İddia: Hadise inanıyorsan deve idrarı içsene!

Cevap: Ayete inanıyorsan kafirleri gördüğün yerde öldürsene!

İddia: O ayet savaşta geçerli.

Cevap: O hadis de çaresiz hastalıkta geçerli?

İddia: Çaresi var hadisteki hastalığın.

Cevap: Bugün var, ya 1500 sene önce?

İddia: O zaman da vardı.

Cevap: Farmakognozi laboratuvarı filan mı vardı Rasulullah’ın?

İddia: Bugün içenler var.

Cevap: Hadis sadece çaresizlikte için demiş, onlar çaresi varken içiyorsa hadisin suçu ne?

İddia: Mers hastalığı bulaşıyor deve idrarından.

Cevap: Devenin etinden de bulaşıyor Mers. Deve etini yiyin diyen ayete ne diyeceksin?

İddia: Sadece hasta develerin etinden bulaşır.

Cevap: Sadece hasta develerin idrarından bulaşır aynı şekilde?

İddia: Bi hadis idrara necis diyor, diğeri için diyor!

Cevap: Bi ayet domuza necis diyor, diğeri yiyin diyor?

İddia: Sadece mecbur kaldığınızda yiyin diyor.

Cevap: İçin diyen hadisteki de mecbur?

İddia: Mecbur filan yazmıyor hadiste, yalan!

Cevap: İstiska hastalığı diyor, bu mecburiyet değil mi?

İddia: Değil.

Cevap: Söyle o zaman; neydi çaresi istiskanın?

?Mecburiyet değilse bir çaresi vardı?

İddia: İdrarda bir sürü bakteri var, neresi faydalı ?

Cevap: Enfeksiyonu olmayanların idrarında zararlı bakteri bulunmaz .

İddia: Doktorlar neden içmeyin diyor o zaman?

Cevap: Çünkü vücudun su kaybetmesi gibi zararları da var.

İddia: Bak gördün mü, zararları varmış.

Cevap: Hiç zararı yok demiyoruz, ama çaresiz kalınınca içilir diyoruz.

İddia: Neden mecburlarmış idrara?

Cevap: Karınları su toplamış. Vücutlarındaki suyu atmaları lazım.

İddia: İdrar ne alaka?

Cevap: Yüksek potasyum konsantrasyonu nedeniyle su kaybına neden oluyor.

? Ödem potasyum kaybıyla ortaya çıkar çünkü.

İddia: Bunları o dönemde bilen mi vardı!
Cevap: Bildikleri için değil denedikleri için uyguluyorlardı.

İddia: Modern tıp bu tedaviyi reddediyor.

Cevap: Çünkü başka çaresi var. Ya 1500 sene önce ?

?Ayrıca Hipokrat da asırlar önce ürineterapi yani idrarla tedavi yapmıştır.

Modern tıp Hipokrat üzerine yemin ettiğine göre demek ki asırlar önce bunun uygulanmasını reddetmiyor.

Sosyal medya meddahlığında ihtisas sahası açmış bulunan hadis inkarcılığı moda furyası, garip bir çelişkiyle ‘demode‘ argümanlarına sığınacak kadar acziyet içinde iken, bir de buna fanatiklikte sınır tanımayan obur müşterilerine iştah açıcı yeni trend ve kreasyon sunamama telaşı da eklemlenince müzmin bi sancı ile kıvranmakta şimdilerde…

Biz de bu; stokları tükenen malzeme mahrumu küçük esnaflara hayrımıza, yontup bükecekleri yeni materyaller sunalım dedik..

O yüzden oldu – bittiye getirdikleri, apar topar; mızıkçı çocuk paniğiyle üzerini toz toprakla örtmeye çalıştıkları defolu çakma ‘dahi’ tezlerini yüzlerine vuralım izninizle…

>> Deve idrarı hadisi nedir?
>> Ege bölgesinde idrarla tedavi
>> Deve idrarı uluslararası dergide
>> İbn-i Sina’da deve idrarıyla tedavi
>> Deve idrarı ile ilgili İngilizce bilimsel makalenin özet kısmının tercümesi
>> Tahsis/Daraltıcı Yorum
>> Fekal Mikrobiyota Transplantasyonu

