Sosyal medya meddahlığında ihtisas sahası açmış bulunan hadis inkarcılığı moda furyası, garip bir çelişkiyle ‘demode‘ argümanlarına sığınacak kadar acziyet içinde iken, bir de buna fanatiklikte sınır tanımayan obur müşterilerine iştah açıcı yeni trend ve kreasyon sunamama telaşı da eklemlenince müzmin bi sancı ile kıvranmakta şimdilerde…
Biz de bu; stokları tükenen malzeme mahrumu küçük esnaflara hayrımıza, yontup bükecekleri yeni materyaller sunalım dedik..
O yüzden oldu – bittiye getirdikleri, apar topar; mızıkçı çocuk paniğiyle üzerini toz toprakla örtmeye çalıştıkları defolu çakma ‘dahi’ tezlerini yüzlerine vuralım izninizle…
>> Deve idrarı hadisi nedir?
>> Ege bölgesinde idrarla tedavi
>> Deve idrarı uluslararası dergide
>> İbn-i Sina’da deve idrarıyla tedavi
>> Deve idrarı ile ilgili İngilizce bilimsel makalenin özet kısmının tercümesi
>> Tahsis/Daraltıcı Yorum
>> Fekal Mikrobiyota Transplantasyonu
Eğer siz de kilometrelerce uzaklıktaki yerlere kuantum dolanıklık teorisiyle ışınlanılabileceğini bilimsel içerikli kitaplarda okuduğunda ya da bi fizik profesöründen dinlediğinde çene hareketlerini ağır çekime ala ala: “Vaaayyy be!..Bilim nereye uçuyor böyle…” diyen ancak bir siyer kitabında peygamber aleyhisselamın mucizelerini okuduğunda ise “Hiç olur mu; böyle hurafeler, anca üfürükçü kadın hezeyanlarında ya da mitolojik senaryolarda bulunur… Biraz realist olun yahu!..” diye nutuk çekenlerdenseniz; rica edeceğim, siz iki kere okuyun bu yazıyı… Zira amentünüz olan bilimin mührüyle “cicili bicili” tasdik damgası bile almış klinik bir hadiseden bahsedeceğim size.
Yoo, bahsedeceğim konu öyle baş döndürücü süratteki Hollywood aksiyonları kadar heyecan verici değil, Uzak Doğu’nun mistik ve gnostik kokulu gelenek esintilerinden deneyimlemediğiniz ilginçlikte olanlarından hiç değil, maalesef…
Bu, eğer arkadaş listenizde Amerika’yı yeniden keşfetmek heveslisi paşa Kristof Kolombcuklar varsa ve eğer siz onlardan sadece bir doz almışsanız, duymuş olma ihtimalinizin tavan yaptığı bir facebook rivayeti: Deve idrarı hadisi.
Deve idrarı hadisi nedir?
Ben size özet geçiyorum şimdi: Buhari’de geçen rivayetler o kadar ucubece, o derece saçmaymış ki peygambere iftira atmaktan utanmayan uydurukçu (!) Buhari, peygamberin ağzından mü’minlere deve idrarı içmeyi emrettirecek kadar ileri gitmiş. Çöl Araplarının bedevi ve hadari ilkelliklerini, görgüsüzlüklerini bize İslam diye yutturmaya çalışan din pazarlamacalarına aldanan safdillerse 14 asır boyunca bizim kahraman reformist pehlivanlarımızı beklemişler, artık 1400 senelik aldanış can çekişiyormuş; bu beyinlerinden zeka fışkıran modernist yeni yetme Mehdi’lerimiz sayesinde…
Onlar Mehdicilik oynayadursun;biz işin hakikatine inelim:
Birincisi, Rasulullah tüm mü’minlere deve idrarı içmeyi emretmemiştir, içtikleri takdirde sevap kazanacakları hezeyenına hiç girmiyorum bile. Medine’ye gelip hastalanmış olan bir heyete deve idrarıyla birlikte sütünü içmeyi tavsiye etmiştir. Hastalanmış kısmını büyük harflerle yazmış olmalıydım belki. Çünkü herkese değil hasta olan bir heyete tavsiyesi bu. Hastalığın tedavisinde kullanılan drogların analizinin bundan 14 asır önce uçsuz bucaksız çöl kumları üzerinde inşa edilmiş farmakokinetik, botanik, zoolojik AR-GE çalışmalarının yapıldığı laboratuvarlarda yapıldığını düşünemeyeceğimize göre, ilaç etken maddesini ekstre edebilmek için en ilkel yöntemlerin bile tababet olarak adlandırıldığı bir dönemde tedavi için tek yolun bitkisel ve hayvansal drogların (ilaç hammaddeleri) doğrudan tüketimi olduğunu dile getirmeye gerek bile yoktur sanırım.
İdrar bileşenleri deyince zihninizdeki kötü ve tiksindirici çağrışımları canlandırır gibiyim. Fakat bir düşünün önce; Fanconi sendromunun ya da Wilson hastalığı gibi pek çok rahatsızlığın, karaciğer fonksiyon bozukluklarının Blood Urea Nitrogen (BUN) derişimini düşürdüğü kimselerde, çölde 1400 sene önce yaşamış bedevilerde, BUN seviyesini nasıl artıracaksınız? Bu kimselerde ortaya çıkan halsizlik, yürüyememe, konuşamama, titreyiş, şişiklik,ödem oluşumu.. Gibi onlarca problemi nasıl gidereceksiniz? Eksikliğin eşik bir değerin altına düştüğü durumlarda baş gösteren ölüm riskini nereye koyacaksınız? Hele ki bu semptomların çok ağır seyrettiği vakalarda hastaya git hayvan karaciğeri, fasülye, balık ye; aylar, yıllar sonra iyileşecek bir metabolizman kalırsa belki iyileşirsin mi diyeceksiniz? Ayrıca karaciğer fonksiyon bozukluğu olan kimseler istediği kadar gıda takviyesi alırsa alsın; yine de işlevini kaybetmiş karaciğer, aldığınız pirimidinleri üreye ve kan üre azotuna çeviremez. Yani pirimidin içerikli besinleri alması da kişiyi kurtarmaz. Elbette üre azotunu UUN’den temin edeceksiniz; yani üriner urea nitrogenden. Şimdiki gibi droglardan etken madde özütleyip ilaç terkibi yapamayacağınıza göre bunu deve idrarından temin edeceksiniz o mahrumiyet çağında.
İnsan idrarının niçin tercih edilmediğine gelince: İnsan dışı varlıklarda karaciğer tarafından salgılanan hepatik ürikaz adlı özel bir enzim ile allantoin isminde suda çözünen zararsız bir maddeye dönüştürülür ve idrarlarıyla atılır.Yani deve idrarı insanınkinden çok çok daha az toksiktir ki hadiste peygamber aleyhisselamın deve idrarını zaruretten tavsiye ettiği heyetin istiska hastalığına tutulduğu yazıyor. Yani vücutta özellikle karında su birikimi, ödem oluşumu hastalığı. Bu semptomlarla belirginleşen hastalıklar karaciğer fonksiyon bozukluğunun neticesidir.Ve bu lobül işlevsizliği BUN üretimini tamamıyla durdurur. BUN ise Ölüme kadar uzanan sancılı bir süreci başlatmış olur yani organizma. Bu adamlar ‘Iyy, idrarlı süt mü; iğrenç… Biz ağrı sancıdan kıvrana kıvrana, vücudumuzdan irin aka aka ölmeyi tercih ederiz, idrarla sütü karıştırıp içmektense..‘ mi diyeceklerdi? Sizce hayat süte karıştırılarak toksisitesi seyreltilmiş, tat ve koku tiksindiriciliği sütle karışımı sebebiyle asgariye indirilmiş bir sıvıyı içmeye değiştirilecek kadar ucuz mu? Zührevi hastalıklardan kemik iliği rahatsızlıklarına kadar tüm fizyolojiyi etkileyen bir bileşeni yani Blood Urea Nitrogen’i yabana atmayın demek için değildi tüm bu satırları dizgelemem; idrar bileşenlerinden klinik tedavi edici fonksiyonu bulunan, yalnızca birini örnek verdim ki reelde kötü çağrışımları, tiksindirici tat ve kokuları bulunduğu halde klinik fayda adına tercih edilen ilaçlarla mukayese edesiniz.
Bugün içine çilek, portakal aroması katılmış şurupların bile tadı iğrençken, hepimizin hayatımızda en az bir kere iç bulandırıcı acılıkta ve tiksindirici kokudaki şuruplardan tadıp yüzümüzün tüm hatlarını buruşturmuşluğu varken, kalkıp da dünyanın tepsi şeklinde olduğuna inanacak kadar bilimsel ve teknik mahrumiyet çağının kör noktalarından birinde, yani Peygamber aleyhisselamın yaşadığı 7. asırda insanların tat ve koku, çağrışım iğrençliği olan bir sıvıyı; idrarı içmeme lükslerinin olabileceğinden bahsetmeyin.
Ege bölgesinde idrarla tedavi
İyileşmek için her türlü pis kokulu şurupları kendi irademizle tıpış tıpış içen bizler, içtiğimiz şurupların terkibi kadar kimyasal dolu idrarın kötü ve iğrenç çağrışımlarının başka alternatif bir tedavisi olmayan hastalığın pençesinde kıvranmaktan daha korkunç olduğunu söyleyemeyiz. Kaldı ki bugün bile Ege’nin köylerinde arı sokması gibi basit ve tedavisi çok kolay bir hastalığın olası risklerinden korunmak için ilaç yokluğunda amonyak içerdiği için idrarla tedavi edildiğini biliyoruz.
Bugün; 21.asırda, uzay çağında, teknolojik gelişmelerin şahikalarında gezinirken, her eczanede amonyak bulmak manavda domates bulmak kadar kolayken, acil müdahale için arının soktuğu bölgeye idrar yapılmak suretiyle amonyak ihtiyacının karşılandığı bir sır değil.
Niçin bu hadis inkarcılığının çığırtkanlığını yapan, boğazlarını yırtarcasına yaygarayı basan zevat, Türkiye’nin “çağdaş ve muasır medeniyet çizgisine” en yakın bölgesi olan Batının köylerindeki bu tradisyonel (geleneksel) tıp uzantısı uygulamanın kritiğini yapma cesareti gösteremiyorlar dersiniz? Çünkü bu pazardan onların hadis inkarcılığına malzeme çıkmaz da, ondan. Yoksa herkes bilir ki çarenin, alternatif çözümlerin bulunmadığı şartlarda olağanın ve normalize yöntemlerin dışına çıkılabilir. Kaldı ki 1 değil, 2 değil, 3 değil… Tam 14 asır öncesinin mahrumiyetini düşünün. Tarihi vakalar mercek altına alınırken 21.asrın gözlüğünü çıkarmazsanız sadece barbarlık, sadece ilkellik, sadece vahşet çarpar gözünüze, 7.asrın vakasını irdeleyecekseniz bir zahmet 7. asrın aparatlarıyla analiz yapacaksınız. 7.asrın çorak ve yoksun toprağında yetişen noksan yöntemleri, 21.asrın münbit ve verimli arazisine ekerseniz sararıp solar, elinizde kalır. Yok eğer tarihi verileri illa da 21.asrın alfabesiyle okuyacağım, 7. asrın alfabesini tanımıyorum derseniz A yazan metni B okursunuz.

Deve idrarının bazı hastalıkların tedavisinde kullanıldığı uluslararası bir dergi olan Journal of Ethno-Pharmacology isimli dergide de geçmekte.
