Anthony Giddens, Sosyolojik Yöntemin Yeni Kuralları (New Rules of Sociological Method) adlı kitabıyla Emile Durkheim’in 1895 yazdığı Sosyolojik Yöntemin Kuralları kitabına nazire yapar. Bir anlamda Durkheim’a reddiye yapmaktadır.
Giddens ‘Yeni Kuralları’na varoluşsal fenomenoloji, etnometodoloji, Winch’in post-Wittgenstein felsefesini sosyolojiye uygulaması; Gadamer, Apel ve Habermas’ın hermenötiğinin dikkatli bir incelemesiyle başlar. Daha sonra faillik ve eylemin doğasına ilişkin sorunları, etkileşimin doğasını ve bunun sosyal yapı ile ilişkisini ve eylemin sosyolojik açıklamalarının doğasını inceler.
Giddens’e göre sosyolojinin konusu ‘… öznelerin aktif eylemleriyle oluşturulur’. Yapısal işlevselciliği; sosyal dünyayı, yalnızca eylemin mekanik olarak aktığı önceden var olan ahlaki normları ve değerleri içselleştiren özneden tamamen önce ve dışsal olarak ele almakla suçlamaktadır. Giddens, ‘… toplumun üretimini ve yeniden üretimini … üyeleri adına yetenekli bir performans’ olarak görürken, bu faaliyetin koşulları tamamen aktörlerin kendi tercihi olmayan belirli durumlarda gerçekleştirildiğini iddia ediyor. Giddens’in belirttiği bu nokta, eylemin meydana geldiği kurumsal ve sosyal yapısal bağlamı ihmal eden yorumlayıcı sosyoloji ve Wittgenstein sonrası sosyal felsefenin her okulu tarafından gözden kaçırılıyor. Giddens, bireyi ihmal eden yapısalcılıkla, yapıyı ihmal eden yorumlayıcı sosyoloji ekollerini telif etmeye çalışmaktadır.
Giddens, sosyal dünyanın inşa edildiği tüm insan etkileşiminin “anlamların, normların ve gücün bir etkileşimini” içerdiğini savunmaktadır. Bu yüzden etkileşimin ortak bilgi ve inançlardan oluşan ortak bir zemin oluşturduğunu ifade etmektedir. Aktörlerin atıfta bulunabileceği sabit, dış, nesnel bir gerçeklik olmaktan ziyade, aktörler tarafından sürekli olarak müzakere edilir ve yeniden müzakere edilir. Gerçek, özneler arası olarak biteviye müzakere edilir.
Böylece Giddens’a göre, insan etkileşiminde sosyal yapılar üretilir ve yeniden üretilir, aynı zamanda etkileşimin ortaya çıktığı ve anlamlı görülebileceği zemine karşı kısıtlayıcı ve etkinleştirici bağlam olarak hizmet eder. Bunu yapının ikiliği olarak adlandırır: “Sosyal yapılar hem insan failliği tarafından inşa edilir, hem de bu inşa sürecinin aracı ve ortamıdır.“
Giddens’a göre; ‘İnsanî faillik alanı sınırlıdır. İnsanlar toplumu üretirler, ancak bu üretimi tarihsel olarak konumlanmış aktörler olarak ve kendi seçmedikleri koşullar altında gerçekleştirirler.’ Yaratıcı etkileşim sürecini anlamak için hermenötik bir yöntem (aslında bir çift hermenötik) önermektedir. Giddens’a göre, nomolojik sosyolojik analiz, sahne ortamının oyuncuların yaratıcı seçimlerini nasıl etkilediğine odaklanır. Bu iki sosyolojik metodolojinin amaçları ve hatta konuları çok farklıdır. Yaratıcı bir süreci anlamaya veya anlamlı kılmaya çalışmak, belirli faktörlerin Humean anlamda insan sosyal davranışını şekillendirme, etkileme, hatta neden olma yollarını tasvir etmeye çalışmaktan çok farklı bir girişimdir.
Gidden’in önerdiği yorumlayıcı sosyoloji ve hermenötik yöntemin sosyolojiye ve özellikle de din sosyolojisine potansiyel olarak çok önemli katkılarından biri, anlamın doğasına ve davranışla ilişkisine yönelik muamelesidir. Nomolojik sosyolojinin yıllardır tutumları, değerleri ve inançları insan davranışındaki nedensel faktörler olarak ele alışının başarılı olduğu söylenemez. Giddens, uygulamasında nedensellik duygusunu, Humean nedensellik anlayışından aracı nedensellik olarak adlandırdığı şeye, ‘ahlaki etkileşim düzenlerine’ kaydırır. Humean veya olay nedenselliği ideal olarak nedensel faktör ve sonuç arasında görece değişmez mekanik bağlantıları varsayar. Fail/aktör nedenselliğinde ise, neden ve sonuç arasındaki ilişki, bir failin bir eylem yolunu izleme kararının bir sonucudur; dış dünya, ancak bir dereceye kadar yaratıcılığa izin veren bir dünyadır. Etkileşimin ahlaki düzeni, bir aktörün bazı normatif öğelere başvurduğu ve diğerinin yanıt verdiği her etkileşimde müzakere edilir ve yeniden müzakere edilir.
İnançlar ve davranışlar arasındaki ilişkinin bütün sorunu, nomolojik bir perspektiften ziyade yorumlayıcı veya hermenötik bir perspektiften bakıldığında yeniden şekillenir. Örneğin, inançlar, tutumlar ve değerler ile davranış arasındaki ilişkinin mekanik olarak aktığı varsayılmaz. Aksine, kendi iç tutarlılık, kimlik ve çelişki kurallarını geliştiren kişiler ve gruplar tarafından yaratıcı bir şekilde ilişkilendirilirler. İnançlar, tutumlar ve değerler ile davranış arasındaki ilişki, olay nedenselliğinden çok faillik nedenselliğinin bir sonucu olarak görülmektedir. Deterministik mantıkla değil, yaratıcı etmenlerin davranışlarıyla ilgilidir.
Giddens’a göre sosyal düzenin üretimi ve yeniden üretimi, üyelerinin yetenekli bir performansıdır. Hem ürünün hem de üretim sürecinin analizi sosyolojinin asıl konusudur. Süreç ve ürün arasındaki etkileşimin analizi, analizin sonraki süreci ve ürünü iyi şekillendirebileceği ve değiştirebileceği bilinciyle yapılmalıdır. Faillik nedenselliği, insan davranışının incelenmesine uygun tek analiz kategorisidir.
Abdullah YARGI