Osmanlı Devleti tarihe damgasını sadece yaptığı savaşlar, barışlar ve olaylarla vurmamıştır. Osmanlı Devleti dünya tarihine bir nezaket, hoşgörü ve gönül dili medeniyeti bırakmıştır. Pek çoğumuz Osmanlı Devleti tarihine bakarken olaylar üzerine kurulu bir anlatımı ezberlemekle boğuşuyoruz. Fakat aslında Osmanlı Devleti’nde nice nezafete ve ince düşünmeye dayalı ürün vardır ki bizler maalesef bunların pek azını öğreniyoruz.

İşte bunlardan biri Zimem Defterleridir. Bu tabir ile bugünlerde karşılaşmamızın sebebi ise Bursa’nın İnegöl ilçesinde yaşayan iki gencin bir bakkal dükkanına girip tanımadıkları ve borcu çok olan bir borçlunun borcunu ödemeleridir. Söz konusu gençler isimlerinin anılmasını istememişler ama yaptıkları bu hareket ile gönül defterlerimize kazınmışlardır. Kendileri hem Osmanlı’dan kalan bir geleneği yaşatmak adına bir adım atmışlardır hem de günümüzde pek çok ulvi değerimizi yitirmişken umudun aslında hala var olduğunu göstermişlerdir.

Günümüz modern hayatı insanı bireyselliğe ve rekabetçi bir yapıya iterken bu gençlerin örnek davranışı bizim mayamızda aslında yardımlaşmak ve iyi niyetin var olduğuna bir kanıt olmuştur.  Çünkü şanlı tarihimiz bizim aslında yardımlaşmayı seven insana değer veren ve modern hayatın aksine bireysel insan figürü yerine birbirinin imdadına koşan bütünleşen ve her şeye hümanist bir bakış açısı ile bakan insan karakterini göstermiştir. Peki adını andığımız zimem defteri nedir? İsterseniz biraz da bunu irdeleyelim.

Zimem defteri en kısa tabiri ile bugünün veresiye defteridir. Ramazan ayında yapılan bu geleneğe göre zenginler bakkal manav gibi esnafları gezer ve esnaflardan zimem defterlerini çıkarmalarını isterlerdi. Ellerine aldıkları defterin başından ya da ortasından ya da sonundan sayfaları yırtar ve yırtıkları sayfaların borçlarının hesaplanmasını isterler. Sonrada borcu hesaplanan borçlu olanların borçlarının silinmesini borçlarını kendilerinin ödeyeceklerini beyan ederler. Böylelikle borcu olan kimin borcunu ödediğini borcu ödeyen ise kimin borcunu ödediğini bilmezdi.

İşte eskiler derler ki; ‘İyilik yap denize at balık bilmezse Halık bilir‘. Zimem defterleri de bu sözün uygulanışının en güzel örneklerinden biridir. İyiliğin en güzeli gösterişe girmeden, iyilik yaptığın kişiyi incitmeden yapılan iyiliktir. Bu şekilde yapılan bir iyilik gösteriş kaygısı gütmeden ve halis bir niyet taşıdığı için makbuliyet kazanır. Fakat diğer türlü yapılan her şey gösteriş ve göz boyamaktan ileri gitmemektedir. Zira Rabbimiz yaptıklarımız da niyetlerimize bakmaktadır, hal ve hareketlerimizin samimane sırf Onun rızası için yapılmasını istemektedir. Bu yüzden insanın içi dışından daha kıymetlidir. Zaten Hazreti Mevlana da der ki ‘İçimizi dışımızdan daha çok süsleyelim. Zira dışımız halkın, içimiz Hakkın baktığı yerdir.

Sonuç olarak dostlar günümüz dünyası acımasız rekabetçi bir yaşam felsefesi sunsa da bizler tıpkı Zimem Defteri özelinde olduğu gibi tarihimizin izlerini takip ederek modern dünyanın vahşi putunu kırarak kendi öz benliğimize bakmalıyız. Bizleri sürüklendiğimiz bu girdaptan kurtaracak olan birbirimize ötekileştirerek bakmak değil aksine herkesin sorununa eğilerek ona el uzatarak yardımlaşma kültürüyle hareket etmektir. Bizler bu coğrafya da yardımlaşma, hoşgörü gibi insani duygular ile yoğrularak bugünlere geldik.

Tarih boyunca çokça zorluk ve düşmanlık görsekte bugün geldiğimiz bu nokta da yoğurduğumuz bu güzel hasletleri modernitenin bize dayattıkları ile bozmamalıyız. Tarihten ecdadımızın güzel hasletlerine bakarak bizlerde onların gelenekleri yaşatmalı ve geleceğe ulaştırmalıyız. Bizler nasıl ki ecdadımızın bize sunduklarını yaşıyorsak gün gelecek bizim çocuklarımız ve torunlarımızda onlara sunduklarımızı yaşayacak. Bu yüzden onlara sahip olduğumuz güzel hasletleri ve birbirimizle kenetlenmenin ne kadar önemli olduğu gerçeğini bırakma gayreti içerisinde olmalıyız. Bu vatanın neresinde yaşarsak yaşayalım hangi işi tutarsak tutalım omuzlarımıza yüklenmiş en önemli vazifedir. Bunu hiçbir zaman unutmayalım…

Sağlıcakla kalın dostlar…

Mesut BULDU