Deve idrarı uluslararası dergide
Bitmedi; deve idrarı yalnızca Buhari’de geçmiyor, bu meselenin üzerine bunca bedevilik, ilkellik etiketi yapıştırıldıktan sonra nerede geçtiğini öyle kolay tahmin edemezsiniz, zorlamayın. Ulusal Akademik Ağ ve Bilgi Merkezi (Ulakbim) indeksine göre bilimsel kudreti en ileri seviye kategorisinde yani A kategorisinde olan bir dergide: “Journal of Ethnopharmacology” dergisinde. Yani kenar kıyı köşe dergisi ya da gazete müsveddesinde değil, Ulusal ve Uluslararası düzeyde bilimsel yetkinliğini tescillemiş akademik bir dergide. Ayrıca Müslüman bilim adamlarının çalışmalarından oluşmayan; ideolojik fanatikliğin tesirinde kalmış olamayacak bir heyetin edite, redakte ettiği bir dergide…
Deve idrarının Hepa-c1c7 türü kanserlerini kaynak organizma dışı kullanımda tedavi edici etki gösterdiği ve sitokrom – p450-1a1 enziminin sentezini inhibe ettiği yazıyor, derginin 2011’de çıkan nüshasında. Bu sitokrom p450-1a1 enzimi kanser oluşturucu etkisiyle biliniyor zaten. Kanser oluşturucu molekülü diskalifiye ediyor, kanser tahribatını da restore ediyor.
Bu 21.asrın dahi kronik bir çözüm sunamadığı ontolojik vakalara dair kısmi çözüm önerisine 1400 sene öncesinde dillendirilmiş bir hadiste değil de mesela Galen’in vatanı antik Yunan’da ya da alternatif tıp diyarı Hint coğrafyasında belki de yeni kıta yerlilerinde rastlanılmış olsaydı neler olurdu dersiniz? Ben söyleyeyim: Tıp, eczacılık ve diğer Sağlık Bilimleri fakültelerinde tümör lezyonları ya da metastaz konularında tedavi seçeneklerinin tarihi gelişim süreci işlenirken slaytların ilk sayfalarında Hint, Yunan tababetinin ya da Avrupa yerlilerinin alternatif tıp mucizelerinin ballandıra ballandıra anlatıldığı sunum göze çarpacaktı… Fakat iş hadis literatürü fobisine takılınca iki tip tepki anomalisi gözlemleniyor: ya bilmezden gelmek ya da müfredata ur gibi tasallut etmiş İslamofobi güdümlü saldırı refleksi.
DEVE İDRARI İLE İLGİLİ BİLİMSEL MAKALEYİ (İNGİLİZCE) İNDİRMEK İÇİN TIKLAYIN!
İbn-i Sina’da deve idrarıyla tedavi
Batı’daki adı Avicenna olan İbni Sina deyince göğsümüz bir ayrı kabarır değil mi? Hatta modernist kesimlerin bile bi dertleri yoktur bu dahi tıpçıyla. Peki Avrupa’ da ve Asya’da asırlarca ders kitabı olarak okutulan “el-Kanun” da ne geçiyor biliyor musunuz : “Deve idrarıyla tedavi“.
Ayrıca herkes bilir ki netice alınamayan alternatif tıp tedavileri en geç bir iki asır sonra tarihin sayfalarına gömülür, yaşamları uzun olmaz. Ama bedevi, hadari Arapların bu deve idrarı tedavisini peygamber aleyhisselamdan binlerce yıl öncesinde bile tercih ettiklerini biliyoruz. Tradisyonel (geleneksel) tıp gücünü pozitif farmakovijilanstan alır; yani olumlu klinik geri dönüt. Bu şekilde bir tedavi neticesiz olmuş olsa binlerce yıl niçin halkın tercihi olsun? Herhalde idrar içme fantazisi yüzünden değil!
Bununla birlikte o dönemin mahrumiyet vahasından çıkmış bulunmaktayız bu asırda. Artık UUN, sitokrom p450-1a1 sentezini inhibe eden enzim ve diğer idrar bileşenlerini laboratuvarların in-vitro ortamlarında ekstrakte edebiliyoruz, sentezleyebiliyoruz. Bu yüzden alternatif çözüm olanakları varken kalkıp da zorunlu bir tedavi tercihi olan deve idrarı içme teşebbüsünde bulunmak ancak belahet ve cehalettir. Kimse “Hadi deve idrarının klinik faydalarından yararlanalım” diyerek kalkıp idrar içecek kadar ucube olmamalı bu asırda, çünkü tekrar tekrar belirtiyorum: O dönemin yoksunluk şartlarında değiliz şimdi, artık tedavi edici molekülleri başka tıbbi kanallardan elde edebiliyoruz. Benim sözüm 14 asır önceki alternatif tıbbi yöntemleri 21.asrın şımarık, ekabir ve asırlar arası başkalaşımı göremeyecek kadar kör yaklaşımıyla, rahat, yumuşak koltuğunun gevşeticiliğine gömülerek, zihninde bilim adına yalnızca ortaokulda gördüğü Fen Bilgisi dersinin “Maddenin tanecikli yapıda olduğu” bilgi kırıntısı olduğu halde uluslararası arenada bilimsellik bulvarında at koşturan akademik camiların kabul ettiği tradisyonel tıbbın orasını burasını karalamaya çalışanlara…
Tahsis/Daraltıcı Yorum
İslam fıkıh terminolojisinde “tahsis” adı verilen bir ıstılah vardır. Günümüze uyarlanmış haliyle “daraltıcı yorum“. Aslında genel/tümel/olağan için yasaklanmış bir olgunun özel/tikel/olağanüstü için, yani istisna durumlarda izinli olabileceğine ilişkin bir kavramdır ya da bu önermenin simetrik karşılığı da olasıdır: Genel için ruhsatlı/izinli nitelikteki bir hüküm özel durumlar ve kişiler için men’ edilmiş olabilir.
Bu tahsis terimi, en kavi şer’i delil dayanağını Bakara Suresi 173.ayette bulur. Bu ayette olağan ve normalize şartlarda haram kılınan domuz etinin zaruret halinde, yani olağan, sıradan olmayan hal ve şartlarda zorunluluk eşik değerini aşmamak kaydıyla helal-caiz kılındığına atıf vardır. Kur’an-ı Kerim’in ahkamının kendisinde somutlaştığı; muşahhas Kur’an Rasulullah da, bu deve idrarı hadisi özelinde çağlar üstü bir mesaj vermekte ve normalde içilmesi kerih görülen deve idrarının olağanın dışındaki hastalık ve mahrumiyet şartlarında cevazına yol açmaktadır.
Fekal Mikrobiyota Transplantasyonu
Rasulullah sağlık problemleri olmayan Medine halkına deve idrarı tavsiyesinde bulunmamıştır, Medine’ye gelip hastalanmış bir heyete o günün tıbbi donanım, ekipman, materyal, kümülatif sıhhi bilgi sığlığı standartlarında alternatifi olmayan bir tradisyonel tıp tedavisini önermiştir.
Bugün; yani insanoğlunun neredeyse ölümden başka her türlü kronik rahatsızlığa çare buluşuna ramak kaldığı bir devrin arefesinde, baş döndürücü fenni gelişmeler kuşağında biz bile ‘Fekal Mikrobiyota Transplantasyonu‘ gerçekleştiriyoruz. Yani özür diliyorum; folklorik tabirle “dışkı nakli“.
21.asırda bile insanlık, dışkı içerisindeki geniş spektrumlu bakterilerin katalize ettiği reaksiyonlara muhtaçken siz dünyanın öküzün boynunda durduğu şayiasına inanacak kadar bilimsellikten fersah fersah uzakta olan bir çağda, Rasulullah’ın gelen hasta heyet için keçi kılından yapılmış çadırların içine kalitatif analiz yapan bir biyokimya ar-ge laboratuvarı kurup idrardan UUN (Uriner Urea Nitrogen) yapmasını mı bekliyordunuz?
Bugün burundan mideye, mideden de ince bağırsağa uzatılan bir boru ile dışkı (gaita) nakli yani Fekal Mikrobiyota Transplantasyonu yapılıyor. Burnunuzun ve midenizin içinden dışkı geçiriyorlar yani. Şimdiye kadar 1400 sene öncesinin teknik imkansızlığı içinde ölmemek için deve idrarı içmeye mecbur kalan Ortaçağlıları eleştiren bizim uzay ve teknoloji çağı mealistleri dışkının idrardan daha az iğrenç olduğunu mu düşünüyorlar? Dışkı 21. asrı bile kendisine mecbur ediyorsa, zaruret durumunda idrar taa 7.asrı niye kendisine mecbur etmesin? İpe un sermeyi bırakın da, önce koruyucu-önleyici hekimlik tedavi seçenekleri arasında deve idrarı terapisini tavsiye eden tıbbın babası; bugünkü tıpçıların deontoloji ve meslek ahlakı vizyonlu yeminlerine ismini veren Hipokrat’ı eleştirin.
Batıda Avicenna ismiyle meşhur olmuş İbn-i Sina’nın asırlarca tüm dünyada ders kitabı olarak okutulan “el-Kanun” kitabında deve idrarı bileşenlerinin tedavi edici etki gösterdiği hastalıklar için idrarı önermesini eleştirin. Fakat modernist üstadlarınız gözünde puan kaybedersiniz o zaman değil mi; Hipokrat dönemi tıbbi imkanları kısıtlıydı dersiniz, değil mi.. Peki Peygamber aleyhisselamın yaşadığı 7.asırda rekombinant DNA teknolojisi filan mı keşfedilmişti ki, Hipokratı hedef tahtasına oturtmayan sizler, Rasulullah’ın hayatı boyunca tek bir defa tek bir heyete, tek bir hastalığa zorunluluk güdümlü olarak önerdiği geleneksel tıb kanallarını eleştiri haysiyetini paspas yapacak bi yılışıklıkla ağzınızda geveliyorsunuz!
Bir doktor ağır travmalı kronik bir klinik vakaya kuvvetli hipnosedatif etkili narkotik analjezik verdi diye, doktorun tüm vakalarda ağır etkili bu ilaçlardan verdiğini, vereceğini iddia etmek kadar gülünç ve bir o kadar da kasıtlı bir iddia: “İdrar içmenin sünnet olduğu” iddiası, doktorun analjezikleri sadece özel bir hastaya ve hastalığa uygulamış olması, anesteziyi genele uygulanan bir metod yapmayacağı gibi, Rasulullah’ın tek bir heyete tıbbi çaresizlik durumunda idrarı tavsiye etmesi, onu Rasulullahın sünneti yapmaz.
Journal of Ethno-Pharmacology dergisinde yayımlanan deve idrarı ile ilgili bilimsel makalenin özet kısmının tercümesi
Çalışmanın özeti: Deve idrarı, Hepa 1c1c7 hücre dizisinde AhR bağımlı bir mekanizma yoluyla sitokrom P450 1a1 gen ekspresyonunu inhibe eder.
Çalışmanın Amacı: Deve idrarı içmek birçok kanser vakasının tedavisinde geleneksel olarak kullanılmakta fakat mekanizması hala net olarak bilinmemekte. Bu yüzden 3 farklı deve (bakire, emziren ve hamile) idrarı farede hepatoma (karaciğer kanseri) Hepa 1c1c7 hücre dizisindeki (karaciğer kanserine neden olduğu bilinen hücre dizisi) Cyp1a1’i (sitokrom p450 enzimlerinin en önemli bileşenlerinden biri, çevresel kanserojenlere sürekli maruz kalmak, ekstrahepatik dokulardaki CYP1A1 ekspresyon seviyesini, aril hidrokarbon reseptörü (AhR) vasıtasıyla arttırmaktadır. Bir çok kanser oluşum mekanizmasında rol oynamaktadır) module etmek için incelendi.
Materyal ve Metod: 3 farklı deve idrarı inek idrarıyla PCR kullanılarak karşılaştırdı.
Sonuç: Deve idrarlarının tümü Cyp1a1İn TCDD tarafından ekspresyonunu inhibe etti. (TCDD: 2, 3, 7, 8-tetrachlorodibenzo-p-dioxin: Cyp1a1’i en güçlü indükleyen ve karsinojen olduğu bilinen kimyasal). Önemli olarak; bakire deve idrarı Cyp1a1 ekspresyonunu engellemekte en yüksek aktiviteyi gösterdi, onu emziren deve idrarı izledi. Bu çalışma deve idrarının TCDD’nin neden olduğu toksik etkileri engellediğinin ilk kanıtıdır. Bu etki Ctp1a1 ekspresyonunun Ahr bağımlı bir mekanizmayla hem transkripsiyonel hem posttranskripsiyonel seviyelerde inhibe edilmesiyle oluşur.