Eğer siz de kilometrelerce uzaklıktaki yerlere kuantum dolanıklık teorisiyle ışınlanılabileceğini bilimsel içerikli kitaplarda okuduğunda ya da bi fizik profesöründen dinlediğinde çene hareketlerini ağır çekime ala ala: “Vaaayyy be!..Bilim nereye uçuyor böyle…” diyen ancak bir siyer kitabında peygamber aleyhisselamın mucizelerini okuduğunda ise “Hiç olur mu; böyle hurafeler, anca üfürükçü kadın hezeyanlarında ya da mitolojik senaryolarda bulunur… Biraz realist olun yahu!..” diye nutuk çekenlerdenseniz; rica edeceğim, siz iki kere okuyun bu yazıyı… Zira amentünüz olan bilimin mührüyle “cicili bicili” tasdik damgası bile almış klinik bir hadiseden bahsedeceğim size.

Yoo, bahsedeceğim konu öyle baş döndürücü süratteki Hollywood aksiyonları kadar heyecan verici değil, Uzak Doğu’nun mistik ve gnostik kokulu gelenek esintilerinden deneyimlemediğiniz ilginçlikte olanlarından hiç değil, maalesef…

Bu, eğer arkadaş listenizde Amerika’yı yeniden keşfetmek heveslisi paşa Kristof Kolombcuklar varsa ve eğer siz onlardan sadece bir doz almışsanız, duymuş olma ihtimalinizin tavan yaptığı bir facebook rivayeti: Deve idrarı hadisi.

Deve idrarı hadisi nedir?

Ben size özet geçiyorum şimdi: Buhari’de geçen rivayetler o kadar ucubece, o derece saçmaymış ki peygambere iftira atmaktan utanmayan uydurukçu (!) Buhari, peygamberin ağzından mü’minlere deve idrarı içmeyi emrettirecek kadar ileri gitmiş. Çöl Araplarının bedevi ve hadari ilkelliklerini, görgüsüzlüklerini bize İslam diye yutturmaya çalışan din pazarlamacalarına aldanan safdillerse 14 asır boyunca bizim kahraman reformist pehlivanlarımızı beklemişler, artık 1400 senelik aldanış can çekişiyormuş; bu beyinlerinden zeka fışkıran modernist yeni yetme Mehdi’lerimiz sayesinde…

Onlar Mehdicilik oynayadursun;biz işin hakikatine inelim:

Birincisi, Rasulullah tüm mü’minlere deve idrarı içmeyi emretmemiştir, içtikleri takdirde sevap kazanacakları hezeyenına hiç girmiyorum bile. Medine’ye gelip hastalanmış olan bir heyete deve idrarıyla birlikte sütünü içmeyi tavsiye etmiştir. Hastalanmış kısmını büyük harflerle yazmış olmalıydım belki. Çünkü herkese değil hasta olan bir heyete tavsiyesi bu. Hastalığın tedavisinde kullanılan drogların analizinin bundan 14 asır önce uçsuz bucaksız çöl kumları üzerinde inşa edilmiş farmakokinetik, botanik, zoolojik AR-GE çalışmalarının yapıldığı laboratuvarlarda yapıldığını düşünemeyeceğimize göre, ilaç etken maddesini ekstre edebilmek için en ilkel yöntemlerin bile tababet olarak adlandırıldığı bir dönemde tedavi için tek yolun bitkisel ve hayvansal drogların (ilaç hammaddeleri) doğrudan tüketimi olduğunu dile getirmeye gerek bile yoktur sanırım.

