Marxist görüş toplumun temel birimleri olarak sınıfları görür. Sınıf çatışmaları belli aşamalardan sonra nihai kertede toplumu denge noktasına ulaştırır.
Marx’a göre ekonomik ilişkiler toplumun alt yapısıdır ve bu alt yapı toplumun siyasi, manevi ve ideolojik yapısını belirler. Yeni gelişen üretim araçları mevcut üretim ilişkileri ile çatışmaya girerek yeni bir sınıf ve ideoloji meydana getirir.
>> 1. Diyalektik ve Tarihsel Maddecilik
>> 2. Değişme
>> 3. Asya Üretim Biçimi
>> 4. Marx’dan Sonraki Gelişmeleri
Marx, toplumsal değişmeyi üretim güçlerinin çatışmasına bağlar ve bu çatışmanın sonuçlarını evrimci ve belirlenimci bir tarzda okur. Ona göre toplumlar, kölelik, derebeylik, kapitalist ve komünizm aşamalarından geçerek dengeye ulaşır.
Diğer evrimci görüşlerin aksine Marxist görüşte toplumsal değişme çatışma endekslidir ve insan müdahalesi bu evrimi hızlandırabilir. Lenin, komünist-sınıfsız toplum evresine geçmeden önce toplumun proleterya diktatörlüğü aşamasından geçmesi gerektiğini savunur. Sömürücü sınıfları ortadan kaldırmak amacıyla devletin sınırsız müdahalesi fikrini içerir.
1. Diyalektik ve Tarihsel Maddecilik
Marx’a göre toplum diyalektik bir hareketle değişime uğrar ve o bu yöntemi Hegel’den alır ancak onu tersine çevirir. Hegel diyalektiğinde, maddi dünya ‘idea’nın’ yansımasıyken, Marx’a göre ‘idea’ dış dünyanın yansımasıdır.
Engels, diyalektik kanunların doğada ve insanlık tarihinde mevcut olduğunu; tarihsel gelişmelerin nesnel yasalarının olduğunu, bu yasaların nasıl işlediğine dair bilgilerin elde edilebileceğini ve nesnel olarak uygulanabileceğini ifade eder.
Bu ilkelerden hareketle yapılan tarihsel materyalizm çözümlemesine göre, değişme nedeni felsefi değil, ekonomiktir. Toplumsal değişme üretim biçimlerindeki değişmeden kaynaklanır. Doğa güçlerine benzetilen toplumsal güçler fark edilir ve bilinirse, kendi irademizle onları kendi amaçlarımız doğrultusunda kullanabiliriz.
2. Değişme
Marxist görüşe göre, üretim araçlarında meydana gelen yeni keşifler vasıtasıyla mevcut ekonomik düzen değişmeye zorlanır. Buna göre toplumsal değişmenin dinamiği ekonomik güçler toplumun siyasi ve manevi süreçlerini de belirler.
Marx’a göre insanların fikirleri maddi üretim ilişkileri ile etkileşim halindedir. İnsanların ideolojileri edilgen bir durumdadır ve maddi dünyaya göre belirlenir.
Marx, toplumun sürekli bir çelişki içerisinde olduğunu, Engels ise bu çelişkinin çözümünü üretim güçlerini tamamen kontrol altında tutmak olduğunu söyler.
Kapitalist toplumda üretim araçlarının sahibi burjuvazi, işgücünü satan ücretli işçiler ise proletaryadır. Marxist görüşe göre burjuvanın sömürüsü belirli bir düzeye geldikten sonra proletarya iktidara el koyacak ve sonunda kendi sınıfını da yok ederek sınıfsız topluma erişecektir.
Marx, diyalektik yaklaşımı kullanarak her yeni çözümün aslında başka bir çelişkiyi içkin olduğunu söyler. Ona göre komünist toplum bile insan toplumunun son şekli değildir.
Marxistten görüşten etkilenen Fabianizm ise, Marx’ın savunduğu üzere sosyalizme geçişi devrimlerle değil, parlamenter mekanizma ile gerçekleştirmeyi savunur.
3. Asya Üretim Biçimi
Marxist görüşe göre, köleci üretim biçimi, feodalist yapıyı, feodalizm, kapitalizmi; kapitalizm de kendi içindeki üretim ilişkileri dinamiğiyle sosyalist yapıyı doğuracak. Marxist literatürde bu kabul edilmiş görüştür. Ancak Batı Avrupa toplumları için geçerli olabilecek bu şema, Osmanlı, Rusya, Hindistan, Çin gibi doğu toplumlarına uymuyordu.
Marx, Doğu’daki üretim biçimlerini sulama sistemi ve tarımla ilişkilendiriyordu. Devleti, Batı toplumlarındaki yerinden farklı bir yere konumlandırarak yaşamın her aşamasında var olan, bireyin varlığının ön koşulu olarak görüyordu.
Asya Üretim Biçimi modelinde, devlet kendine yeten değişim ekonomisi niteliğine sahip olduğu için evrimleşmeye açık değildir ve bu haliyle Marxizm’in temel diyalektik modeline aykırı düştüğü görüşünden bazı Marxistler tarafından reddedilir. Esasen bu model, Marx ve Engels tarafından tam bir açıklık ve kesinlikle geliştirilmemiştir.
4. Marx’dan Sonraki Gelişmeleri
Marx’tan önce var olan sosyalizm düşüncesi, Marx’tan sonra da sürmüştür. Rusya’da Lenin ve Troçki önderliğindeki Bolşevikler, iktidara Marxizm adına el koymuştur. Böylece Marxizm, ilk defa kendisine pratik olarak uygulama imkanı bulmuştur.
Bununla birlikte Lenin ve Troçki’nin yaklaşımları, ihtilalin gelişmiş kapitalist bir devlette olabileceği gibi, -Rusya gibi- yarı gelişmemiş bir yerde olabileceği; devrimcilerden oluşan iyi bir partinin bütün bir proleterya sınıfı ve köylüleri temsil edebileceği gibi Marksizmin kuramsal modelinde olmayan ilkeler içeriyordu.
Şüphesiz ki soyut, kuramsal bir model, pratize edildiğinde bir takım farklılıkların ortaya çıkması normaldi. Rusya’da gerçekleşen Sosyalist uygulamalarda da birçok farklılıklar ortaya çıkmıştır.
Marx’a en büyük katkıyı, soyut kuramı somuta dönüştüren Lenin yapmıştır. Daha sonra Çin’de Mao, Yugoslavya’da Tito, Küba’da Castro, sosyalizmin yerel bazda uygulayıcıları olmuştur.
Esasen, Marx’ın gelişmiş Batı Avrupa toplumlarına bakarak geliştirdiği teori, Batı Avrupa toplumları haricinde birçok yerde kendine uygulama alanı bulmuştur. Batı Avrupa’da ise, Sosyal Demokrasi ve Avrupa Komünizmi gibi kavramlar öne çıkmıştır.
Rusya ve diğer ülkelerdeki sosyalist uygulamaların aksine Batı Avrupa’da çıkan sosyalist hareketler, devrimleri ve proletarya diktatörlüğü aşamalarını gereksiz görmüş, bunun yerine parlamenter mekanizma ve ileri demokrasiyi sosyalizme geçişte önemli enstrümanlar olarak tanımlamışlardır. Ayrıca genel modelin aksine geçiş aşamasında özel mülkiyete karşı çıkmak yanlışlanmıştır.
Bu yazı Emre Kongar’ın Toplumsal Değişme Kuramları ve Türkiye Gerçeği kitabındaki ilgili bölümün özetidir.
Abdullah YARGI