The Growth Inhibitory Potential and Antimetastatic Effect of Camel Urine on Breast Cancer
Cells In Vitro and In Vivo.Romli F., Abu N., Khorshid FA., Syed Najmuddin SU., Keong YS., Mohamad NE., Hamid M., Alitheen
NB., Nik Abd Rahman NM.Çalışmanın özeti: Deve idrarının meme kanseri hücreleri üzerinde in vivo ve invitro büyüme önleyici ve antimetastatik etkisi. Kulağa pek hoş gelmese de deve idrarı uzun yıllardır Orta Doğu’da ateş, soğuk algınlığı hatta kanser gibi pek çok hastalığı tedavi edeceğine inanarak tüketilmekte. Genelde birkaç damla deve idrarı sütle karıştırılarak veya direkt olarak tüketiliyor. Bu çalışma, deve idrarının 4T1 kanser hücre dizisindeki in vitro ve in vivo büyüme potansiyelini ve metastatik kabiliyetini inhibe etme etkilerini incelemeyi amaçlıyor. MTT sonuçlarına göre deve idrarının 4T1 hücre dizisine karşı hücre öldürücü etkisi olduğu ve bunun doz bağımlı olduğu saptandı. Deve idrarının potansiyelini tam olarak anlaşılması için, in vivo çalışmada, 4T1 hücreli aşılanmış farelere, 2 farklı dozda deve idrarı uygulandı. Çalışma sonucunda her iki grupta da kontrol grubuna göre tümör boyutunda küçülme olduğu gözlemlendi. Bunlara ek çeşitli analizlerle de deve idrarının in vivo ortamda 4T1 hücre dizisine karşı metastazı engelleyici etkisi saptandı. Özet olarak deve idrarının antikanser etkisi farklı çalışmalarda da savunulmuştur. in vivo çalışmada daha yoğun deve idrarının kullanılması daha iyi sonuçlar vermiştir. Bu proje, deve idrarının T41 hücre dizisindeki büyümeyi ve metastazı inhibe etmek için kullandığı mekanizmaları ortaya koymuştur.
Hüseyin Asudegi
Güncelleme tarihi: 25.07.2017
Hocam elinize sağlık harika bir yazı olmuş. Hadis inkarcılarının gözlerine sokmak lazım bu yazıyı. Tekrar tebrik ediyorum….
Teşekkür ederim kardeşim,onların kinetik işleyen gözleri olsaydı, bu hakikatler nazarlarına aşina olurdu, fakat bu tarz pasajları tereddüt içre olanlara ulaştırmak elzem gerçekten de..
güzel bir yazı olmuş hocam.peki benim başka bir sorum var. hzpeygamberin hadis kaynaklarında bazı insanları yaktırdığına yönelik hadisi şerifler var. bunlarda benim kafamı kurcalıyor açıkçası.bunun tevili ya da açıklaması nedir biliyomusunuz??
Peygamber aleyhisselamın herhangi birini yaktırdığına dair hiç bir hadise rastlamadım, siz bu iddianın kaynağını belirtirseniz inceleme fırsatı bulabiliriz.
“Ateşle cezalandırmak, ateşin yaratıcısından başka hiçbir kimse için uygun değildir,” buyuran (Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 10/229-230.) bir peygamberden böyle bir davranışın sudur edeceğini sanmıyorum, fakat siz yine de bu iddia ile insanların zihinlerini bulandıranların referans aldığı kaynağı yazabilir misiniz buraya..
Deve idrarı hadisi üzerinden hadis inkarcılığını ayyuka çıkaranların mı kulakları çınlasın, enfes bir yazı olmuş.
Nokta!
Birinci Nokta: Velâyet yolları içinde en güzeli, en müstakimi, en parlağı, en zengini, Sünnet-i Seniyyeye ittibâdır. Yani, a’mÂl ve harekâtında Sünnet-i Seniyyeyi düşünüp ona tâbi olmak ve taklit etmek ve muamelât ve ef’Âlinde ahkâm-ı şer’iyeyi düşünüp rehber ittihaz etmektir.
İşte bu ittibâ ve iktida vasıtasıyla, âdi ahvÂli ve örfî muameleleri ve fıtrî hareketleri ibadet şekline girmekle beraber, herbir ameli, sünneti ve şer’i o ittibâ noktasında düşündürmekle, bir tahattur-u hükm-ü şer’î veriyor. O tahattur ise, Sahib-i Şeriati düşündürüyor. O düşünmek ise, Cenâb-ı Hakkı hatıra getiriyor. O hatıra, bir nevi huzur veriyor. O hÂlde, mütemadiyen ömür dakikaları huzur içinde bir ibadet hükmüne getirilebilir.
İşte bu cadde-i kübrâ, velâyet-i kübrâ olan ehl-i veraset-i nübüvvet olan Sahabe ve Selef-i SÂlihînin caddesidir. Risale i Nur.
Çok doğru bir yazı.
Nokta yıl koymak…
Dini öğrenmede meal okumayı yeterli görenler önce mealist, sonra deist, sonra da ateist olurlar.
Aynen öyle abi.
İlk öncelikle böyle bir yazıyı kaleme alıp bilgi verdiğiniz için teşekkürler. Bahsetmiş olduğunuz ege örneği muhteşemdi bide mide bulandırıcı ilaçlar tespitler muhteşem emeğinize kaleminize sağlık
okunası
Yazı harika yazanlardan Allah razı olsun. Hadis düşmanlarının biz aklımıza uymayan hadislere inanmayız derler bu yazıda tam onların İdrarın Bilimsel 🙂 açıklaması da yapılmış artık akılları alır !
.
Çok güzel bir yazı olmuş.
Allah (azze ve celle) muvaffak eylesin, kaleminizi te’sirli kılsın.
Maşaallah
Elinize saglik mevlam yardumciniz olsun
Esselemualeykum öncelikle geceniz hayr olsun Allah rahatlık versin sağlık sıhhat afiyet versin cemian öncelikle bu müstekbirler hadis inkarcıları patlasalarda çatlasalarda rabbimizin dediği olacak tabiki peygamber sav bize neyi nehy etmiş ise biz onu yapıcaz neyide yasaklamışsa ondan uzak Durucaz bu beyinleri küçülmüş bazı alim geçinen müslüman kılıklı adamlar var bu deve idrarı hakkında da bir peygamber sav bunda birşey olup için dediğine göre boşuna söylememiştir bu yapılır birde neyin neye şifa olduğunu araştırınca öğrenirsin böyle hadis inkarcı aklı küçük insanları beyinleri hasar görmüş insanları fazla irdelememek lazım ve böyle derken bu hadis inkarcılarının ne olduğunu meydana çıkarmama anlamına gelmez bunlar saten Allah azze celle kendi ağızlarıyla rezil ediyor ve bu ahmaklar onun bile farkında değiller sayın arkadaşlar kafanıza takmayın saten yeterince rezil kepaze oluyorlar biz ilmimizi ilerletip böyle şuncu bunculara cevap verip ağzına gem vurmamız lazım ilminizi geliştirin ille de İlim İlim Allah mufaza İlim İlim dersin İlim öğrenmek istersin Allah mufaza neuzubillah cehennemin dibini boylarız rabbim yakını taşlar ve insanlar olan cehennem ateşinden bizleri korusun vesselam birde peygamberimiz sav in bir hadisi Şerif’i ni siz değerli arkadaşlarımla paylaşmak istiyorum kim benim sözümün üstüne yalan söz isnad ederse ateşteki oturma yerine hazırlansın diyor Hz peygamberiz sav bu hadis inkarcılarına yeter de artarda güzel kardeşlerim Allah’ın rahmeti ve bereketi üzerinize vesselam
İlmide doğru yerden almak lazım yoksa ayağımız kayar cehennemi boylarız sinirden yazamadım bu hadis inkarcı ahmaklara ayette ne diyor yüce Allah cc bir ayette şöyle buyuruyor estaiuzubillah bizim sözümüzün üstüne farklı bir söz söyleseydi biz onun şah damarını söker alırdık diyor peygamberşmiz sav den yana Allah azze celle hepiniz biliyorsunuz dur bu ayeti inşeallah yerim dar daha birçok şey var yazacak güzel arkadaşlar sonra görüşmek üzere vesselam
Allah oryantalistlerin yolunu kurutsun
Allah razı olsun çok sağolun. Gayet güzel bir yazı olmuş. Benzer bir hadisin “Sineğin bir kanadında şifa, bir kanadında zehir var” hadisinin bilimsel deneyi için :
https://sorularlaislamiyet.com/sineg-bir-kanadinda-zehir-diger-kanadinda-panzehir-olduguna-dair-hadis-var-midir-yorumu-nasildir-0
Mükemmel bir izah hocam Allah razı olsun
Allah-u Teala ilminizi arttirsin
Hüseyin bey çok güzel açıklayıcı ve doyurucu bir yazı olmuş, elinize, emeğinize ve gönlünüze sağlık. elimden geldiğince yazınızı paylaşmaya ve bu güzel yazıyı yeterince kişiye ulaştırmaya çalışacağım ALLAH’a emanet olun.
Evet,mümkün oldukça daha fazla hedef kitleye ulaşmasına gayret edin lütfen.Peygamber aleyhisselamdan bizlere tevarüs etmiş muazzam bir literatürü töhmet altında bırakmak isteyenlere karşı çok kıymetli bir hizmet etmiş olursunuz.
Yazı burada Hüseyin Asudegi’ye ait fakat başka sitelerde Osman Coşar ismiyle ve de bazı farklılıklarla yayınlanmış. Yazının aslı hangisi acaba? Yoksa iki isim de aynı kişi mi oluyor? Dilerseniz linkleri paylaşabilirim.
Hüseyin Asudegi benim müstear olarak kullandığım, nüfusta gerçekliği olmayan bir isim. Başlarda Osman Coşar adına yayınladık yazıyı, fakat daha sonra bu müstear ismi kullanmaya başladım. Bahsettiğiniz siteye yazıyı veren de benim. Tekrar değiştirme lüzumu görmedik. Ve zaten pek çok site yazıyı alıntıladığı için hepsini kontrol ve tashih etme imkanını da bulamadık.
Peki Allah razı olsun. Yazınızdan istifade ettik.
Rızasını hepimize teşmil eylesin.
Bilimsel temeli yok diyenlerin gözüne sokmak lazım bu yazıyı
Allah razı olsun
Bu bahsettiğinize dair hiç bir bilimsel verinin olmaması gerçeklerin içini boşaltıp sunmadığınızı nasıl anlayabiliriz? Yeryüzünde 8 milyar insan olması ve bunun 1.5-2 milyarı müslüman olmasına rağmen hala kanserden ölen o kadar kişide neden denenmiyor? Deve sidiği içenlerin hiç birinde bir değişiklik olmamasını neye bağlıyorsunuz?
Deve idrarı bileşimindeki Sitokrom p450-1a1 sentezini inhibe eden droglar kullanılıyor zaten,kullanılmadığını nereden çıkardınız? 21.yüzyılda Deve idrarından izole edilmeye ihtiyaç bırakmayacak ekstraksiyon yöntemleri var zaten, neden 7.asrın tradisyonel tıb yöntemlerine ihtiyaç duyulsun? Ama ortaçağda, çöl kumları arasındaki keçi kılından yapılmış çadırlar içinde HPLC makineleri gibi modern ekipmanları bulunan laboratuvar mı vardı da peygamber aleyhisselam Ar-ge çalışmaları yapmadı? Ortaçağda sitokrom p450-1a1 sentezini inhibe eden bileşiği nereden izole edeceksiniz? Pubmed ve Science Citation Index gibi international medikal veritabanları bilimsel değil derken espri yapmaya çalıştınız herhalde. Ama zavallı bir girişim olmuş. Sanırım SCI bilimsel değil ama sizin bu ispatsız yorumunuz bilimsel? Evet siz buyrun SCI bilimsel değilse, Pubmed bilimsel değilse dünyada bunların üstünde otorite kurabilmiş bir tane bilimsel veritabanı gösterin? Yoksa siz de diğer tipik türevleriniz gibi bilimsel değil gibi acınası bir komedi ortaya atarak, klişe sloganik ezberlerinizi tekrar ederek, iddianızı yerlerde pejmürde süründürüp öksüz yetim mi bırakacaksınız?