İdrar bileşenleri deyince zihninizdeki kötü ve tiksindirici çağrışımları canlandırır gibiyim. Fakat bir düşünün önce; Fanconi sendromunun ya da Wilson hastalığı gibi pek çok rahatsızlığın, karaciğer fonksiyon bozukluklarının Blood Urea Nitrogen (BUN) derişimini düşürdüğü kimselerde, çölde 1400 sene önce yaşamış bedevilerde, BUN seviyesini nasıl artıracaksınız? Bu kimselerde ortaya çıkan halsizlik, yürüyememe, konuşamama, titreyiş, şişiklik,ödem oluşumu.. Gibi onlarca problemi nasıl gidereceksiniz? Eksikliğin eşik bir değerin altına düştüğü durumlarda baş gösteren ölüm riskini nereye koyacaksınız? Hele ki bu semptomların çok ağır seyrettiği vakalarda hastaya git hayvan karaciğeri, fasülye, balık ye; aylar, yıllar sonra iyileşecek bir metabolizman kalırsa belki iyileşirsin mi diyeceksiniz? Ayrıca karaciğer fonksiyon bozukluğu olan kimseler istediği kadar gıda takviyesi alırsa alsın; yine de işlevini kaybetmiş karaciğer, aldığınız pirimidinleri üreye ve kan üre azotuna çeviremez. Yani pirimidin içerikli besinleri alması da kişiyi kurtarmaz. Elbette üre azotunu UUN’den temin edeceksiniz; yani üriner urea nitrogenden. Şimdiki gibi droglardan etken madde özütleyip ilaç terkibi yapamayacağınıza göre bunu deve idrarından temin edeceksiniz o mahrumiyet çağında.

İnsan idrarının niçin tercih edilmediğine gelince: İnsan dışı varlıklarda karaciğer tarafından salgılanan hepatik ürikaz adlı özel bir enzim ile allantoin isminde suda çözünen zararsız bir maddeye dönüştürülür ve idrarlarıyla atılır.Yani deve idrarı insanınkinden çok çok daha az toksiktir ki hadiste peygamber aleyhisselamın deve idrarını zaruretten tavsiye ettiği heyetin istiska hastalığına tutulduğu yazıyor. Yani vücutta özellikle karında su birikimi, ödem oluşumu hastalığı. Bu semptomlarla belirginleşen hastalıklar karaciğer fonksiyon bozukluğunun neticesidir.Ve bu lobül işlevsizliği BUN üretimini tamamıyla durdurur. BUN ise Ölüme kadar uzanan sancılı bir süreci başlatmış olur yani organizma. Bu adamlar ‘Iyy, idrarlı süt mü; iğrenç… Biz ağrı sancıdan kıvrana kıvrana, vücudumuzdan irin aka aka ölmeyi tercih ederiz, idrarla sütü karıştırıp içmektense..‘ mi diyeceklerdi? Sizce hayat süte karıştırılarak toksisitesi seyreltilmiş, tat ve koku tiksindiriciliği sütle karışımı sebebiyle asgariye indirilmiş bir sıvıyı içmeye değiştirilecek kadar ucuz mu? Zührevi hastalıklardan kemik iliği rahatsızlıklarına kadar tüm fizyolojiyi etkileyen bir bileşeni yani Blood Urea Nitrogen’i yabana atmayın demek için değildi tüm bu satırları dizgelemem; idrar bileşenlerinden klinik tedavi edici fonksiyonu bulunan, yalnızca birini örnek verdim ki reelde kötü çağrışımları, tiksindirici tat ve kokuları bulunduğu halde klinik fayda adına tercih edilen ilaçlarla mukayese edesiniz.

Bugün içine çilek, portakal aroması katılmış şurupların bile tadı iğrençken, hepimizin hayatımızda en az bir kere iç bulandırıcı acılıkta ve tiksindirici kokudaki şuruplardan tadıp yüzümüzün tüm hatlarını buruşturmuşluğu varken, kalkıp da dünyanın tepsi şeklinde olduğuna inanacak kadar bilimsel ve teknik mahrumiyet çağının kör noktalarından birinde, yani Peygamber aleyhisselamın yaşadığı 7. asırda insanların tat ve koku, çağrışım iğrençliği olan bir sıvıyı; idrarı içmeme lükslerinin olabileceğinden bahsetmeyin.

Ege bölgesinde idrarla tedavi

İyileşmek için her türlü pis kokulu şurupları kendi irademizle tıpış tıpış içen bizler, içtiğimiz şurupların terkibi kadar kimyasal dolu idrarın kötü ve iğrenç çağrışımlarının başka alternatif bir tedavisi olmayan hastalığın pençesinde kıvranmaktan daha korkunç olduğunu söyleyemeyiz. Kaldı ki bugün bile Ege’nin köylerinde arı sokması gibi basit ve tedavisi çok kolay bir hastalığın olası risklerinden korunmak için ilaç yokluğunda amonyak içerdiği için idrarla tedavi edildiğini biliyoruz.

