Pozitivizm, düşüncenin gerçeklikle kendi arasına koyduğu mesafeyi yeniden daraltır; zaten gerçekliğin kendisi de bu mesafeye tahammül edemiyordur artık. Altındaki olgusal malzeme için geçici bir kısaltma işaretinden fazla bir şey olmamayı isteme noktasına doğru püskürtülen düşünce, sadece gerçeklik karşısındaki özerkliğini değil, onunla birlikte gerçekliğe nüfuz etme gücünü de yitirir. Zihinsel yaşam ancak yaşamdan belli bir uzaklıkta sürdürebilir varlığını; empirik gerçeklikle bağlantı kurmasının koşulu da budur. Düşünce olgularla ilişki kurar ve onları eleştirerek devinim kazanır, doğru; ama devinimi yine de mesafenin korunmasına bağlıdır.
[…]Kim eleştirecek olursa, totaliter örgütlenmeleri aşmak isteyen birlik tabusuna karşı günah işliyor demektir. Eleştirmen bölücü oluverir ve totaliter dönemde akıl bulandırıcı biri…
Adorno
İdeoloji-eleştirisi ve yapısöküm etkileşim ve düşünme biçimlerindeki rasyonalitenin değerlendirilmesini ve bunların barındırdığı ikiyüzlülüklerin ifşa edilmesini içerir.¹ Bütünsel olarak bir kimliğin çelişkisiz ve öz olarak verili olduğu iddiasının totaliter bir ideal olduğunu imler. Bu bağlamda İdeoloji-eleştirisi saf özdeşlik düşüncesini ideoloji ve totalitarizm olarak işaretler. Her ikisi de, çelişkileri bastırmaya çalışır ve ötekilikten ve farktan tiksinir; şiddetle farklılıkları kendi imgesine ya da benzerine indirger. Adorno, Negatif Diyalektik’te eğer arslan bir bilince sahip olsaydı, yemek istediği ceylana duyduğu öfke ideoloji olurdu der. İdeoloji “özdeşlik düşüncesi”nin [identity thinking] bir biçimidir, pozitif bir değer yüklenen benlik ya da bildik-olanla, anlaşılabilirlik alanının dışına itilmiş benliğe ait-olmayan ya da yabancı olan arasında katı bir ikili karşıtlıktır; bir dışlama edimiyle farklılıkları kendi sınırlanın ötesine süren, paranoid, ama paranoidliği gizli bir rasyonalite tarzıdır.²
Adorno, “özdeşlik düşüncesi” adını verdiği egemen felsefeyi, bütün tikel nesneleri genel kavramların veya bütünsel bir kavramlar sisteminin içine sokma çabası olarak yorumlar. Pozitivizmin kavramla şey arasında mütekabiliyet olduğu iddiasını uyum ve düzenle ilişkilendirir. Her türlü tahakkümcü düşüncenin temelinde özdeşlik anlayışı bulunur. Bu bağlamda düşünce özdeşlik mantığına dayanan egemen felsefenin tahakkümüyle mücadele eden özdeşlik-dışı eleştirel bir faliyettir. Adorno’ya göre, “Pozitivizm karşısında alınacak tavır ne haklı ve doğru çıkarmaya çalışmak olmalıdır, ne de seçkincilik ve farklılık havalarına bürünmek. Yapılması gereken, bilginin eleştirisi yoluyla, bir yanda kavramla öte yanda onu karşılayan şey arasında tam bir örtüşmenin imkânsız olduğunu göstermektir”, pozitivizm düşüncenin eleştirel gücünü köreltmektedir, bu gücün tekrar kazanılmasının yolu eleştirinin ve mesafenin yeniden egemen olmasıdır. Göreciler de kötü mutlakçılardır. Kavramla nesnesi arasındaki ilişki ise sonu olmayan gerilimli diyalektik bir ilişkidir.
Bu nedenle Adorno düşünceyi özdeşlik ilkesinden ve diyalektiği olumlayıcı niteliğinden kurtarmak ister. Pozitif diyalektiğin bütünlük kategorisini eleştirir ve bütünlüğün içinde olumsuzlananı epistemolojik olarak başlangıç noktası yapar. Çelişkiyi negatif diyalektiğin merkezine koyar. Bu bütünlüğün kavramsal imhası anlamına gelmez; bütünlüğü onun krizinden başlayarak düşünmek anlamına gelir. Tikellik eleştirel kategoridir, sistemin fazlasıdır; ve bu fazla, bir sistem olarak örgütlenmiş bütünlüğün krizi olarak anlaşılır. Egemen bir sistemi eleştirmek, o sistemin kavramsal ufkunu hedef alır. Özdeşlikçi düşüncenin ve pozitif diyalektiğin eleştirisinin sebebebi, hem homojenliğin eleştirisidir, hem de sınıf korkusunun sebep olduğu ‘özerk nesnellik’ ve kavram fetişiziminin eleştirisidir; çünkü özdeşlikçi düşünce, kavram fetişizmi yoluyla sistemdeki antagonizmayı kapatma işlevi görür. Bu sebeple eleştiri özdeşleştirici akıl ve onun şiddeti karşısında, özdeş-olmayanın, bütünlük tarafından bastırılmış ve tabi kılınmış olanın çığlığıdır.³ Buradaki bütün yekpare değil, parçalı bir bütündür. Bütün tikelin üstünde ya da ötesinde değil, tikelin içindedir, bu bağlamda “dolayım” kategorisi de önemlidir. Parçalar ancak bütünle bağlantıları içinde anlaşılabilirler, ama bütün de farklılıklar, kopukluklar, çatlaklar, silinmiş yüzeyler,budanmış boyutlar içerir. Bütünü yüceltmek, o bütün görüntüsünün ardında gizlenmiş tikel, kısmi çıkara teslim olmak anlamına gelebilir.⁴
Onur FENCİOĞLU
¹ÇAĞDAŞ SOSYAL BİLİMLER FELSEFESİ – Çokkültürlü Bir Yaklaşım, Brian FAY
²İDEOLOJİ, Terry Eagleton
³OLUMSUZLUK VE DEVRİM, J. Holloway, F. Matamoros, S. Tischler
⁴Akıl Tutulması, Max Horkheimer