Ben bir şeyi iddia etmedim ki ispat sunayım? Heralde argüman ne demek onu da bilmiyorsunuz. Söylediğiniz kelimelerin anlamını bilmeden bilimsel terim öğrenince bilimsel veri olmuyor o. laboratuvar deneği olduğunu gösteren hiç bir bilimsel veri göstermeden yazınca ispatlamış olmuyorsunuz. İddia ettiğiniz dergiye baktım ancak sizin bahsettiğiniz hiç bir şey yok varsa siz gösterin kaynağı görelim. Sözde ispatlar olsaydı herkes haklı çıkardı. Ayrıca söylediğim şeylerin aksini ispat edecek bir şey söyleyemeyip konuyu değiştirmeniz ne kadar haklı olduğumu gösteriyor. Kaynaklarınızı ve bilimsel verilerinizin somut örneklerini bekliyorum.
“Hiçbir bilimsel verinin olmadığı” söylemi bir iddia değil midir? İddia değilse ne? Ayrıca ben Journal of Ethnopharmacology dergisinin ilgili Pubmed makalesinin linkini attım yazıya. Siz linke baktınız ve sitokrom p450-1a1 sentezini inhibe eden bileşen içerdiğini söylemediğini gördünüz öyle mi? O zaman o linkte ne yazıyor? Buraya o linkte ne yazdığını yazın ki az önce düştüğünüz durumdan daha vahamet arz eden bilmezlik cesaretiniz teşhir olsun, herkes de hem linke tıklasın ve gerçekten sitokrom p450-1a1 sentezini inhibe eden bileşenden bahsettiğini görsün hem de “O linkte böyle birşeyin yazmadığı” şeklindeki iddianızla ne duruma düştüğünüzü müşahede etsin. Kim kstnfksuz, ispatsız konuşuyormuş aşikar olsun. Buyrun attığım Journal of Ethnopharmacology dergisinin ilgili Pubmed makalesinde neyden bahsediyor?
Ek olarak da sizin gibi deve sidiğinin yararlı olduğunu iddia eden kişinin içmesi istenildiğin de neden içmiyorsunuz bu kadar şifalıysa? Örnek olarak şu linke bakın; http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/786098/_Deve_sidigi_sifadir__diyen_ilahiyatciya_bir_kavanoz_deve_sidigi_sundu__O_zaman_icin.html
Neden içelim sitokrom p450-1a1 sentezini inhibe eden bileşen bugün 21.asırda gelişmiş laboratuvarlarda izole edilebiliyorken? Bunu eczanelerde bulmak manavda domates bulmak kadar kolayken? Biz 15 asır öncesindeki bir çöl mahrumiyetinden ve bu droğu ekstrakte edebilecek teknik donanımın olmadığı bir çağdan bahsediyoruz, farkında mısınız? Bugün FMF hastaları gidip dağda çiğdem çiçeği mi yiyor yoksa eczaneden Colchicium preparatı mı alıyor?
Madem şifalı bu kadar o zamanlar iyi geldiğini iddia ediyorsanız bu kadar kişinin sizinle dalga geçmesini susturmak için denemeniz gerekir aksi hâlde kendinizi yalancı duruma düşürürsünüz. Bahsettiğiniz p450-1a1 senteziyle ilgili makalede bahsettiğiniz gibi deve sidiğiyle ilgili hiç bir şey yok ve siz hala bana ne somut bilimsel veri sunabildiniz ne de bahsettiğiniz bilimsel derginin bunlarla ilgili bahsettiği herhangi bir kaynak gösterebildiniz. Bakınız; https://www.journalagent.com/kpd/pdfs/KPD_4_50_5_16.pdf
Bakın ben bilimsel verilerin içinde sizin deve sidiğinizin olmadığını gösteren bilimsel veri gösterdim ancak sizin bahsettiğiniz bir şeyle ilgili veri olmadığı için ispat sunmamı beklemeniz mantıksızdır. Böyle deneylerin olduğunu iddia eden de sizsiniz, şifalı olduğunu iddia eden de sizsiniz ancak hiç bir lab. deneyi olduğunu gösteren somut bilimsel veriyi gösteren kaynak olmadığı gibi sizin de kaynak gösterememeniz ne kadar haklı olduğumu gösteriyor.
Bahsettiğiniz derginin ilaçlar hakkında verileriyle ilgili makalesi ingilizceniz varsa oradan bana deve sidiğinin şifasıyla ilgili bir tane alıntı yapıp gösteriniz. https://www.elsevier.com/journals/journal-of-ethnopharmacology/0378-8741?generatepdf=true
İlaçlar hakkında makale? Kasıtlı mı yapıyorsunuz yoksa üslubumu biraz daha mı basitleştireyim anlamanız için? Ben yazıda ilgili makalenin linkini paylaşmışken, siz neden alakasız makale kopyalayıp yapıştırıyorsunuz?
Orta doğu da mers hastalığının sebebinin deve sidiğinden kaynaklandığı da Dünya Sağlık Örgüt’ü tarafından gözlemlendi madem bu kadar şifalıysa nasıl oluyor da orta doğu solunum enfeksiyonuna sebep verebiliyor? Bakınız; http://www.turkiyeklinikleri.com/article/en-orta-dogu-solunum-sendromu-mers-74196.html
Gönderdiğiniz link açılmıyor, lütfen problemi giderin ve okuyabileyim. Ayrıca Mers hastalığı sadece deve yoluyla bulaşmaz çünkü Corona virüsünün tek konakçısı deve değildir, kediden bile bulaşabilir. Ve hayvanın hasta olduğunun bilinebilmesi için hiç bir belirti de yoktur. Devenin etinden de bulaşabilir. Deve eti yemek neden haram kılınmamış mesela? Deve etini helal gösteren ayetleri “Deve etinden yenilince Mers bulaşıyor, o zaman bu ayet uydurmadır diye neden merceğe almıyorsunuz mesela? Size tavsiyem, Google efsaneleri ve Facebook rivayetleri daha doğrusu Caner Taslaman hurafeleri üzerinden bilim kasmaya çalışmayın. Tekrar rica edeyim, açılabilir bir link gönderin, okumak istiyorum.
Murine hepatoma Hepa 1c1c7 cells (American Type Culture Collection,
Manassas, VA) were maintained in DMEM, without phenol
red supplemented with 10% heat-inactivated fetal bovine serum,
20 M l-glutamine, 100 IU/ml penicillin G, 10 g/ml streptomycin,
0.1 mM non-essential amino acids, and vitamin supplement solution.
Cells were grown in 75 cm2 tissue culture flasks at 37 ◦C under
a 5% CO2 humidified environment.
Hepa 1c1c7 cells were plated onto 96- and 6-well cell culture
plates in DMEM culture media for Cyp1a1 enzyme activity, and
RNA and protein assays, respectively. In all experiments, the cells
were pretreated for indicated time interval in serum-free media
with various volumes of pregnant, lactating and virgin camel urine
in the presence of TCDD as indicated. Stock solutions of TCDD were
prepared in dimethyl sulfoxide (DMSO) and stored at −20 ◦C, in
which the concentration of DMSO did not exceed 0.05% Türkçe çevirisini yapayım;
Murin hepatom Hepa 1c1c7 hücreleri (Amerikan Tip Kültür Koleksiyonu,
Manassas, VA) fenol olmadan DMEM’de tutuldu
% 10 ısı ile inaktive edilmiş fetal sığır serumu ile takviye edilmiş kırmızı,
20 Ml-glutamin, 100 IU / ml penisilin G, 10 g / ml streptomisin,
0.1 mM esansiyel olmayan amino asitler ve vitamin takviyesi çözeltisi.
Hücreler 75 cm2 doku kültürü şişelerinde 37 ° C sıcaklıkta büyütüldü
% 5 CO2 nemli ortam.
Hepa 1c1c7 hücreleri 96 ve 6 oyuklu hücre kültürüne kaplandı
Cyp1a1 enzim aktivitesi için DMEM kültür ortamındaki plakalar ve
Sırasıyla RNA ve protein tahlilleri. Tüm deneylerde hücreler
Serumsuz ortamlarda belirtilen süre boyunca önceden tedavi edildi
çeşitli miktarlarda hamile, emzikli ve bakire deve idrarı ile
belirtildiği gibi TCDD varlığında. TCDD’nin stok çözümleri
dimetil sülfoksitte (DMSO) hazırlanmış ve −20 ◦C’de saklanmış,
DMSO konsantrasyonu% 0.05’i geçmeyendir. Sizin bahsettiğiniz ile alakalı hiç bir şey yok belli ki siz sığırı deve sandınız. Deve İngilizce’de camel diye geçer. Heralde bu kadar ispat yeter diye düşünüyorum eğer; “yetmez” diyorsanız daha fazlasını sunabilirim.
İnanın sesli güldüm, ama Google çeviri amatörlüğünüze değil Pubmed ve SCI’deki başlığı “Camel urine inhibits the cytochrome P450 1a1 gene expression through an
AhR-dependent mechanism in Hepa 1c1c7 cell line” olan makale linkini atmama rağmen başka bir makaleyi copy-paste yapışınıza güldüm. Şimdi tane tane, hece hece tekrar okuyun bakalım başlığı;ne yazıyor? Camel urine, ne demek? Yine Google çeviriye sorun bakalım Camel ne demekmiş? Deve demekmiş. Peki urine? O da idrar. İkisini birlikte okuyun, ne çıkıyor? Deve idrarı. Devam edin “inhibits” bu ne demek? İnhibe eder yani ilgili enzim aktivitesini inhibe ediyor. Başlığında bile yazıyorken abstract kısmına hele makale ayrıntılarına hiç girmedim bile. Yani bir bilimsel makalenin defalarca kontrollü deney, in-vivo ve in-vitro testler yapılmadan herhangi bir hakemli dergiye girmesi bile mümkün değilken, Ulakbim kategorisi A olan Journal of Ethnopharmacology’ye girerek Pubmed ve Science Citation Index’te yer alamayacağını bilmiyorsanız kendi subjektif ideolojik ön kabullerinizle neyi, hangi bilimsel otorite çevresini referans alarak laboratuvar deneylerinin yapılmadığını (!) yuvarlayabiliyorsunuz ki? Medikal alanda bir ksenobiyotiğin farmakodinamiğini, farmakokinetiğini, absorbsiyonunu, eliminasyonunu bile araştırmak durumunda olan akademisyenlerin laboratuvar deneyleri olmadan fal bakarak, tütsülerle filan mı hakemli dergilere makale kabul ettirebildiklerini sanıyorsunuz siz? Hatta bu çalışmalar farmakovijilansa kadar ilerletilirken siz A kategorisine girmiş, bilimsel camianın zirve otorite veritabanı Pubmed ve SCI’de yer alabilmiş bir makaleye laboratuvar sorgusu başlatıyorsunuz? Önce kendi ideolojik tabularınızı sorgulayın, sonra da Science Citation Index’i bilimsel kabul etmeyen bir zihniyetin neyi bilimsel kabul edebileceğini bi sorun;ama kendinize değil, herhangi bir üniversitenin Farmakoloji Anabölüm dalı başkanı, profesörüne.
