Değerlendirmelerim ve tespitlerim neticesinde bundan sonraki yazılarımda sizlerle daha samimi ve içten bir konuşmanın ve yazı dilinin daha başarılı olacağını düşünüyorum. Bugün, günlerdir gündemimizi de fazlasıyla meşgul eden Avrupa Birliği Meselesine değinmek istiyorum.

Kıymetli Dostlar, II. Dünya Savaşı Hitler’in Almanyasının mağlubiyeti ile sonuçlansa da Batı Avrupa ülkeleri olası bir Almanya tehdidini de göz önüne alarak içinde Almanya’nın da bulunduğu bölgede barışı ve istikrarı getirme çabasına girmiştir. Aslına bakarsanız yıllardır süregelen Haçlı Seferleri ittifakı o dönemlerde de bariz ortadadır. Dönemin en önemli iki sanayi hammaddesi olan kömür ve çelik üzerinden yeni senaryolara ve uyuşmazlıklara mahal vermeksizin dönemin Fransa Dışişleri Bakanı Robert Schuman ve Eski Milletler Cemiyeti Genel Sekreteri Jean Monnet’in de katkılarıyla 9 Mayıs 1950’de Schuman Bildirgesi yayımlanmıştır. Fransa tabii ki bir Alsas-Loren vakası daha yaşamak istememiştir ve bundan da önemlisi bir ekonominin gelişmesi, büyümesi çok önemlidir elbette ama daha da önemlisi sürdürülebilir olmasıdır, dolayısıyla istikrar için böyle bir birliğin kurulma çabası isabetli olmuştur. Nihayetinde 18 Nisan 1951’de Fransa ve Federal Almanya’nın öncülüğünde İtalya, Benelüks, Belçika, Hollanda ve Lüksemburg olmak üzere altı devlet tarafından imzalanan Paris Anlaşması ile birliğin ilk adımı atılmış olup Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu kurulmuş oldu. 9 Mayıs günümüzde hala Avrupa Günü olarak kutlanmaktadır.

9 Mayıs, Avrupa Günü olarak kutlanmaktadır.

9 Mayıs, Avrupa Günü olarak kutlanmaktadır.

Değerli dostlar, altı üye ülke Dışişleri Bakanlarının 1955 yılında İtalya’nın Messina şehrindeki mütalaalarda birlik konusunda dönemin Belçika Dışişleri Bakanı Paul-Henri Spaak başkanlığında bir komite oluşturulması kararı alınmıştır. Spaak Komitesinin hazırlamış olduğu rapor 25 Mart 1957’de Roma’da imzalanarak 1 Ocak 1958’de yürürlüğe girmiştir. Bu antlaşma ile yeni iki topluluk daha ihdas olmuştur. Değerli dostlar, gümrük kota ve tarifelerinin birlik üyesi ülkeler arasında serbestleşmesi ; daha açık bir ifade ile hem vergisel avantajlar sağlaması hem de mal ve hizmet sirkülasyonunun yanında da elbette ki barışın devamı, ekonomik ve siyasi istikrar için ülkeler için Avrupa Ekonomik Topluluğu ve nükleer enerji çalışmalarını yürütmesi için Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu kurulmuştur.

1965 yılına gelindiğinde ise bu üç kuruluş Füzyon (Birleşme) Anlaşması neticesinde tek çatı altında toplanıp Avrupa Topluluğu adını almıştır. Birliğin özellikle dış ticaret konusunda üye ülkelere avantaj ve kolaylıklar sağlaması beklenmekteydi, nitekim 1 Temmuz 1968 yılında da mamül mallardan gümrük vergileri kaldırıldı. Bu anlamda bir gümrük birliğinden söz edebiliriz.

