İnsanlığın ilk dönemlerinde kan bağının bir araya getirdiği bir topluluk olmaktan ziyade, kutsal bağların bir arada tuttuğu dini bir cemaat olan aile, kutsallık ve dinle olan bağını nasıl geliştirdi; modern zamanlarda aile ve din ilişkisi nasıl; yazımızda bu sorulara cevap arayacağız.
>> Arkaik Dönemde Din ve Aile
>> Evrensel Din ve Aile
>>> Yahudilikte Aile
>>> Hristiyanlıkta Aile
>>> İslamiyet’te Aile
Arkaik Dönemde Din ve Aile
Bireysellik düşüncesinin olmadığı, her şeyin kolektif bir karaktere sahip olduğu ilkel zamanlarda, ferdin ilahi bağı ve kurtuluşu ancak aileye kabul edilmesi, felaketi ise bu topluluktan ayrılmasıyla mümkündü.
Kutsal, aile üyelerine ve oradaki her şeye nüfuz etmiş; yenen yemeklere kadar birçok şeyin takdis edilmesine ve ailenin kutsal cemaat haline gelmesine neden olmuştur.
Kutsal bir birlik olan ailenin reisi, evin babasıdır ve aile reisinin ruhani işlevi Tanrıya adanmış bir kurbana dayandırılmış; böylece aile reisinin güçlü ruhu ile aileyi koruduğuna inanılmıştır.
Marksist kuramcıların, ilkel topluluklarda cinsel komünizmin olduğu iddialarını aksine, ilkel klanlarda klan üyelerinin birbirleriyle evlenmelerinin yasak olduğu, iffetsizliğin aşağılık bir suç sayıldığı için evlilik dışı cinsel ilişkiye az rastlanıldığı yapılan birçok antropolojik araştırmada tespit edilmiştir.
Evrensel Din ve Aile
Neredeyse bütün dini sistemler, aile ilişkilerinin kutsallığıyla ilgilenmiş, heteroseksüel ilişki dışında diğer cinsellik biçimlerini onaylamamışlardır.
Yahudilikte Aile
Din ve ırkı özdeşleştiren, Tanrı’nın seçkin ırkı olduklarına inanan Yahudilerde, evlenmek pozitif bir görev, aile ise dini bir kimliğe sahiptir.
Hristiyanlık ve İslam’a göre akraba evliliğinin daha sık görüldüğü Yahudilikte, boşanmak istenmeyen ve son derece teessüf edilen bir olaydır.
Kutsal metinleri olan Eski Ahit’te, kadının kocasını günaha teşvik eden, aile reisini mutlu etmek için yaratılmış bir varlık olarak görülmesi gibi ataerkil izler görülür.
Kadim kültürlerde olduğu gibi Yahudilikte de adetli kadına dokunmak, yaklaşmak yasaktır. Cinsel pratikler, kısmi ve sınırlı bir biçimde özgür bırakıldığı için aseksüel tutum dindarlık olarak algılanmıştır.
Hristiyanlıkta Aile
Hz. İsa’ya göre müminler cemaatinin yanında ‘aile’ ikincil plandadır ancak; inkar edilmemektedir. Bununla birlikte Hristiyanlıkta, St. Paul’un sefih ve bayağı yaşama karşı evliliği ‘ehven-i şerr’ görmesi, evliliğe karşı olumsuz tutumu oldukça artırmıştır.
Katoliklikte evlilik, bağımsız cinsellik hüviyetini kaybederek bir kilise sırrı haline gelirken, Protestanlıkta evlilik ve aile, kutsal dışı olarak kabul edilir.
Evlilik ve cinselliğe duyulan ilgisizlik, Katolik kilisesinde tüm ruhban sınıfının evlenmesinin, Ortodokslarda ise evli erkeklerin psikopos olmasının yasaklanması gibi bir takım sonuçlar doğurmuştur.
Cinselliğin kötü, bekarlığın kutsal olduğu anlayışı insanın biyolojik gerçeklerine aykırı olduğu için zamanla birçok probleme sebep olmuştur. Bununla birlikte, evlilik olayının kilisede gerçekleşmesini sağlayarak evliliğin kutsal içine çekilmesi, ailenin önemli bir kurum haline gelmesi sağlanmıştır.
Katolik ve Anglikan kiliseleri, evliliğin Tanrının bağladığı bir ahid olduğu düşüncesiyle boşanmayı yasaklarken, Protestan kilisesi boşanmayı kabul etmektedir.
İncil’de, erkeğin karısını sevmesi ve kadının kocasına itaat etmesi kutsal bağlamlara oturtulmakta, böylece aile yaşamı iman ile Allah arasındaki ilişkiye benzetilerek takdis edilmektedir.
İncil’de erkeğin, kadından daha yüksek konumda olduğunu söyleyen pasajlar olmakla birlikte, ikisi arasında bir dengenin kurulmaya çalışıldığı pasajlar da bulunmaktadır.
Ortaçağ Hristiyan Avrupa ülkelerinde, evin reisi olan erkeğin otoritesini kraldan, kralın da Tanrıdan aldığı anlayışı yaygın olduğu için ataerkillik son derece yükselmiş; kişinin doğrudan Tanrıya bağlı ve Tanrı nezdinde herkesin eşit olduğu anlayışını getiren Protestan hareketle ataerkilite kırılmıştır.
Budizm ve Zen Budizm’de ise evlilik tavsiye bir aksiyon durumundadır.
İslamiyet’te Aile
İslamiyet’te, evlenme, boşanma ve aile düzeni gibi konulara Hristiyanlıktan daha fazla yer verilir ve evlilik ve cinsel yaşam insan tabiatı gereği tavsiye edilir. Boşanma, Allah katında sevimsiz bir iş olarak nitelense de kabul edilir.
İslam toplumlarında geniş aile görüldüğü gibi örf gibi durumlara binaen çekirdek aile de görülmüştür.
İslam’a göre sadece akrabayla değil, diğer insanlarla olumlu ilişkiler geliştirmek tavsiye edilir.
Çok sayıda kadınla evlilik, tek eşli evliliklere oranı oldukça düşüktür. İslam, herhangi bir cinse imtiyaz hakkı tanımamakta, her iki cinse de iffet ve namuslarını korumalarını teklif etmektedir.
İslam kaynaklarında, Peygamberin kadınlara yönelik sözleri, kadınların konumlarına dönük iyileştirici icraatlarına bakılarak değerlendirildiğinde, kadınları aşağılayıcı değil erkekten farklı olduklarına dikkat çekmek maksadıyla söylendiği yönünde bir değerlendirme yapılabilir.
Bununla birlikte en çok tartışılan konuların başında İslam’da kadın haklarıdır. Kadınların toplumsal konumlarıyla ilgili, İslam’ın peygamber sonrası dönemlerinde kadınlara yönelik hakların kesintiye uğradığı gibi bir kanaat bulunmaktadır.
Abdullah YARGI