Sizin makalenizden alıntı yaptım. Daha yolladığınız makaleyi okumamışsınız. Google translate çevirisinin yanlış olduğunu iddia ediyorsanız buyurun çevirilerini yapıp şu deve sidiğinin yararları olduğu bölümün çevirisini yapın. Uğraşmadan direkt çeviri attım isterseniz kendim de çeviri yapabilirim. Herhangi bir ispat sunmanızı istediğim hâlde sunamayıp. Linkini yolladığınız makaleden bile alıntı yapamıyorsunuz bu bahsettiğiniz deneylerle ilgili. Benimkinin başka makale olduğunu iddia ettiğiniz de söylediğim gibi söylenilenleri anlamadığınız anlamına geliyor. Yolladığınız makalenin çevirisi budur; Camel urine inhibits the cytochrome P450 1a1 gene expression through an
AhR-dependent mechanism in Hepa 1c1c7 cell line” Deve idrarı sitokrom P450 1a1 gen ekspresyonunu bir Hepa 1c1c7 hücre hattında AhR-bağımlı mekanizma” başlığın çevirisi budur tarzanca İngilizcenizle işinize gelen taraf çekip alınca deve idrarını inhibe eder sonucu çıkmaz ayrıca inhibe etmesinin ne gibi sonuçlar çıkardığından bahsedemeyişiniz tuhaf zaten inhibe demek engelleyici anlamına gelir bunun ne gibi yararı var ki siz böyle ballandıra ballandıra anlatıp herhangi bir sonuca bağlayamamışsınız. İşin ayrı tuhaf yanı hala şu kanseri tedavi ettiğiyle ilgili hiç bir şey bahsetmemiş yolladığınız makalede onun da bilimsel verilerini yollayın. Sorduğum sorulara cevap veremeyip konuyu değiştirmeniz de ayrı acınası durum. Açıkca kendi ideolojisine göre deve sidiğinin yararlı olduğundan bahsetmeyen makale de sizin bu enzimi inhibe etmesiyle yararlı olduğunu iddia ettiğiniz ancak bunun ne gibi sonuç çıkarttığını söyleyememeniz ideolojinizin rezilliğini kurtarmak için gerçeklerin içini boşaltıp göstermeye çalışmanızla bir tutmanız ayrı komedi. Bir de şu sorumu cevaplayın madem bu kadar yararlı bu deve sidiği ortadoğuda ciddi solunum rahatsızlığına sebep olması nasıl oluyor bu kadar yararlıysa? Bir de hala şu deve sidiğinin yararlı olduğu bölümünden alıntı yapmanızı istemiştim ancak tahmin ettiğim gibi hiç bir şey ispatlayamayıp konuyu değiştirme çabanız “yine” ne kadar haklı olduğumu gösteriyor.
Aa pardon ya, ben da defalarca hem kendisi hem ben “Deve İdrarının sitokrom p450-1a1 sentezini inhibe eden bileşen içerdiğine” dair pasajı atmamıza rağmen neden “Yararlı olduğunu söyleyen pasajı atın” diye neden çırpınıyor acaba bu arkadaş diye merak ediyordum. Şimdi anladım, siz doğal olarak ilkokul Fen Bilgisi dersinde gördüğü makaslı deneyler dışında bilimle hiç tanışmamış olan o taifeden olduğunuz hâlde level atlayıp bilimsel arenada aşık atma hevesine kapılmış olanlarındansınız demek ki. Şimdi anladım, yani siz bunca konuşmayı benimle “Sitokrom p450-1a1 ile hepatoselüler kanser türlerinin derin ilişkisi hakkında hiç bir şey bilmeden yaptınız? Ben de muhatabım aynı konudan bahsettiğim hâlde neden beni konu değiştirmekle itham ediyor diyorum. Kıyamam ya, siz laboratuvar deneyleri ve bilimsellik iddianızla “in-vitro, in-vivo, farmakokinetik, farmakodinamik, eliminasyon, farmakovijilans” gibi terimlerin aslında aynı konu ve eşlenik ifadeler olduğu anlayamadığınızı, bu yüzden de konuyu saptırdığımı zannettiğinizi söyleseydiniz ya. Tüh, yazık oldu şimdi. Ben de yanlış anlaşılmayı önlemek için parantez içine (bunlar aynı konunun fendomental terimleri) diye yazardım.Ama daha fazlasını yapıp sizin dilinize inemezdim,takdir edersiniz ki bilim dilinin merdiven altı versiyonu yoktur. Keşke önceden “Ben sitokrom p450-1a1 in hepatoselüler kanser türlerine neden olduğunu bilmiyorum, doğal olarak sitokrom p450-1a1 sentezini inhibe eden bileşenin de bu kanser türleri üzerinde profilaktik etkisi olduğu sonucuna varamıyorum, o yüzden ha bire” Faydasını söyleyin, faydasını atın” diye kıvranıp duruyorum”deseydiniz de ben de konuya aşina biriyle konuştuğumu zannedip bu derece yüksekten uçmasaydım.A tekrar özür dilerim profilaktiği de açayım size, sonra mazallah konuyu değiştirdim zannedersiniz: önleyici demek, tedavi edici demiyorum, yani kanseri önleyici, kanser olduktan sonra tedavi edici demiyorum, kanserin oluşumunu önleyici,büyük harflerle yazayım mı, bunca açıklamadan sonra konuyla alakasız olduğunu zannetmeyin diye. İzin verin yine “Faydasını söyleyin, faydasını” diye tutturmamanız için basitleştireyim : “Eğer ki kansere sebep olan bir bileşik inhibe ediliyorsa, yani durduruluyorsa kanser önlenir,kanserin önlenmesi de bir faydadır, yani sizin ve benim defalarca copy-paste yaptığımız o bölümde ne diyormuş, hece hece tekrar edelim :Kansere sebep bir sitokrom p450-1a1 varmış, kötü adammış yani, sonra bi de deve idrarında bir bileşen varmış o da beyaz atlı prensmiş, işte bu prens kötü adam sitokrom p450-1a1 i öldürerek kanseri önlüyor ve prensesi kurtarıyormuuuuuş..” Daha basitini bilmiyorum mazur görün.
Dünya Sağlık Örgüt’ünün deve sidiğiyle ilgili makalesinden alıntı; ”
ayrıca pişmemiş yiyeceklerle çapraz bulaşmayı önlemek için özenle kullanılmalıdır. Deve eti ve deve sütü … CoV enfeksiyonu. Bu insanlar, deve ile temastan, çiğ deve sütü veya deve … idrar yapmaktan veya uygun şekilde pişirilmemiş et yemekten kaçınmalıdır. Sağlık kurumları Şanzıman” https://www.who.int/wer/2015/wer9024.pdf
http://www.turkiyeklinikleri.com/article/en-orta-dogu-solunum-sendromu-mers-74196.html yolladığım linklerde hiç bir sorun yoktur. Tekrar tekrar başka tarayıcılar da deneyip açtım, arkadaşlarıma yolladım onlar da açtı. Yani işinize gelmediği için konuyu saptırmak amaçlı linkler açılmıyor diyerek tartışmayı farklı tarafa çekmeye çalışıp saptırmayın. Size bahsettiğim bilimsel veriler makale de somut olarak geçmesi gerekir, hiç bir ispat sunmadan şunu inhibe etti demekle olmuyor. Mesele Dünya Sağlık Örgüt’ünün makalelerine bakın resimlerle ve grafiklerle deneylerin ispatını sunuyor. Anlamınız için illa detaylı yazmam gerekiyor.
Ayrıca Caner Taslaman sizin dininizi savununca çok iyi birisi oluyor, ancak karşı bir görüş bildirince kötü oluyor. Gerçi ne de olsa inancınız gereği sorgulamaya kapalısınız başka birileri sizin tarafınızda iyi şeyler söyleyince iyi, karşı görüş bildirince kötü birisi olması da nasıl iki yüzlü karakterlere sahip olduğunuzu gösteriyor.
Hüseyin Asudegi denilen kişinin hakkında hiç bir bilgi yok boş siteleri hariç. Daha hiç bir alanda uzman olamayan ve hiç bir şey başaramamış birisinin sözlerini onaylayıp. Caner Taslaman gibi Yıldız Teknik Üniversite’de öğrenim görevlisi olan birisinin sözlerine hurafe diyeceğinize gösterdiği ispatları araştırsanız, Hüseyin Asudegi’nin diğer sahtekar hocaların para için prim yaptığı dinden kazanan hocalardan hiç bir farkı olmadığını anlayacaksınız.
İşte seviye! Journal of Ethnopharmacology dergisinin binasına çaycı olarak bile kabul edilemeyecek bir FELSEFECİ Farmakoloji hakkında ahkam kesiyor. Pardon da ne zamandan beri bilim dünyasının otoriteleri Science Citation Index ve Pubmed karşısında felsefecilerin sözü bilimsel oluyor. Caner Taslaman kim? profesör, ne profesörü? FELSEFE. Ben mi kaçırdım yoksa son yıllarda felsefe bölümlerinde müfredata Etnofarmakoloji ve tradisyonel tıp eğitimi mi eklendi? Nerede tahsil etmiş ksenobiyotik mekanizmalarını? Hangi bölümde. Aslında kendisi gizli Farmakolog ama basından gizliyor. 😀
Ayrıca Hüseyin Asudegi sürekli popülist kanallarda program yaparak TV şovmenliği üzerinden rant elde eden bir medya piyasası figürü değil. Tanıdık geldi mi size acaba kim TV kapılarında avuç oğuşturup şöhret dilenciliği üzerinden geçiniyor. Hiç kimsenin bilmediği Hüseyin Asudegi mi, ismini bile gizleyerek şöhret ve dini ticarete alet etmekten korkan Hüseyin Asudegi mi, felsefeci kürsüsünde Science Citation Index i bilimsel bulmayarak “deveye kılavuzluk yapma heveslisi” Amerika’yı yeniden keşfettim zanneden imitasyon Kristof Kolombculuk oynayıp hedonizm kasan “FELSEFE hocacığı” mı..Evet arkadaşlar bundan sonra sağlık konusunda tıpçılara danışmayın, çünkü bizim koskoca bir FELSEFE profesörümüz var. 😀
Söylediğim gibi ben Caner Taslaman’ın sunduğu ispatlardan ve sizin iki yüzlülüğünüzden bahsettim, siz ise hayatında hiç bir alanda uzman olmayan birisini övmeye çalışmışsın. Dünya Sağlık Örgüt’ünün makalesini de okuyun. Ayrıca Caner Taslaman’ın iddialarını kastetmediğim hâlde sunduğu ispatlı verileri araştırın dedim. Siz yine cevap veremeyip konuyu değiştirmek için saçmalamışsınız. İsmini gizliyorsa ne diye web sitesi yapmış? Açıkça belli oluyor ki hayatında hiç bir alanda uzman olamayan başarısız birinin din üzerinden böyle ispatı olmayan saçma şeylerle gündeme gelip rant kazanmaya çalışmasıdır. Zaten azıcık kendine güveni olsa bu bahsettikleriyle uzmanlar karışında tartışırdı bu da benim söylediğim gibi vasıfsız birisiniz para kazanma yöntemi, zaten sermayesi din, müşterisi cahil olan kesimi rahatça kandırabileceğini biliyor ama uzmanlarla tartışamaması da ayrı trajikomik durum. Kendi herhangi bir üniversitenin öğrenim üyesi de deği. Ayrıca Hüseyin Asydegi tıp alanında uzman değil ancak Caner Taslaman’ı buradan yargılayıp halbuki savunduğunuz adamın bundan hiç bir farkı yok. Hayatımda sizin gibi tutarsız zihniyete sahip insanlar görmek ayrı bir komedi. Ben istediğimi aldım zaten cevap veremeyişinizden belli oluyor.
Hakkımda hiç bir şey bulamamışsa hiç bir alanda uzman olamadığımı nereden bulmuş bu arkadaş? Hakkımda hiç bir bilgiye ulaşamamış ama başarısız olduğum bilgisine istihbarattan ulaşmış.. Çünkü kendisi başarıyı sadece kanepede çekirdek çitleyen emekli amcaların ve klavye mücahidi ergenlerin popülarize ettiği Felsefe hocası olmak zannediyor. Çünkü kendisi hayatında bir kere bile HPLC’de bile kalitatif, kantitatif analiz yapmamış bir felsefecinin, gününün yarısına yakınını laboratuvarda geçiren ve literatüre molekül kazandırmaya çalışan insanlarla TV spikeri karşısında Google bilgisi ile aşık atma cesareti dışında bir başarı tanımı ile karşılaşmamış.
