Robert Nisbet ve Tom Bottomore’un beraber editörlüğünü yaptığı, her bölümü farklı bir yazarın yazdığı Sosyolojik Çözümlemenin Tarihi (A history of sociological analysis) kitabı, Sosyoloji disiplinin gelişimini anlamı bir çeşit ‘film şeridi’ olarak görülebilir.

Sosyolojinin sınırları, sosyolojik paradigmaların sayısı hakkındaki tartışmalar ve belirsizlikler göz önünde bulundurulduğunda, sosyolojik teorilerin gelişiminin doğru bir şekilde incelenmesine ihtiyaç duyulmuştur. Bununla birlikte, bu entelektüel serencâma aşina olanlar, böyle bir ‘tarih yazımının’ imkansız değilse de oldukça zor olduğunu kabul etmelidir. Söz konusu kitap iki tanınmış editör ve 15 uzman yazar ile, son 200 yıllık sosyoloji macerasını açıklığa kavuşturmak için birinci sınıf bir girişim olarak değerlendirilebilir.

Bununla birlikte Sosyolojik Çözümlemenin Tarihi kitabı lisans seviyesinde okutulmasına rağmen ağdalı ve zor dili sebebiyle eleştiri konusu olmuştur. Kitapta hedeflenen kitle açıkça belirtilmemiştir ve çeşitli bölümler aynı okuyuculara hitap ediyor görünmemektedir. Batılı bazı eleştirmenler tarafından çalışmanın lisans öğrencilerine veya genel okuyucuya yönelik olmadığı yönünde eleştiriler getirilmiştir.

Girişte belirtildiği üzere editöryal strateji, her bölümün birbiriyle uzlaştığı bir modelleme olarak ifade edilse de, birçok hedefin birbirine girdiği ve tamamlanamamış bir yapboz görünümü arz etmektedir. Tom Bottomore ve Robert Nisbet, çeşitli teorik şemaların izini sürmek ve bu şemalar arasındaki karşılıklı ilişkileri keşfetmek gibi makul hedeflerle başlayarak, genel metodolojinin yanı sıra spesifik teorisyenlere de önem verilmesinin arzu edildiğini ileri sürmektedirler. Her hedefin niyeti güzel olsa da pratikte kaçınılmaz olarak birbirlerine girmiş halde olduğu için mevcut resmi daha da karışık hale getirmişlerdir.

Kitabın birinci ana şeması 2-4, 7, 9-14 bölümlerinde takip edilebilir. İlerleme ve evrimcilik, muhafazakarlık, Marksizm, pozitivizm, sosyal eylemcilik, sembolik etkileşimcilik, fenomenoloji ve ilgili felsefi-metodolojik akımlar ve yapısalcılık ile çok kaba bir kronolojik yolla ele alınmaktadır. Kenneth Bock‘un (ilerleme, gelişme ve evrimcilik üzerine), Robert Nisbet‘in (Maistre ve Bonald’ın muhafazakar teorileri üzerine) ve Alan Dawe‘nin (karşıt sosyal eylem teorileri üzerine) kronolojiyi etkili bir şekilde birleştiren bölümleri bulunmaktadır.

5., 6. ve 8. bölümleri gruplayabileceğimiz ikinci şema, Fransa, Almanya ve Amerika Birleşik Devletleri’ndeki az sayıdaki önemli teorisyenlerin katkılarına odaklanmaktadır. Julien Freund‘un ‘Max Weber Zamanında Alman Sosyolojisi’ bölümü, Tonnies, Simmel ve Weber’in analizini ihtiva etmektedir. Edward Tiryakian‘ın Durkheim hakkındaki biyografik-entelektüel araştırması, Durkheim’ı kapsamlı bir şekilde ele almakta; Durkheim’ın fenomenolojik sosyolojinin öncüsü olduğunu iddia etmektedir. Amerika Birleşik Devletleri’ni özel bir vaka olarak ele alan Lewis Coser, 1800’den 1935’e kadar olan dönemde kurumsallaşmış bir sosyolojinin gelişimindeki eğilimleri gözden geçiriyor. Çok kısa bir bölümde Small, Sumner, Ward’ın teorik ve ideolojik çalışmalarını özetliyor.

15. ve 16. bölümler üçüncü şema olarak değerlendirebileceğimiz, tabakalaşma ve iktidar gibi iki temel teorik alanı ele almaktadır. Frank Parkin, yaklaşık 1940’a kadar tabakalaşmada hem teorik hem de ampirik çalışmaları oldukça eleştirmekte ve W. Lloyd Warner’dan günümüze kadar Amerikan sosyolojisindeki olayların durumunu vurgulamaktadır. Öte yandan Steven Lukes, son 300 yılda iktidar-otorite ile ilgili çeşitli soruların izini sürmeye çalışır. Marx, Michels ve Weber tartışmalarında teorik konaular değinmesine rağmen, analizleri büyük ölçüde kavramsallaştırma konularını içermektedir.

Son bölüm ise iki şemadan oluşmaktadır: Robert Bierstedt’in 18. yüzyıl düşünürleri üzerine bir bölümü ve James Coleman’ın “Sosyolojik Analiz ve Sosyal Politika” adlı son bölümü. Bierstedt, Montesquieu, Rousseau, Condorcet, Vico, Hume, Ferguson, Smith, Millar ve Herder gibi klasik kaynakları inceler. Bununla birlikte, çalışmalarını, sosyolojik analizin önemli 19. yüzyıl ‘kurucularının’ kavramsallaştırmaları ve teorileriyle ilişkilendirmez. Coleman’ın bölümü ise sosyolojik bilginin uygulanmasına ilişkin farklı kavramların kısa bir incelemesini takiben, sosyal bağlamın çağdaş araştırmaları nasıl etkilediğini göstermektedir.

Abdullah YARGI