Bugün; 21.asırda, uzay çağında, teknolojik gelişmelerin şahikalarında gezinirken, her eczanede amonyak bulmak manavda domates bulmak kadar kolayken, acil müdahale için arının soktuğu bölgeye idrar yapılmak suretiyle amonyak ihtiyacının karşılandığı bir sır değil.

Niçin bu hadis inkarcılığının çığırtkanlığını yapan, boğazlarını yırtarcasına yaygarayı basan zevat, Türkiye’nin “çağdaş ve muasır medeniyet çizgisine” en yakın bölgesi olan Batının köylerindeki bu tradisyonel (geleneksel) tıp uzantısı uygulamanın kritiğini yapma cesareti gösteremiyorlar dersiniz? Çünkü bu pazardan onların hadis inkarcılığına malzeme çıkmaz da, ondan. Yoksa herkes bilir ki çarenin, alternatif çözümlerin bulunmadığı şartlarda olağanın ve normalize yöntemlerin dışına çıkılabilir. Kaldı ki 1 değil, 2 değil, 3 değil… Tam 14 asır öncesinin mahrumiyetini düşünün. Tarihi vakalar mercek altına alınırken 21.asrın gözlüğünü çıkarmazsanız sadece barbarlık, sadece ilkellik, sadece vahşet çarpar gözünüze, 7.asrın vakasını irdeleyecekseniz bir zahmet 7. asrın aparatlarıyla analiz yapacaksınız. 7.asrın çorak ve yoksun toprağında yetişen noksan yöntemleri, 21.asrın münbit ve verimli arazisine ekerseniz sararıp solar, elinizde kalır. Yok eğer tarihi verileri illa da 21.asrın alfabesiyle okuyacağım, 7. asrın alfabesini tanımıyorum derseniz A yazan metni B okursunuz.

Deve idrarının bazı hastalıkların tedavisinde kullanıldığı uluslararası bir dergi olan Journal of Ethno-Pharmacology isimli dergide de geçmekte.

Deve idrarı uluslararası dergide

Bitmedi; deve idrarı yalnızca Buhari’de geçmiyor, bu meselenin üzerine bunca bedevilik, ilkellik etiketi yapıştırıldıktan sonra nerede geçtiğini öyle kolay tahmin edemezsiniz, zorlamayın. Ulusal Akademik Ağ ve Bilgi Merkezi (Ulakbim) indeksine göre bilimsel kudreti en ileri seviye kategorisinde yani A kategorisinde olan bir dergide: “Journal of Ethnopharmacology” dergisinde. Yani kenar kıyı köşe dergisi ya da gazete müsveddesinde değil, Ulusal ve Uluslararası düzeyde bilimsel yetkinliğini tescillemiş akademik bir dergide. Ayrıca Müslüman bilim adamlarının çalışmalarından oluşmayan; ideolojik fanatikliğin tesirinde kalmış olamayacak bir heyetin edite, redakte ettiği bir dergide…

Deve idrarının Hepa-c1c7 türü kanserlerini kaynak organizma dışı kullanımda tedavi edici etki gösterdiği ve sitokrom – p450-1a1 enziminin sentezini inhibe ettiği yazıyor, derginin 2011’de çıkan nüshasında. Bu sitokrom p450-1a1 enzimi kanser oluşturucu etkisiyle biliniyor zaten. Kanser oluşturucu molekülü diskalifiye ediyor, kanser tahribatını da restore ediyor.

Bu 21.asrın dahi kronik bir çözüm sunamadığı ontolojik vakalara dair kısmi çözüm önerisine 1400 sene öncesinde dillendirilmiş bir hadiste değil de mesela Galen’in vatanı antik Yunan’da ya da alternatif tıp diyarı Hint coğrafyasında belki de yeni kıta yerlilerinde rastlanılmış olsaydı neler olurdu dersiniz? Ben söyleyeyim: Tıp, eczacılık ve diğer Sağlık Bilimleri fakültelerinde tümör lezyonları ya da metastaz konularında tedavi seçeneklerinin tarihi gelişim süreci işlenirken slaytların ilk sayfalarında Hint, Yunan tababetinin ya da Avrupa yerlilerinin alternatif tıp mucizelerinin ballandıra ballandıra anlatıldığı sunum göze çarpacaktı… Fakat iş hadis literatürü fobisine takılınca iki tip tepki anomalisi gözlemleniyor: ya bilmezden gelmek ya da müfredata ur gibi tasallut etmiş İslamofobi güdümlü saldırı refleksi.