Caner Taslaman ben deney yaptım demiyor ki heralde kafanız basmıyor inatla aynı şeyleri tekrar ediyorsunuz. Dünya Sağlık Örgüt’ünün verilerini gösteriyor. Benim size sunduğum veriler de Dünya Sağlık Örgüt’ünün sitesinden alıntı. Ancak sizin gibi deve sidiğini savunan birisini rezil edip, deve sidiğinin madem bu kadar yararlı iç deyince geri vites yapıp yok böyle ilaçlar varken yine içeyim yok şöyle böyle diye kıvırmaya çalışıp kıvıramayıp yani sizin gibi. Hâlâ şu kanseri tedavi ettiğini söyleyen bilimsel verileri gösteremeyişiniz ve konuyu değiştirmeye çalışmanız ne kadar haklı olduğumu gösteriyor. İsterseniz yüz yüze de tartışırız bu konuyu ben elimdeki verilerle gelirim sizde kendi verilerinizi toplayın bakalım. Bilimsel terim öğrenince bilimi anladığınız anlamına gelmiyor şurdan belli o da enzimi inhibe ettiğinden bahsediyorsunuz da bunun herhangi bir yararlı sonucu yok ki zaten hücrelerin reaksiyonundan bahsetmiş bunu yararlı bir şey zannetmeniz ayrı komedi.
Sonucu kanseri önlemek diyorum, sonucu yok ki diyorsunuz. E normal, ilk defa duyduğunuz için alışmanız zaman alacak. Kansere sebep olan sitokrom p450-1a1 nin durdurulmasından bahsetmiş ve kanserin önlenmesine faydasız diyorsunuz? Buyrun açıklayın kanseri önlemek neden faydasız? Aa cevap vermeyip de “Konuyu değiştiriyorsunuz, başarısızsınız” nakaratı ile sıkıştığınız köşede yaşam sevinci mi bulmaya çalışacaksınız yine. Evet kanseri önlenmesi neden faydasız?
Diğer taraftan siteyi ben açmadım, yazımı yayınlamak isteyen arkadaşlarıma ismimi gizlemelerini rica ettim. Tevazu ve Allah korkusu kavramlarıyla daha önce hiç tanışmamış olan ve ismi hiç bir yerde geçmeyip hiç bir başarısını duymadığımız Şehmuz Beyin ismin sadece başarısızlığı kamufle etmek için gizlendiğini zannetmesi normal. Ayrıca hakkında hiç bir bilgisi olmadığı, hiç tanımadığı birini sadece ismini gizlediği için başarısız olmakla itham etmek “Kişi herkesi kendisi gibi bilir” gerçeği gereği bastırılmışlık ve “isim yapma” kompleksinizi ele veriyor. (Parantez içinde: Kanseri önlemek neden faydasızmış sorusuna yine cevap veremeyecek,herkesin ismini bildiği ve çok başarılı bir uzman olduğu için Hüseyin Asudegi’yi başarısız bulan Şehmuz Bey. Bence komik.)
Sitokrom P450 Enzim Sistemi
Organizma yaşamını devam ettirebilmek için gereken besin ve enerjiyi, habitatlannda bulunan kimyasal maddelerden sağlamaktadır. Bu kimyasal maddeler bitkisel ve hayvansal kaynaklı olabildiği gibi, endüstriyel kaynaklı da olabilmektedir. Gelişen endüstriyel teknolojiyle doğada bulunan sentetik maddelerin sayısı hızla artmaktadır. Bu sentetik maddelerin çoğunluğunu terapötik ilaçlar ve ksenobiyotik maddeler oluşturmaktadır (Organizma için yabancı her türlü maddeye ksenobiyotik denmektedir). Daha iddia ettiğiniz şeyin ne olduğunu bilmeden kansere sebep olur diyorsunuz. Bence bir araştırın bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunca tartışmaya çalışmanız boşadır.
Tam 3 kez tedavi değil önleme yani profilaktik dediğim hâlde kanseri tedavi ettiğini gösterin de görelim diyen birine ne cevap verirsiniz? Yazıdaki linkte hepatoselüler kanser türlerine neden olan sitokrom p450-1a1 sentezini inhibe ediyor dedim, kendiniz de o güya “Tarzanca olmayan” İngilizcenizle kaç defa inhibe ettiğini yazdınız ve hâlâ gösterin diyorsunuz, daha kaç kez başlığı bile “sitokrom p450-1a1’yi inhibe ettiğini” söyleyen makale linkini atayım? Siz inhibe etmediğini gösteren bir bilimsel çalışmayı neden atmıyorsunuz? Hani elinizdeki veriler, hangi veri sitokrom p450-1a1 sentezini inhibe etmiyor diyor? Elinizdeki veri Dünya Sağlık Örgütü’nün deve idrarında ve ETİNDE Corona virüsü olabileceği. Ben bunu inkar etmiyorum ki, size tam 3 kez sordum. Hadis, virüs içerebilen idrarla tedavi ettiği için uydurma ise virüs içerebilen eti YEYİN diyen ayet neden uydurma değil? Neden cevap verEmiyorsunuz? 3 kez sorayım ki belki görürsünüz:
Hadis, virüs içerebilen idrarla tedavi ettiği için uydurma ise virüs içerebilen eti YEYİN diyen ayet neden uydurma değil?
Hadis, virüs içerebilen idrarla tedavi ettiği için uydurma ise virüs içerebilen eti YEYİN diyen ayet neden uydurma değil?
Hadis, virüs içerebilen idrarla tedavi ettiği için uydurma ise virüs içerebilen eti YEYİN diyen ayet neden uydurma değil?
Cevap?
Aynı sağlık örgütü etinden de bulaşır diyor?
Ben de 7 kez soruyorum, Dünya Sağlık Örgütü etinden de bulaşır diyor.
Hadis, virüs içerebilen idrarla tedavi ettiği için uydurma ise virüs içerebilen eti YEYİN diyen ayet neden uydurma değil?
Siz neden kemoterapi İlacı içmiyorsunuz, hadi için? Hadisteki adamlar ölümcül istiska hastalığına yakalanmış 7.asrın adamları, biz istiska hastası mıyız ki içelim? Hadisin neresi sağlıklı insan içsin diyor, gösterin? Kanser olmayan biri kemoterapi ilacı içmiyorsa biz neden hasta olmadığımız hâlde içelim. Ayrıca hadislere göre idrar necistir sadece ölümcül, zorunlu durumlarda içilir. Biz ölümcül durumda mıyız ki içelim? Haram olan domuz etini zorunlu durumlarda yiyebilirsiniz diyen ayet gibi, ölümcül istiska hastalığına yakalanmış olan adamlara 7.asırda başla tedavi yöntemi olmadığı için MECBURİYETTEN için diye izin veriyor Rasulullah, bizim mecburiyetimiz ne ki içelim? Şimdi tedavi alternatifleri vardı ve bu yüzden içmiyoruz, 7.asırda tedavisi var mıydı, söyleyin? Yerlerde sürünen pejmürde bir seviye ile konjonktür bilmeyen bir medya şovmeninin “Al iç” demesi mi bilimsellik? Dünya Sağlık Örgütünün virüs bulaşabilir dediği deve etini YEYİN diyen ayeti neden konuşmaya kapasitesi yetmiyor? “Al iç” demekten başka bir malzemesi olmayan biri mi rezil etmiş, zavallı. Kendini böyle tatmin ediyor o da.
Hüseyin Asudeg’i madem bir alanda başarısı var ispatlarını sunun da görelim. Onun da verilerini bekliyorum.
https://www.youtube.com/watch?v=tJypa1IcQZk şu video da izlemenizi öneririm. Caner Taslaman’ın elinde kitaplar var deve sidiğini savunan kişinin önünde laptop ve elinde telefon var oralardan araştırma yapıyor ancak hiç bir şey bulamıyor sizin gibi.
Evet kanserin önlenmesi neden faydasız sorusuna cevap veremeyen birinin, Pubmed’in ve SCI’in birer veritabanı olduklarını ve dolayısıyla kitaplardan değil de bilgisayardan ulaşılabileceğini bilmemesi gayet normal. Beni konu değiştirmekle itham eden muhatabımın bilmem kaçıncı konuya sıçrayarak yenilmiş pehlivan kompleksini bastırma telaşları bunlar. Nöbeti bi süre daha titretir, tecrübeler söylüyor.
Sitokrom P450 Enzim kansere sebep olduğunu iddia edip halbuki hiç alakası olmadığını gösterdiğim ispatı sunduğum hâlde yayınlamamışsınız. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi oluyorsunuz cevap verdiğim hâlde yorumumu yayınlamayıp cevap veremedi demeniz de ayrı komik durum. Hala hangi alanda başarınız olduğunun ispatını sunacaktınız bekliyorum.
Kanseri önlediğini gösteren hiç bir bilimsel verinin alıntısını yapamadan şöyle rezil olup kıvırmaya çalışınca ayrı komedi oluyor. Daha yolladığınız makaleyi okumamışsınız işinize gelen yerler de gerçekleri saptırıp şöyle böyle demekle olsaydı herkes bilim adamı olurdu. 🙂
Madem rezillikten bahsettiniz sahne sizde, yolladığım linkte ne yazdığını söyleyin bize?
Bilgilenmeniz için bakınız; http://zehirlenme.blogspot.com/2011/02/sitokrom-p450-enzim-sistemi.html
Sitokrom P450 enzimlerinin ilk kez, Martin Klingenberg (1958) tarafından tanımlandığı belirtilmektedir. Pigmentlerin spektrofotometrik özellikleriyle ilgili araştırma yapan Martin Klingenberg’in, rat karaciğerinden hazırladığı mikrozomlara indirgeyici ajan ilave ettikten sonra karbondioksidle muamele ettiği ve bu sırada 450 nanometre(nm)’de bir absorbans değeri saptadığı bildirilmektedir. Bu absorbans değerinin, Omura T.(1962) ve Şato R. (1964) isimli bilim adamlarının yaptıktan çalışmalarla hemoprotein olarak karakterize edilen bir sitokroma ait olduğu belirtilmiştir. Bu absorbans değerini gösteren enzimler P450 enzimleri olarak adlandırılmaktadır. Bu değer, diğer hemoproteinlerin absorbans değerinden farklıdır. Estabrook (1963) ve Cooper (1965), yaptıkları çalışmalarla, bu absorbans değerim gösteren enzimlerin ilaç ve diğer ksenobiyotik metabolizmasından sorumlu olduğunu bildirmektedir (Hasler ve ark., 1999).
Sitokrom P450 Enzimlerinin Biyokimyasal Özellikleri
Sitokrom P450 enzimleri oksijenazlar sınıfı içerisinde bulunmaktadır. Bu enzimler monooksidazlar veya karışık fonksiyonlu oksidazlar olarak ta adlandırılmaktadır. Sitokrom P450 enzimleri, çeşitli lipofılik organik kimyasalların oksidatif metabolizması için moleküler oksijeni aktive eden hücre içi proteinlerdir. Ökaryotik hücrelerde sitokrom P450 enzimleri membrana bağlı proteinler olarak bulunmaktadır. Bu aile üyelerinin yapılarında hem grubu içeren proteinler bulunmaktadır.
Sitokrom P450 enzimleri 40 farklı reaksiyonu katalizlemektedir. Bu reaksiyonlarda kullanılan subsrat sayısının 1000’in üzerinde olduğu belirtilmektedir. Memeli sitokrom P450 enzimlerinin biyokimyasal özelliklerini aşağıdaki gibi sıralayabiliriz.
a) Bir sitokrom P450 enzimi ortalama 50 amino asitten oluşmaktadır.
b) Hücre içerisinde bulunan diğer hemoproteinlerden farklı olarak sitokrom P450 enzimleri, karboksi terminali yakınında içerdikleri sistein amino asitleri aracılığıyla, kimyasal maddelerin hem grubuna bağlanabileceği bir yapı oluşturmaktadır. Sistein amino asitlerinde bulunan tioalkol (-SH) grubu demirin porfirin halkasının elektron yoğunluğunu değiştirerek moleküler oksijenin aktivasyonu için elektronik bir merkez oluşturmaktadır.
c) Sitokrom P450 enzimleri, hücre içi kimyasal moleküllerden çoğunun NADPH (Nikotinamid Adenin Dinükleotit Fosfat) ve Ot (Moleküler oksijen) bağımlı oksidatif transformasyonunu katalizlemektedir. Bazı sitokrom P450 enzimleri belirli kimyasal maddeleri katalizleme reaksiyonlarına özgündür ve sadece bu maddelerin reaksiyonlarına katılmaktadır. Bunun yanı sıra, bir çok kimyasal maddenin katalizlenme reaksiyonlarına katılan sitokrom P450 enzimleri de bulunmaktadır.
d) Sitokrom P450 enzimleri insan vücudunun hemen her dokusunda bulunmaktadır. Karaciğer, bağırsak ve adrenal bez korteksinde diğer hemoproteinlere göre daha fazla bulunmaktadır. Ayrıca bazı sitokrom P450 enzimleri dokuya özgül olabilmektedir.
e) Sitokrom P450 enzimlerinin hücre içi ekspresyon seviyesi çeşitli indükleyici ajanlar vasıtasıyla indüklenmektedir. Ekspresyon seviyesi artan sitokrom P450 enziminin türü, indükleyici ajana göre değişiklik göstermektedir. Sitokrom P450 gen ailesine mensup farklı üyeler, farklı indükleyici ajanlar tarafından indüklenmektedir. Bu makale de kansere neden olduğunu gösteren bir tane alıntı yapınız bekliyorum.
