Amerika Irak’ı işgal edip Bağdat şehrini yerle bir ettiğinde yıkılan sadece binalar değil, uzun yıllar boyunca varlığını devam ettiren bir medeniyet yıkılmıştı. Bağdat şehri uzun yıllardan bugüne gelmiş ve İslam medeniyetinin yaşandığı mümtaz şehirlerden biri olmuştur.
Bu işgal ile birlikte bu şehrin birçok tarihi yapısı harap edildi ve birçok tarihi eser başka ülkelere kaçırıldı. İşgal edilen bir şehir değil koskoca bir medeniyetti. Bu yüzden şehirler sadece binaların ve yapıların olduğu yerler değil bir çok kültürün yaşandığı ve tarih boyunca çeşitli insan topluluklarına kucak açan medeniyet sembolleridir. İşte bu yüzden tarih sadece savaşları anlatmaz.
Tarih önemli şehirleri ve buralarda hangi kültürlerin yaşadığını da anlatır. Özellikle biz Türkler için şehir çok ama çok önemlidir. Orta Asya bozkırlarında başlayan maceramız göçebe olarak başlasa da yerleşik hayata geçişimiz ve devlet kurmayı sağladığımız günden beri önemli şehirleri kendimize yurt edindik. Bu şehirlerde kendi kültürümüzü yansıtarak bugünlere geldik. Bu şehirleri yurt edinirken ekonomik ve coğrafi koşulları ön planda tuttuk.
Bunların yanında fetih politikasıyla hareket ederek birçok şehri kendimize tabi kıldık. Fakat bizler şehir kültürüne önem veren bir kültüre sahip olduğumuz için savaşlarla ve fetihlerle aldığımız şehirlerde yıkmak yakmak değil aksine aldığımız yerleri mamur etmek yoluna gittik. Hala dünyanın pek çok yerinde bizim eserlerimizin olduğu pek çok şehir var.
Şehir önemli olduğu için savaşla dahi alsak yakıp-yıkmak yani şehri ‘işgal etmek’ bizim anlayışımıza terstir. Bizler şehirleri güzelleştirme yoluna gittik ve tarih boyunca bunun gayretini verdik. Hatta şehirlerimize o kadar sahip çıktık ki onları farklı ve müstesna isimlerle andık.
Örneğin Konya şehri Darülmülk diye anılır. Yani baş şehir demek. Bu şehir Anadolu Selçuklu Devletine yıllarca başkentlik yaptığı için bu isimle anılmış. Yine Osmanlı Devleti’ne başkentlik yapmış önemli bir şehir olan Edirne, Darülkarar diye anılmıştır. Kıyamete kadar yaşanacak şehir anlamında. Yine Semerkant şehri Şehirlerin Şahı olarak anılmıştır.
Yine Kanuni zamanında fethedilen Belgrat şehri Darülcihad olarak anılmıştır. Burası Orta Avrupa fetihleri için üs olarak kullanılmıştır. Ayrıca bu isim İslam sınırları dışındaki ülkeler manasını taşımaktadır. Mesela Kayseri için Fetih kapısı ve Ankara şehri için de müstahkem denilmiştir. Bizler şehirleri inşa etmenin dışında onları böyle isimlerle anarak bu şehirlere verdiğimiz değeri göstermişizdir. Bu durum şehirlere verdiğimiz önemin inceliğini belirten bir bakış açısıdır.
Günümüz devletleri terörle mücadele ediyorum diyerek Orta Doğu’da şehirleri paramparça ederken bizler tarih boyunca şehirleri inşa ederek nasıl bir kültüre sahip olduğumuzu ve şehirlere verdiğimiz değeri herkese göstermiş bulunmaktayız.
Hala bizi barbar ve yağmacı gören Batı dünyası demokrasi götürmek bahanesiyle şehirleri harap ederken bizleri oryantalist bakış açılarıyla değerlendirmeye devam etmektedir. Oysa ki bizler sahip olduğumuz şehirleri koruyarak ve onlara sahip çıkarak tarihin akışında kimin aslında medeniyet inşa ettiğini bütün dünyaya kanıtladık.
Orta Çağ Avrupasında şehirler pislikten geçilmezken bizler şehirlerde temizlik kültürünü çoktan uyguluyorduk. İşte bu yüzden batılılar ne derse desin bizler köklü ve değerlerine sahip çıkan bir ecdadın torunlarıyız. Bizim ecdadımızın fikir dünyasında nasıl ki ‘insanı yaşat ki devlet yaşasın‘ anlayışı vardır. Aynısı şehirlerimiz için de caridir. Şehri yaşat ki insan yaşasın.
Şehir içinde yaşayan insanın evi ve yegane barınak noktasıdır. Onu yıkarsan insanı yıkmış olursun. Bugünün Türkiye’sinde beton fetişizmine kurban edilse de bizim için şehirler bir kültürün kök saldığı ve uzun yıllar devam ettiği yerler olmuştur… Şehirlere önemli isimler vermemiz, onları mamur kılmamız şehirlerimizin bizim için yerlerinin ne kadar değerli olduğunu gösteren en önemli ölçüttür. Yaşadığımız şehir bizim yuvamızdır…
Mesut BULDU