DEVE İDRARI İLE İLGİLİ BİLİMSEL MAKALEYİ (İNGİLİZCE) İNDİRMEK İÇİN TIKLAYIN!

İbn-i Sina’da deve idrarıyla tedavi

Batı’daki adı Avicenna olan İbni Sina deyince göğsümüz bir ayrı kabarır değil mi? Hatta modernist kesimlerin bile bi dertleri yoktur bu dahi tıpçıyla. Peki Avrupa’ da ve Asya’da asırlarca ders kitabı olarak okutulan “el-Kanun” da ne geçiyor biliyor musunuz : “Deve idrarıyla tedavi“.

Ayrıca herkes bilir ki netice alınamayan alternatif tıp tedavileri en geç bir iki asır sonra tarihin sayfalarına gömülür, yaşamları uzun olmaz. Ama bedevi, hadari Arapların bu deve idrarı tedavisini peygamber aleyhisselamdan binlerce yıl öncesinde bile tercih ettiklerini biliyoruz. Tradisyonel (geleneksel) tıp gücünü pozitif farmakovijilanstan alır; yani olumlu klinik geri dönüt. Bu şekilde bir tedavi neticesiz olmuş olsa binlerce yıl niçin halkın tercihi olsun? Herhalde idrar içme fantazisi yüzünden değil!

Bununla birlikte o dönemin mahrumiyet vahasından çıkmış bulunmaktayız bu asırda. Artık UUN, sitokrom p450-1a1 sentezini inhibe eden enzim ve diğer idrar bileşenlerini laboratuvarların in-vitro ortamlarında ekstrakte edebiliyoruz, sentezleyebiliyoruz. Bu yüzden alternatif çözüm olanakları varken kalkıp da zorunlu bir tedavi tercihi olan deve idrarı içme teşebbüsünde bulunmak ancak belahet ve cehalettir. Kimse “Hadi deve idrarının klinik faydalarından yararlanalım” diyerek kalkıp idrar içecek kadar ucube olmamalı bu asırda, çünkü tekrar tekrar belirtiyorum: O dönemin yoksunluk şartlarında değiliz şimdi, artık tedavi edici molekülleri başka tıbbi kanallardan elde edebiliyoruz. Benim sözüm 14 asır önceki alternatif tıbbi yöntemleri 21.asrın şımarık, ekabir ve asırlar arası başkalaşımı göremeyecek kadar kör yaklaşımıyla, rahat, yumuşak koltuğunun gevşeticiliğine gömülerek, zihninde bilim adına yalnızca ortaokulda gördüğü Fen Bilgisi dersinin “Maddenin tanecikli yapıda olduğu” bilgi kırıntısı olduğu halde uluslararası arenada bilimsellik bulvarında at koşturan akademik camiların kabul ettiği tradisyonel tıbbın orasını burasını karalamaya çalışanlara…

Tahsis/Daraltıcı Yorum

İslam fıkıh terminolojisinde “tahsis” adı verilen bir ıstılah vardır. Günümüze uyarlanmış haliyle “daraltıcı yorum“. Aslında genel/tümel/olağan için yasaklanmış bir olgunun özel/tikel/olağanüstü için, yani istisna durumlarda izinli olabileceğine ilişkin bir kavramdır ya da bu önermenin simetrik karşılığı da olasıdır: Genel için ruhsatlı/izinli nitelikteki bir hüküm özel durumlar ve kişiler için men’ edilmiş olabilir.

Bu tahsis terimi, en kavi şer’i delil dayanağını Bakara Suresi 173.ayette bulur. Bu ayette olağan ve normalize şartlarda haram kılınan domuz etinin zaruret halinde, yani olağan, sıradan olmayan hal ve şartlarda zorunluluk eşik değerini aşmamak kaydıyla helal-caiz kılındığına atıf vardır. Kur’an-ı Kerim’in ahkamının kendisinde somutlaştığı; muşahhas Kur’an Rasulullah da, bu deve idrarı hadisi özelinde çağlar üstü bir mesaj vermekte ve normalde içilmesi kerih görülen deve idrarının olağanın dışındaki hastalık ve mahrumiyet şartlarında cevazına yol açmaktadır.