Ayrıca Ebubekir denilen kişi İbni Sina’ın olayına bakıyor senin yolladığın linke değil, daha yolladığım videoyu izlemeden kendinizi rezil etmeniz ayrı komik durum. Gerçi yolladığınız link de sözel şeylerden başka hiç bir şey yok. O zaman bende Superman gerçektir, uçabiliyor gözlerinden ışın çıkartıyor diye makale yazayım hiç bir ispat sunmadan sonra buna bilimsel veriler diyeyim onu da kabul et o zaman.
😀 Pubmed ve Science Citation Index’e yazayım bilimsel diyeyim diyenlerin makalesi giremez, bi zahmet bulunduğunuz şehirde bir Tıp veya Eczacılık fakültesine gidin, hocam Pubmed’e hangi makaleler girebilir diye sorun, bu yazdığınız yorumdaki gibi Pubmed’e giren makalelerin ve Ulakbim Kategorisi A olan hakemli dergilerin bilimsel referans olabilme seviyesini Süperman örneğiyle sorgulayın, sizi kapının önüne koymayacaksa en iyi ihtimalle “Yavrum, evladım, akademisyenler içinde bilimsellik iddiası ile yazdığı makaleler Pubmed’e giremeyenler bile varken ne Süperman’ı..” diye gülecektir size.
https://bmccancer.biomedcentral.com/articles/10.1186/1471-2407-9-187
Buyrun. Sitokrom p450-1a1 i, Pubmed’te taratın yüzlerde bilimsel çalışma var bunun gibi. Aa durun tahmin edeyim, yine : “Hiç bir bilimsel çalışma yoook, Taslaman Dünya Sağlık Örgütü..” diyeceksiniz?
Sizin gibi inkarcı biri değilim. Journal of Ethnopharmacology’nin makalesini yolladığım hâlde benim yolladığım makale ile alakası yok diyen birisi sizsiniz ben değil. Dünya Sağlık Örgüt’ünün kendi bilimsel çalışmasıyla ilgili makalesini yolladım işinize gelmediği için açıp okuma zahmetine girmemişsiniz belli ki. Bu Arada şu Hüseyin Asudegi’nin hangi alanda uzman olduğuyla ilgili ispat sunacaktınız onu da bekliyorum.
Yolladığınız pasajda sığır serumundan bahsediyorsunuz ve benim attığım linkteki bölümle elbette ki alakası yok. Bu bir. Ikincisi Hüseyin Asudegi başarısızlığı dönemecine sapıp yolladığım makalede sitokrom p450-1a1 in kansere sebep olduğu bilgisini kamufle etmeye çalışacaksanız köylü kurnazlığı olmuş. Ben ilkokul mezunu bile olmayan, Cin Ali kitabı bile okuyamayan sabahtan akşama kadar ekran karşısında pinekleyen biriyim. Oldu mu? Başarısızım yani sayın meşhur ve başarılı uzman Şehmuz Bey, şimdi kansere sebep olduğundan bahseden makaleye dönelim. Tekrar söyleyeyim ki kaçış menfezinizi tıkayayım, ben ilkokulu bile bitirememiş, cahil, başarısız biriyim ve bu yüzden ismimi gizledim. Sizin meşhur başarılarınız karşısında da çok ezildim. Şimdi dönelim sitokrom p450-1a1 nın kansere sebep olmadığı imanıza? Buyurun? Orada kansere sebep olmasından bahsetmiyorsa neyden bahsediyor? “Tarzanca olmayan” İngilizceniz önden buyursun.
“Deve idrarının Hepa-c1c7 türü kanserlerini kaynak organizma dışı kullanımda tedavi edici etki gösterdiği ve sitokrom – p450-1a1 enziminin sentezini inhibe ettiği yazıyor, derginin 2011’de çıkan nüshasında. Bu sitokrom p450-1a1 enzimi kanser oluşturucu etkisiyle biliniyor zaten. Kanser oluşturucu molekülü diskalifiye ediyor, kanser tahribatını da restore ediyor. Bu sizin makalenizden hepa-c1c7.” Bu da yolladığının son linkten alıntı; “CYP1A1, kanserojen özelliklere sahip bileşikleri aktive etme kapasitesi açısından yoğun olarak incelenen ana sitokrom P450 enzimlerinden biridir.” Hepa-c1c7 ile CYP1A1 farklı şeyler bu da hepa ile ilgili link; https://www.researchgate.net/figure/A-induced-enzyme-QR-mean-standard-deviation-in-Hepa-c1c7-Positive-control-BNF_fig3_322359265 bakalım şimdi konuyu nereye çekmeye çalışacaksınız göreceğiz.
Uzun cümlelerde dikkat dağınıklığı ve sapması sorunu mu yaşıyorsunuz? Zaten Hepa-c1c7 kanser türlerinden bahsetmedim ki hiç yorumlarda. Konumuz sitokrom p450-1a1 sentezini inhibe eden bileşen içeren deve idrarı ve sitokrom p450-1a1 in kansere sebep oluşturucu etkisi. Hepa-c1c7 yi konuya nereden dahil ettiniz.. Kanserojeni aktif etme kapasitesi ne demek? Kanserojen aktive olursa ne olur? Kansere sebep olur. Kendi yazdığınızla benim ifademi ispat etmiş ve desteklemiş olmanızın verdiği bir pişkinliği yaşıyorsunuz sanırım? Kanserojeni aktif etme kapasitesi deyince kanseri tedavi etme filan mı anlıyorsunuz siz?
Benim yazdığım yazıda farklı terimler olarak verdiğim sitokrom p450-1a1 ve Hepa-c1c7 in farklılığı konusunda hatırlatma yapmaya kalkmanız bir “günaydın” ı hak etmiyor mu sizce de?
Sizin yazınızdan alıntı yaptım heralde ne yazdığınızı farkında değilsiniz. Ayrıca konuyu saptırmak için birbiriyle alakasız şeyler söylemeniz de tartışmasını bilmediğiniz anlamına geliyor. Bu arada alıntı yaptığınız makaleyi de okumanızı tavsiye ederim yine Journal of Ethnopharmacology’nin makalesini yolladığım hâlde benim yolladığım makaleyle alakasız deyip de rezil olmanızla aynı duruma getirmişsiniz kendinizi. Halbuki yolladığım makale Journal’ın olmasına rağmen alakasız makale demeniz ayrı trajikomikti. Şimdi de hepa-c1c7’i yazıldığını inkâr etmeniz söylediğim gibi yanlışlarınızı kabul etmeyip sırf konu değiştirmek için ayrı bir çabaya girdiğinizi ispatlıyor. Ayrıca sizin yazdığınızla benim yazdığım şeyler farklı heralde okuduğunuzu anlamada problem çekiyorsunuz. Bir de şu Hüseyin denilen kişinin hangi alanda uzman olduğuyla ilgili verileri de bekliyorum ancak hiç bir şey göstremiyorsunuz. Şuana kadar tartışıp da böyle rezil olup da haksızlığını kabul etmeyip kıvırmaya çalışanların kendini kandırmasından başka hiç bir şey yapamıyor hala deve sidiğinin yararlıysa nasıl enfeksiyona sebep olduğuyla ilgili yolladığım makaleye karşı bir cevap veremeyip konuyu saptırmanız da benim söylediğimi şeyleri değiştirmeye çalışmanız da söylediğim gibi ne kadar haklı olduğumu gösteriyor. Bir de şu Hüseyin denilen kişinin hangi alanda uzman olduğuyla ilgili verileri de bekliyorum ancak hiç bir şey göstremiyorsunuz. Caner Taslaman’a saydırıp bu sahtekar dinciyi savunmanızın bir sebebini de gösteremediniz.
Yazık ya, arkadaşa nasıl bir sille vurduysam artık tekrar takıntısı sendromuna girmiş.
1-Hepa-c1c7 ifadesi bir kanser türünü ifade eder ve sitokrom p450-1a1 ise bir genetik katalizörü. Alıntı yaptığınız benim yazımda da Hepa-c1c7 ‘ye bir kanser türü, sitokrom p450-1a1 e ise bir enzim diyor. Sakın yorumunuzu silmeyin veya düzenlemeyin, böylesi bayağı bir pasajı bile yanlış anlayan Şehmuz Bey’ in SCI’yı bilimsel bulmayışını herkesin okumasını istiyorum. Yani ben hiç bir zaman ikisi aynı şeyi ifade eder demediğim hâlde, alıntı yaptığınız yazıda da ikisinin farklı kavramlar olduğu belli olduğu hâlde,siz kalkıp “İkisinin farklı şeyler” olduğunu ispat etmeye kalktınız.Neden? Komedi gibi bir de Hepa-c1c7 ile ilgili bir makale gönderdiniz, oysa kimse Hepa-c1c7 sitokrom p450-1a1 ile aynıdır demedi. Ben nerede Hepa-c1c7 ile sitokrom p450-1a1 aynıdır dedim, gösterin? Kendi yazımdan alıntı gösterdiğiniz pasajda da iki terimin farklı olduğu çok belli zaten. Kim yazılanı anlamıyormuş?
2-Sitokrom p450-1a1 nın kansere sebep olduğunu inkar ettiniz yüzlerce bilimsel çalışma var dedim, örnek istediniz, anında gösterdim, burada öyle birşey yazmıyor dediniz. Ama yine kendi topuğunuza kurşun sıktınız, çünkü gönderdiğim makalede “kanserojeni aktif ettiğinden, yani kansere sebep olduğundan” bahsediyordu. Kendi yazdığınızla benim söylediğimi ispat etmiş oldunuz, sanırım düştüğünüz bunca zavallı durum size çok dokunmuş olmalı ki boynunuza dolaşan rezilliği benim zimmetime geçirmeye çalışarak düştüğünüz acınası durumun hıncını çıkarmaya çalışıyorsunuz.
3-Konuyu değiştirdiğimi zannetmeniz normal, çünkü daha yazdığım yazıda hepa-c1c7 ile sitokrom p450-1a1 in farklı terimler olduğu geçmesine rağmen bana bu ikisinin farklı olduğunu öğretmeye kalkışmanuz, bu kadar basit bir pasajı bile yanlış anlayan biri için çok normal.
Yani konuya vakıf olmayışınızı hem ifşa etmiş oldunuz, hem de yazdığım terimleri anlamadığınız için sürekli konuyu değiştirdiğimi zannediyorsunuz. E normal tabi, insan anlamadığı konuların değiştirildiğini zannedebilir.
4-Defalarca kez Hüseyin Asudegi ilkokul mezunu bile olmayan, hayatında Cin Ali kitabı bile okumamış bir cahil, yani hiç bir alanda uzman değil dedim. Hâlâ Hüseyin Asudegi hangi alanda uzman diye soruyorsunuz. Hiç bir alanda uzman değilim sayın çok meşhur uzman Şehmuz Bey diye ironi bile yaptım. Bu kadar basit bir ironiyi bile anlamayan siz takılmış teyp kaydı gibi “Hangi alanda uzman” nakaratına sardınız. E sizi de anlamak lazım bunca falsodan sonra içine düştüğünüz rezilliği kamufle etmek için benim uzmanlığım konusuna sıçrayıp kendi çapınızda round almaya çalışacaksınız. Çünkü sizin de türevleriniz gibi böyle basit silahlardan başka elinizde malzeme yok ki. Haliyle güya benim başarısız olduğunu ispat edince bir nebze olsun kendinizi imitasyon şampiyon hissedeceksiniz. Kıyamam ya, bunca darbe aldınız, yaşama sevinci lazım size de. Ağzınıza “Benim hiç bir alanda uzman olmadığım, cahilin teki olduğum” lolipopunu vereyim de onunla avunun bari.