9 Kasım 1989’ da Berlin Duvarının yıkılması birlikte iki Almanya’nın birleşmesi ve SSCB’nin dağılma sürecine girmesi Avrupa’nın siyasi yapısını fazlasıyla değiştirdi. Bu kaotik ortamda birliğin ekonomik ve parasal birliğin sağlanması, Avrupa Vatandaşlığı, Ortak güvenlik ve Dış Politika ve iktisadi entegrasyon süreçlerinde ortak programlar uygulayabilmek adına 1992 yılında imzalanan ve 1 Kasım 1993’de yürürlüğe giren Avrupa Birliği Anayasası olarak atfedilen Maastricht Anlaşması kabul edilmiştir. Bu anlaşma ile Avrupa Topluluğu, Avrupa Birliği adını almıştır. Ekonomik ve Parasal Birliği kabul eden anlaşmanın bazı önemli kriterleri şöyledir;

-Devletler, borçlarının GSYİH’larına oranı %60’ı geçmemelidir.

-Bütçe Açıklarının GSYİH’larına oranı %3’ü geçmemelidir.

-Enflasyon Oranı, topluluktaki en düşük enflasyon oranına sahip üç ülke ortalamasını 1,5 puandan fazla geçmemelidir.

-Faiz Oranı, topluluktaki en istikrarlı üç ülkenin faiz oranları ortalamasını 2 puandan fazla geçmemelidir.

-Son iki yıl içinde ulusal parasını diğer üye ülke paraları karşısında devalüe etmemelidir.

Ekonomik ve parasal birlik kapsamında Avrupa Ortak Para Birimi olarak 1 Ocak 2002’ de Euro kabul edilmiştir.

Avrupa Birliğinin son genişleme safhasında ise 2007 imzalanan ve 2009 da yürürlüğe giren Lizbon Antlaşması yer almaktadır. Bu antlaşma ile birliğin karar alma mekanizması daha hızlı, işler ve etkili bir yapıya bürünmüştür. Yıllardır süregelen Avrupa Birliğine girme sevdası ne zaman sonuçlanır bilinmez ama çok uzun zamandır söylenegelmektedir. Biraz da bu süreçten bahsedip bugünkü yazımın sonuna gelmek istiyorum dostlar. Türkiye birliğe 1959’da üyelik başvurusu yapmış ve 1963 yılında Ankara Anlaşması imzalanmıştır. Bu anlaşma o dönemki adıyla Avrupa Topluluğu ile bir gümrük birliği ve tam üyeliği öngören bir anlaşmadır.

Türkiye’nin birlik nezdinde üyelik aşamaları üç dönem halinde ele alınmıştır. 1964-1969 yılları Hazırlık Dönemi olup bu dönemde Türkiye Ekonomisini güçlendirmek saikiyle mali yardımlar olmuştur. 1973-1995 yılları Geçiş Dönemi olup 1970’de imzalanan ve 1973’de yürürlüğe giren Katma Protokol ile Gümrük Birliğine hazırlık yapılmıştır. 1987’de Türkiye, birliğe ilk kez tam üyelik konusunda başvuruda bulunmuştur. 1996 sonrası dönem ise Son Dönem olarak atfedilir. 1 Ocak 1996’da Türkiye ve AB arasında Gümrük Birliği Anlaşması imzalanmıştır. 1999’da Helsinki Zirvesi neticesinde Türkiye’ye AB Tam Üyelik Adaylığı Statüsü verilmiştir. Bu statü ile Türkiye Kopenhag Kriterlerini yerine getirmeyi bir bakıma taahhüt etmiştir. Son olarak 2004 Brüksel Zirvesinde Türkiye ile AB arasında 3 Ekim 2005’de tam üyelik müzakereleri görüşülmek üzere karar verilmiştir. Geldiğimiz noktaya bakarsak türlü oyunlar olduğu, her defasında yeni fanteziler türettiklerini görebilmekteyiz…

Neler olacak bekleyip göreceğiz…

Faydalı olması temennisiyle.

Sağlıcakla.

Emre Kayaalp