Fekal Mikrobiyota Transplantasyonu

Rasulullah sağlık problemleri olmayan Medine halkına deve idrarı tavsiyesinde bulunmamıştır, Medine’ye gelip hastalanmış bir heyete o günün tıbbi donanım, ekipman, materyal, kümülatif sıhhi bilgi sığlığı standartlarında alternatifi olmayan bir tradisyonel tıp tedavisini önermiştir.

Bugün; yani insanoğlunun neredeyse ölümden başka her türlü kronik rahatsızlığa çare buluşuna ramak kaldığı bir devrin arefesinde, baş döndürücü fenni gelişmeler kuşağında biz bile ‘Fekal Mikrobiyota Transplantasyonu‘ gerçekleştiriyoruz. Yani özür diliyorum; folklorik tabirle “dışkı nakli“.

21.asırda bile insanlık, dışkı içerisindeki geniş spektrumlu bakterilerin katalize ettiği reaksiyonlara muhtaçken siz dünyanın öküzün boynunda durduğu şayiasına inanacak kadar bilimsellikten fersah fersah uzakta olan bir çağda, Rasulullah’ın gelen hasta heyet için keçi kılından yapılmış çadırların içine kalitatif analiz yapan bir biyokimya ar-ge laboratuvarı kurup idrardan UUN (Uriner Urea Nitrogen) yapmasını mı bekliyordunuz?

Bugün burundan mideye, mideden de ince bağırsağa uzatılan bir boru ile dışkı (gaita) nakli yani Fekal Mikrobiyota Transplantasyonu yapılıyor. Burnunuzun ve midenizin içinden dışkı geçiriyorlar yani. Şimdiye kadar 1400 sene öncesinin teknik imkansızlığı içinde ölmemek için deve idrarı içmeye mecbur kalan Ortaçağlıları eleştiren bizim uzay ve teknoloji çağı mealistleri dışkının idrardan daha az iğrenç olduğunu mu düşünüyorlar? Dışkı 21. asrı bile kendisine mecbur ediyorsa, zaruret durumunda idrar taa 7.asrı niye kendisine mecbur etmesin? İpe un sermeyi bırakın da, önce koruyucu-önleyici hekimlik tedavi seçenekleri arasında deve idrarı terapisini tavsiye eden tıbbın babası; bugünkü tıpçıların deontoloji ve meslek ahlakı vizyonlu yeminlerine ismini veren Hipokrat’ı eleştirin.

Batıda Avicenna ismiyle meşhur olmuş İbn-i Sina’nın asırlarca tüm dünyada ders kitabı olarak okutulan “el-Kanun” kitabında deve idrarı bileşenlerinin tedavi edici etki gösterdiği hastalıklar için idrarı önermesini eleştirin. Fakat modernist üstadlarınız gözünde puan kaybedersiniz o zaman değil mi; Hipokrat dönemi tıbbi imkanları kısıtlıydı dersiniz, değil mi.. Peki Peygamber aleyhisselamın yaşadığı 7.asırda rekombinant DNA teknolojisi filan mı keşfedilmişti ki, Hipokratı hedef tahtasına oturtmayan sizler, Rasulullah’ın hayatı boyunca tek bir defa tek bir heyete, tek bir hastalığa zorunluluk güdümlü olarak önerdiği geleneksel tıb kanallarını eleştiri haysiyetini paspas yapacak bi yılışıklıkla ağzınızda geveliyorsunuz!

Bir doktor ağır travmalı kronik bir klinik vakaya kuvvetli hipnosedatif etkili narkotik analjezik verdi diye, doktorun tüm vakalarda ağır etkili bu ilaçlardan verdiğini, vereceğini iddia etmek kadar gülünç ve bir o kadar da kasıtlı bir iddia: “İdrar içmenin sünnet olduğu” iddiası, doktorun analjezikleri sadece özel bir hastaya ve hastalığa uygulamış olması, anesteziyi genele uygulanan bir metod yapmayacağı gibi, Rasulullah’ın tek bir heyete tıbbi çaresizlik durumunda idrarı tavsiye etmesi, onu Rasulullahın sünneti yapmaz.

