliyle; Nietzsche’nin dili gelişigüzel kullanmadığını düşünecek olursak, dünya ve bağlı bulunduğu güneş arasındaki ilişkiyi zincirle vermesinin üzerinde düşünmemiz gerekir. Fazla değil ama. Bu bağlamda zincir kelimesinde mahfuz olan şiddet, baskı ve zorbalığı düşünürsek kafi. Ve tabii ki aynısından dolayı aynısından, dolayısıyla güneşten kurtulma istek, çaba ve sevinç ve zafer sarhoşluğunun şiddetini hakeza; şiddete karşı karşı-şiddet yani. Sanırım insanın durağanlıktan harekete geçtiği nokta olarak bu noktayı belirleyebilir, aynısını modernitenin başlangıcı olarak verebiliriz; belirli bir okumaya göre tabii ki. Ve biraz daha somutlaştırmak istersek Nietzsche’nin üzerinde durduğu noktayı şöyle devam edebiliriz; 1885/86 tarihli kayıtta Nietzsche der Nihilismus steht vor der Tür: Woher kommt uns dieser unheimlichste aller Gaeste? diye soruyor. Nihilizm kapıda duruyor: Misafirlerin en yabancısı bu misafir nerden geldi bize? Ve sorduğu soruya yine kendisi cevap veriyor: Naturwissenschaft, Doğa Bilimi. Aynısının sonucu olarak insan Kopernikustan beri merkezden X’e doğru yuvarlanıyor ona göre. Duramıyoruz, durduramıyoruz kendimizi ve sanırım artık durmak da istemiyoruz. Durunca kendimize geliyoruz çünkü, oysa kendimizi sevmiyoruz; göremiyoruz kendimizi. Martin Heidegger‘nın okumasına göre bu, Kopernikus’tan bu tarafa insanın yerinin belirsiz, bu demek X olduğu anlamına gelir ve Nietzsche’nin Metafiziği tam da bu yeri belirlemek için iş başına gelmiştir. Onun, dolayısıyla Nietzsche’nin elinde ve elinden anlamlarını, yani güneşlerini kaybeden ve sürekli düşen; ileriye geriye, yana, arkaya, her tarafa; kendileri için artık bir aşağısı bir yukarısı kalmayan ve sonsuz bir hiç içerisinde şaşkın şaşkın yol arayan fakat boş, soğuk ve karanlık bir mekandan başka hiç bir şey bulamayan insan ve dünya yeniden anlam kazanacaklar. Heidegger’ya göre bu anlam der Übermensch, yani insan-üstü-insan‘dır. Heidegger devam ediyor: bu yeni zamanların en yeni zamanının insanı ile birlikte insan yeniden merkeze oturmuyor sadece, insan artık ve en sonunda merkezin kendisi oluyor. Ve tam da burda dananın kuyruğu kopuyor işte. Oxymoron par excellence; hareket eden, yerinde durmayan, duramayan bir merkez.
Covid-19 dolayısıyla, bana kalırsa doğru, çok doğru bir karar, en az üç hafta evlerinde kalmaları ve dış dünya ile iletişimi ve ilişkiyi mümkün olduğunca aza indirmeleri gerekiyor insanların. Bütün dünyadaki hekimlerin söyledikleri gibi; onlar bizim için hastanelerde iş başında hazır dururlarken, biz de lütfen onlar için evlerimizde duralım. Bu şeyi -neyse bu şey dediğimiz şey artık- geride bıraktıktan sonra dünya eski dünya olmayacak muhtemelen. Bilmiyorum; bana öyle geliyor ki İkinci Dünya savaşından sonra çalışıp da biriktirdiğimiz bütün birikimlerimizi tüketeceğiz bu şeyle başa çıkabilmek için; yeniden başlayacağız. Fakat bu sefer daha dikkatli olacağız sanırım. Birbirimize ne kadar ihtiyacımız olduğunun farkına varacağız; bütün dünya olarak. Trump hariç. Hz. Nuh’la başlayan aynı gemide oluşumuzun yeniden farkına varacağız. Belki de çok fazla abartıyorum, kim bilir. Olacak olanları değil de, olması gerekenleri, olmasını istediklerimi söylüyorum; olsun. Jacques Derrida gibi, ki bu arada merhumu da rahmetle anmış olalım: J’exagère. J’exagère toujours. Çokça kitap okumak için iyi bir fırsat. Benim tercihim biyografiler olacak bu süre içerisinde. Rüdiger Safranski‘nin biyografilerini okuyacağım tekrar. Schopenhauer‘yla başladım, ardından Hölderlin, Schiller, Goethe ve Romantik gelecek. Safranski dışında Horst Althaus‘un Hegel ve Nietzsche ve Arsenij Gulyga‘nın Kant, Hegel ve Schelling biyografileri var sırada. Fichte ve Marx biyografilerini getirmemişim yanımda, onlar Almanya’da kaldılar ve oraya ulaşmam mümkün değil şu anda.
18.03.2020
Mustafa Küçükhüseyin