5-Elinizdeki tek malzeme diye sıkı sıkı tutunduğunuz Dünya Sağlık Örgütü raporuna 8 kez cevap verdim ama normal tabi sizin anlamak için 50 kez duymaya ihtiyacınız var. 9. kez de soruyorum : Dünya Sağlık Örgütünün bana gönderdiğiniz raporunda deve etinin de MERS hastalığına sebep olan Corona virüsünü taşıyacağı söyleniyor, hatta kendiniz kopyalayıp yapıştırdınız. Virüs taşıdığı için idrarı içmeye izin veren hadis uydurma ise virüs taşıyan eti YEYİN diyen ayet neden uydurma değil?
Bunu defalarca kez sordum, siz ne cevap verdiniz biliyor musunuz? Her seferinde zavallı bir yenilgi ile “Hüseyin Asudegi hangi alanda uzmaaan? Konuyu değiştiriyorsunuuuuuz, Caner Taslaman profesööööör..” Verebildiğiniz tek cevaplar bunlar. Ama her ne hikmetse bi türlü deve idrarı hadisini konuşan siz deve eti yeyin diyen ayeti konuşamadınız.
6-Hiç bir faydası yok dediniz, kanseri önlüyor dedim, delil istediniz, bilimsel çalışma ve ispat gönderdim, öyle yazmıyor dediniz, ama kendi “Tarzanca olmayan” İngilizcenizle bile gönderdiğiniz çeviride aynen benim dediğim gibi kansere sebep olduğundan bahsediyordu. Düştüğünüz rezil durumu farkedip telaşa kapıldınız ve hemen meşhur teyp bandı moduna girip eski tekrarlara sardınız. Neden biliyor musunuz, çünkü bana rezil olduğumu söyleyerek kendi rezilliğinizi kamufle edeceğinizi sandınız. Ama böyle çırpınmayın. Çünkü cevap, tırnak içinde cevap yazmaya kalkışsanız bile bu ne deve eti ayetine cevap verebileceksiniz ne de sitokrom p450-1a1 nin kansere sebep olduğu ve deve idrarının bu kanserojeni inhibe ettiğine..
Yine kaydı takılmış teyip gibi “Hüseyin Asudegi hangi alanda uzman, Caner Taslaman profesör, siz rezil oldunuz, konuyu değiştiriyorsunuz, Dünya Sağlık Örgütü, enfeksiyon..” diyeceksiniz. O viral enfeksiyonun etiyle de bulaştığını ve etini yeyin diyen ayeti konuşmaya boyunuz ve cesaretiniz yine yetmeyecek. Bu yüzden, sayın çok meşhur uzman, bir başarı abidesi Şehmuz Bey (bırakın anlamasın ironiyi) bu nakarat dışında cevap verebilecekseniz buyrun sizi diyalog muhatabım alayım, yok yine hiç birine cevap vermeyip eziklik hipertrofisi titremesine tutulup yukarıdaki makarata sarmaya devam edecekseniz, yenilgi sonrası ezik pehlivan sendromunun semptomlarıyla kendi kendinize konuşmaya devam edin. Ben de daha fazla kan kaybından ölmesin garibim diye kafatasınızın dibinde kırıntısı kalabilmiş beyin sağlığınızla daha fazla oynamamak için sizi muhatap almama iyiliğini yapayım size. Ne de olsa Science Citation Index’i bilimsel bulmayan bir komedi ile ilk kez karşılaştım sayenizde eğlenceli dakikalar yaşadık, hatta bu yorumunuzu bi akademisyen arkadaşa gösterdim, birlikte okuduk. Bizi eğlendirmenizin hatrına boynunuza geçirdiğim ilmiği gevşeteyim ki kendi kendinize “Hüseyin Asudegi hangi alanda uzman, Hüseyin Asudegi rezil oldu, Hüseyin Asudegi cevap veremedi, Hüseyin Asudegi konuyu değiştirdi, Hüseyin Asudegi’yi ben mat ettim ben..(:D)” diye tatmin seansı yaşayın. Yoksa Hüseyin Asudegi gece kabusunuza girer filan. Yıldırım çarpmışa dönüp de Hüseyin Asudegi takıntısı üzerinizde kronikleşmesin diye devam etmeyeceğim başarılı uzman Şehmuz Bey.. Bir ibret numunesi olarak sorularınıza verdiğim cevaplar ve benim sorularıma veremediğiniz cevaplar bu köşede dursun. Gelen geçen okusun ki,bunun için aldığınız darbeler sizi öldürmesin diye bir yaşam nefesi alabilmek için nasıl ucuz teselliler ve basit yaftalamalara tevessül ettiğinizi, sergi malzemesi gibi teşhir ediyorum burada. Siz hâlâ kendinizi kandırmaya çalışarak “Hüseyin Asudegi hangi alanda uzman, Dünya Sağlık Örgütü, deve idrarı içsene, Caner Taslaman profesör, siz rezil oldunuz..” nakaratıyla arterlerinize kan pompalamaya çalışın. Aman böyle devam edin, ve sorularıma cevap vermekten yine kaçın. Maazallah kaçak güreşmeye devam etmezseniz yeni darbeler alırsınız filan.
Osman Bey, Şehmuz denen kişinin yazdıklarınızı anlayabilmesi için söyleminizi vulgarize etmenizi tavsiye ederim. Görünen o ki ciddi bir anlama problemi var.
Bu asalaklar Kur’an ve Hadislere yaptıkları ‘zahirice/selefice’ muameleyi bilimsel metinlere de yapıyorlar. Bağlamını, contexini okuyup anlamadan inkar ya da kabul çabasına giren kalın kafalı adamlar.
Hz. Muhammed’in, hava değişimi yaşadıkları için hastalanıp kendisine gelen bir topluluğa, 7. yüzyılda, o coğrafyada zaten bilinen bir tıbbi yöntem olan deve sidiği içme önerisinde bulunmasının neresi ‘sorunsallaştırılıyor’, hala anlayabilmiş değilim.
Bu bir dini emir değil, muhatapları da bunun farkında. Eeee? Taslaman denen, popüler olmak için yanıp tutuşan showmen, gelenek içinden cımbızla çektiği -kendisine göre- absürt şeyleri karikatirüze ederek geleneği zayıflatmaya çalışıyor güya.
Bana göre Sifil Hoca, Kur’an’da Cuma namazının yerini bile gösteremeyen bu zavallı showmene ve deve sidiğinin stüdyoya girmesine izin vererek ‘showun’ sahnelenmesine neden olan TV kanalına yeterince tepki gösteremedi.
Tıbbi bir tavsiyeyi, dini bir emir gibi gösterip, üstüne stüdyoya deve sidiği, fare zehri getirip, ‘peygamber söylediyse iç o zaman’ diyecek kadar alçalan bu aşağılığın, herhangi bir bilimsel veriyi umursayacağını düşünmüyor; yine de çabanızdan dolayı önünüzde saygıyla eğiliyorum.
Estağfirullah, teşekkür ederim Hakan Bey, Şehmuz Beyle aramızdaki diyaloğa esasen benzemeyen konuşmanın panoramik bir sergüzeştini sunsak traji-komedya senaristlerine ilham olur maalesef. Muhataplarımızın yerlerde sürünen idrak seviyesi ile zirvelerde gezinen şartlanmışlık refleks seviyelerinin geriliminde nasıl bir karakter yozlaşısı serencâmı yaşadıklarına gülelim mi ağlayalım mı tereddüdü yaşıyoruz.
İfadelerimi vulgarize etmem gerektiğine dair isabet etmişsiniz ama inanın ben anlaşılır olması için sitokrom p450-1a1’yi masallardaki kötü adamlara, deve idrarı bileşenini beyaz atlı prense ve deve idrarının sitokrom p450-1a1 aktivitesini inhibe etmesini beyaz atlı prensin kötü adamları öldürerek prensesi kurtarmasına bile uyarlayarak, çocuk uyutan dadının pembe retoriğini bile kullandım kendisine. Kansere karşı profilaktik etkisi dediğimde anlamadıysa “Kanser oluşumunu önlemesi” dediğimi anlamlıydı,
Sitokrom p450-1a1 expressiyonunu inhibisyonu dediğimde anlamadıysa “Kansere sebep olan bir vücut içi olay dizisini durduruyor” dediğimde anlamalıydı.
“Sitokrom p450-1a1 hepatoselüler kanser türlerini indüklüyor” dediğimde anlamadıysa, “Kanserojeni aktive ediyor” dediğimde anlamadıysa, “Kansere sebep oluyor” dediğimde anlamalıydı.ki hepsini anladı da şerit değiştirdi anlamazcasına.. Science Citation Index’in bilimselliğini Superman kurgusuyla eşlenik kılacak kadar SCI hakkındaki cehaletini arsızca ifşa etti. Üstüne pişkin pişkin elindeki tek malzemeyi allatıp pullayan malzeme yoksunu küçük esnaf dilbazlığıyla Dünya Sağlık Örgütü nakaratına bağladı.
Dünya Sağlık Örgütü’nün hasta deve idrarında MERS’e sebep Corona virüsü bulunabilir diyen raporunu bana gönderirken sadece kopyalayıp yapıştırmış, kendi gönderdiğini okumamış olmalı ki aynı paragrafta hatta aynı cümlede aynı Dünya Sağlık Örgütü devenin etinde de MERS’e sebep Corona virüsünün bulunabileceğini söylüyor. Hadisin, virüs içerdiği için idrar içme tavsiyesi uydurma ise virüs içeren eti yeyin diyen ayet neden uydurma olmuyor diye soruyorum.. Soruların karşısında eziklik hipertrofisi titreyişini andırırcasına Hüseyin Asudegi uzman değil, başarısız.. Gibi bir sokak ağzı, mahalle kadını hakaret seviyesine iniyor. Kendisi ülke çapında tanınmış başarılı bir farmakoloji uzmanıymış gibi.. Çünkü elinde kullanabileceği profesyonel bir argüman silahı yok. Hüseyin Asudegi itibar kaybederse argümanlarının bilimsel payandası çökecek zannediyor kendi çapında. Çocukça bir heves bile değil, çünkü çocuksu heveslerin en azından masumiyeti olur.
Özeti bile uzun bir girift, multiple arızalı karakter bünyelerinin ana hatlarıyla profili böyle mealistlerin işte. Bilimin varlığı yalnızca inkarlarını desteklediği ölçüde anlamlı ve kabul edilebilirdir bunlar için. Science Citation Index’i, Pubmed’i henüz lisans düzeyinde bile terminolojiye hakim olmayan cehaletinden en azından yüzü bile kızarmayan, Ulakbim’in A Kategorisine aldığı hakemli dergilerin binalarına çaycı olarak bile kabul edilemeyecek birikim(sizlik) örneği tipler deveye derede kılavuzluk yapmak isteyen fare kadar acınası bir ego mağduru olduklarının farkında bile değiller. Fikir haysiyeti, düşünce iffeti, bilimsellik çizgisi.. Bunlar için Kaf Dağının ardındaki masallar kadar uzak.
Şimdi kalkın bunlara asırlarca pozitif farmakovijilans dönütleri almamış hiç bir tradisyonel tıp uygulamasının uzun ömürlü olamayacağını Ethno- ön ekli bütün medikal tabanlı bilimlerin bu gerekçe ile var olduklarını, bu sebepten ürine terapi dediğimiz idrar tedavisinin Hipokrat ile başlayacak kadar asırlarca ömür yaşayabildiğin anlatın. Mümkün değil, çünkü size pişkin pişkin “Konuyu saptırıyorsunuz” derler, konunun aynı olduğunu anlamak da ayrı bir iz’an temeli istiyor çünkü..