Journal of Ethno-Pharmacology dergisinde yayımlanan deve idrarı ile ilgili bilimsel makalenin özet kısmının tercümesi

Çalışmanın özeti: Deve idrarı, Hepa 1c1c7 hücre dizisinde AhR bağımlı bir mekanizma yoluyla sitokrom P450 1a1 gen ekspresyonunu inhibe eder.

Çalışmanın Amacı: Deve idrarı içmek birçok kanser vakasının tedavisinde geleneksel olarak kullanılmakta fakat mekanizması hala net olarak bilinmemekte. Bu yüzden 3 farklı deve (bakire, emziren ve hamile) idrarı farede hepatoma (karaciğer kanseri) Hepa 1c1c7 hücre dizisindeki (karaciğer kanserine neden olduğu bilinen hücre dizisi) Cyp1a1’i (sitokrom p450 enzimlerinin en önemli bileşenlerinden biri, çevresel kanserojenlere sürekli maruz kalmak, ekstrahepatik dokulardaki CYP1A1 ekspresyon seviyesini, aril hidrokarbon reseptörü (AhR) vasıtasıyla arttırmaktadır. Bir çok kanser oluşum mekanizmasında rol oynamaktadır) module etmek için incelendi.

Materyal ve Metod: 3 farklı deve idrarı inek idrarıyla PCR kullanılarak karşılaştırdı.

Sonuç: Deve idrarlarının tümü Cyp1a1İn TCDD tarafından ekspresyonunu inhibe etti. (TCDD: 2, 3, 7, 8-tetrachlorodibenzo-p-dioxin: Cyp1a1’i en güçlü indükleyen ve karsinojen olduğu bilinen kimyasal). Önemli olarak; bakire deve idrarı Cyp1a1 ekspresyonunu engellemekte en yüksek aktiviteyi gösterdi, onu emziren deve idrarı izledi. Bu çalışma deve idrarının TCDD’nin neden olduğu toksik etkileri engellediğinin ilk kanıtıdır. Bu etki Ctp1a1 ekspresyonunun Ahr bağımlı bir mekanizmayla hem transkripsiyonel hem posttranskripsiyonel seviyelerde inhibe edilmesiyle oluşur.​

The Growth Inhibitory Potential and Antimetastatic Effect of Camel Urine on Breast Cancer
Cells In Vitro and In Vivo.

Romli F., Abu N., Khorshid FA., Syed Najmuddin SU., Keong YS., Mohamad NE., Hamid M., Alitheen
NB., Nik Abd Rahman NM.

Çalışmanın özeti: Deve idrarının meme kanseri hücreleri üzerinde in vivo ve invitro büyüme önleyici ve antimetastatik etkisi. Kulağa pek hoş gelmese de deve idrarı uzun yıllardır Orta Doğu’da ateş, soğuk algınlığı hatta kanser gibi pek çok hastalığı tedavi edeceğine inanarak tüketilmekte. Genelde birkaç damla deve idrarı sütle karıştırılarak veya direkt olarak tüketiliyor. Bu çalışma, deve idrarının 4T1 kanser hücre dizisindeki in vitro ve in vivo büyüme potansiyelini ve metastatik kabiliyetini inhibe etme etkilerini incelemeyi amaçlıyor. MTT sonuçlarına göre deve idrarının 4T1 hücre dizisine karşı hücre öldürücü etkisi olduğu ve bunun doz bağımlı olduğu saptandı. Deve idrarının potansiyelini tam olarak anlaşılması için, in vivo çalışmada, 4T1 hücreli aşılanmış farelere, 2 farklı dozda deve idrarı uygulandı. Çalışma sonucunda her iki grupta da kontrol grubuna göre tümör boyutunda küçülme olduğu gözlemlendi. Bunlara ek çeşitli analizlerle de deve idrarının in vivo ortamda 4T1 hücre dizisine karşı metastazı engelleyici etkisi saptandı. Özet olarak deve idrarının antikanser etkisi farklı çalışmalarda da savunulmuştur. in vivo çalışmada daha yoğun deve idrarının kullanılması daha iyi sonuçlar vermiştir. Bu proje, deve idrarının T41 hücre dizisindeki büyümeyi ve metastazı inhibe etmek için kullandığı mekanizmaları ortaya koymuştur.

Osman Coşar 

Güncelleme tarihi: 25.07.2017