Sosyoloji tarihinde, en orijinal sosyolojik görüşler, toplumsal çalkantı ve kriz dönemlerinde atılmıştır. Aydınlanma ve sonraki süreçte ortaya çıkan toplumsal istikrarsızlık, özellikle Emile Durkheim’ın önderliğinde toplumsal bütünleşmenin nasıl mümkün olacağına dair çalışmalara yöneltmiştir. Hemen her devirde toplumsal bütünleşme ve ahenk, her toplum için önemli bir sorun olmuştur.

>> Toplumsal Bütünleşme Nedir?
>> Toplumsal Bütünleşme ve Din
>> Kur’an-ı Kerim’de Toplumsal Bütünleşme
>> Teoriden Pratiğe

Toplumsal bütünleşmenin dinle ilgili münasebeti daha çok Din Sosyolojisi alanında temayüz etmiş, bununla ilgili birçok konferans düzenlenmiş ve çalışma yapılmıştır.

Toplumsal Bütünleşme Nedir?

Toplumsal bütünleşme, makro düzeyde, sosyal yapının bütün unsurlarının ahenkli bir şekilde birleşme süreciyken; mikro düzeyde, fertlerin sosyo-kültürel değerlere uyumlu bir şekilde yaşama durumuna gelmeleridir.

Birbirinden ayrı olan parçaların bir bütün halini almasını sağlayan süreç olarak bütünleşme, uyumluluk açısından farklı seviyelerde ve derecelerde gerçekleşebilir.

Sosyal grupların bütünleşmesinde, üye sayısı, mekan birliği ve kültürel benzeşme en önemli faktörlerdir. Kültürel benzeşmenin heterojen bir karakter seyrettiği yerlerde, toplumsal bütünleşme güçleşmektedir.

Toplumdaki kişilerin davranışlarının, toplumda var olan normlarla uygun bir şekilde koordine edilmiş olmasına, normatif bütünleşme denmektedir. Kültürel unsurların sosyal yapıyı uyumlu bir şekilde işler hale gelmesinin bir sonucu olarak ortaya çıkan entegrasyona ise fonksiyonel bütünleşme adı verilmektedir.

Şüphesiz bu bütünleşme tiplerinin en mükemmeli, bir mana etrafında toplanarak meydana gelen birlik olarak tanımlanabilir.

Toplumsal Bütünleşme ve Din

Dinin, kutsal olanla manevi, aşkın ve ilahi bağ olma iddiasının dışında icra ettiği bir takım sosyal fonksiyonlar da bulunmaktadır.

Dini, sadece sosyal yapının bir işlevi olarak gören Durkheim’cı pozitivist yaklaşım, dinin her toplumda aynı fonksiyonları yerine getirmediği, hatta fonksiyonsuzluğa da neden olduğu gerçeğinden hareketle hatalıdır.

Bununla birlikte, dinin bütünleştirici rolü, ayrıştırıcı yönünden kat be kat daha fazladır. Din, bir toplumda değerler, normlar, adetler ve davranış modelleri ile kökleştiği andan itibaren, toplumsal bütünleşmenin önemli bir faktörü haline gelir.

Merkezine Kur’an-ı Kerim’i yani, vahyi alan Müslüman topluluklar açısından Kur’an’ın, toplumsal bütünleşme konusu ile ilgili münasebetini ele almak yararlı olacaktır.

Kur’an-ı Kerim’de Toplumsal Bütünleşme

İslam’ın kabile düzeninin hakim olduğu, kültür seviyesinin oldukça düşük olduğu Araplar olmak üzere, tarihi gelişimi içerisinde sosyo-kültürel olarak birçok farklı grubu aynı potada eritmesi, hiç şüphesiz Kur’an-ı Kerim’de insanları etrafında topladığı ‘tevhid’ akidesi ile mümkün olmuştur.

Kur’an’a göre bütün peygamberlerin çağrısının esasını oluşturan ‘Tevhid’ akidesi, insanları tek bir Allah’a kulluk etmeye çağırarak birleştirmeye çalışmaktadır.

Kur’an-ı Kerim’de davetin evrensel ve genel olması, belli bir gruba ya da millete yapılmaması, bütün inananların ‘din kardeşliği’ nosyonu altında toplanması, toplumsal bütünleşmenin gerçekleşmeyi sağlaması açısından çok önemlidir.

Birçok ayette dile getirilen, kardeşlik, sabır, doğruluk, itaat, iyilik, çalışkanlık ve merhamet gibi güzel huylar, insanların sıkıca kaynaşmasını sağlayacak moral faktörlerdir.

Teoriden Pratiğe

Kur’an-ı Kerim’in birliğe teşvik eden evrensel davetinin, uygulamadaki durumu ise çok daha geniş çaplı bir araştırmayı hak etmektedir.

M. Watt, İslam’ın toplumsal bütünleşmedeki mahza dini yönünün ikincil önemde olduğunu, T. Izutsu ise İslamiyet’in kan bağına dayanan bir topluluk olmanın yerine, din bağını ortaya koyan bir toplum anlayışı geliştirdiğini ifade etmektedir.

Kurtkan’a göre, Osmanlı İmparatorluğunun yükselme dönemi, mana etrafında bütünleşmenin mükemmel örneğini vermiştir. Ancak sonraki dönemlerde husüle gelen mezhep farklılıkları ve sosyo-ekonomik çelişki, milli birlik ve bütünleşmeyi yıpratmıştır.

Kurtkan, İslam’ın sosyal yapıda parçalanmaya yönelik temayüllerinin önlenebilmesinin ancak laiklikle mümkün olduğunu ifade etmiştir.

Toplumun yapısı ve sosyo-kültürel seviyesi de, toplumsal bütünleşmeyi etkili kılacak faktörlere etki etmektedir. Bu yüzden, Orta Çağ ve günümüz toplumlarının toplumsal bütünleşme durumları birbirlerinden farklıdır.

Toplumsal farklılaşmanın ilerlemesi, işbölümü ve uzmanlaşmanın artması, günümüz toplumlarında dinin birleştirici rolünün önemini daha da artırmıştır.

Modern toplumlarda, dinden başka hiçbir profan değer tarafından aşılamayacak olan ‘bütünlük’ ve ‘birlik’ problemi gerçeği, Durkheim gibi bir sosyolog tarafından da dile getirilmiştir.

Abdullah YARGI