İlk yazımızda ırk, etnisite ve din arasındaki ilişkiye değinmiştik. Bu yazımızda ise ırk ve etnisitiye dayalı çağdaş sosyolojik kuramlardan bahsedeceğiz.

>> Primordiyalist (İlkselci) Kuramlar
>> Enstrümentalist (Araçsalcı) Kuramlar
>> Konstrüktivist (Yapısalcı) Kuramlar
>> Irk ve Etnisitenin Kökeni, Asimilasyon ve Çokkültürlülük Tartışmaları

Primordiyalist (İlkselci) Kuramlar

İlkselci kuramlar, ırk ve etnisiteyi ilksel fenomen olarak kabul ederler. Gelenek, kültür, din gibi ayırt eden ilkselcilerin yanında biyolojik-genetik özellikleri vurgulayanlar da vardır.

Aynı zamanda primordiyalist kuramın doğalcı, eskilci, biyolojik ve kültürel olmak üzere alt başlıkları bulunmaktadır.

Doğalcılar etnik kimliği duyularımız kadar doğal kabul edenken; eskilciler, etnisiteyi ortak kültürü, tarihi ve dini paylaşan insanların oluşturduğu topluluk olarak görme eğilimindedirler.

Yabancı düşmanlığını ‘doğal’ ancak; ırkçılığı kültürel bir icat gören Van den Berghe’ye göre, etnisite, doğal ve grup dayanışmasının atalarla ilgili olan etnik ilişkidir. Berghe, yabancı düşmanlığı ve hısım dayanışmasının doğallığını, ortak gen teorisiyle anlatmaktadır. Biyolojik ilkselciliği formüle eden Berghe’nin teorisi, etnisite kavramının, biyolojik bir içeriğe indirgenemeyecek, toplumsal olarak üretilmiş bir kavram olduğu gerçeği dolayısıyla hatalıdır.

Kültürel ilkselcilik ise, bireylerin din, dil, tarih gibi milleti oluşturan ögelerin ilk olma ve her şeyden önce var olduğuna duyulan inancı anlatmaktadır.

Enstrümentalist (Araçsalcı) Kuramlar

Bu yaklaşımın esası, etnisitenin, sosyal olarak üretildiği ve siyasal ve ekonomik elitler tarafından toplum üzerindeki hakimiyetlerini sağlayıcı avantajlarını korumak adına yaratılmış siyasi mitleri maniple etmenin sonucu olduğudur.

Elitlerin, içinde bulundukları grupların kültürel ögelerini siyasal iktidar, ekonomik çıkar ve sosyal statü konusunda avantaj elde etmek için değiştirebilmesi, etnik hareketliliği sağlayabilmeleri anlamına gelmektedir.

Bu yaklaşımın diğer önemli varsayımı, bireylerin toplumsal kurumlar karşısında pasif olmadığı, etnisitenin etnik grup üyelerinin çıkarlarının dışavurumu olarak görülmesidir.

Konstrüktivist (Yapısalcı) Kuramlar

Bu kuram, etnisiteyi sosyal bir kurgu olarak değerlendirmektedir. Crawford Young’a göre etnisite, imal edilmiş yenilikçi bir yaratıcıdır.

Bir diğer önemli kuramcı Hobsbawm’a göre, ulusal kimlikler ve ulus kavramı siyasi elitlerce 20. yüzyılın başlarında icad edilmiştir. Anderson ise, ulusu, siyasi iktidarların belli dilleri yaygınlaştırmasıyla ortaya çıkan ‘hayali bir topluluk’ olarak adlandırmaktadır.

Etienne Balibar da, etnisitenin, dil ve ırk gibi doğal kökenlere sahip olmak zorunda gözüken üretilmiş bir fenomen olduğu düşüncesindedir.

Irk ve Etnisitenin Kökeni, Asimilasyon ve Çokkültürlülük Tartışmaları

Bilim adamları, ırk kavramını bazen etnisitenin bir parçası, bazen de ondan tamamen ayrı bir fenomen olarak kavramsallaştırmıştır. Banton, etnisiteyi ‘biz’ kategorisinin, ırkı ise ‘onlar; öteki’ kategorisinin vasıtası olarak işaretlemişse de ırk ve etnisiteyi ayırt etmek, birçok kuramcı tarafından kabul edilmiştir.

Irk ve etnisite kavramlarına bakıldığında, ırk kavramının etnisiteden çok daha eski olduğu görülecektir. Etnisite, göçmenler ilgili bir dizi kültürel özelliklerini akla getiren bağlamlarda daha çok kullanılmışken; ırk, daha çok biyolojik ve fenotipik bağlamlarla ilişkilidir.

Ayrıca ırk ve etnisite kavramları, asimilasyon, entegrasyon ve çokkültürlülük kavramlarıyla ilişkilendirilmek suretiyle de kullanılmıştır.

Robert Park, azınlık, çoğunluğun içinde zaman içerisinde asimile olacağını ve nihayet rasyonel toplumlarda etnik farklılıkların bir önemi kalmayacağını, etnik ve ırksal kategorilere ihtiyacın ortadan kalkacağını varsaymıştır.

Göçmenlerin, iletişim ve rekabet ilişkisine girmelerinin, onları kaçınılmaz olarak asimilasyona götüreceğini ifade eden Park’ın asimilasyon kuramı, bir süre sonra kültürel çoğulculuk kuramının kabul edilmesiyle terk edilmiştir.

Kültürel çoğulculuk, farklı kültür gruplarına kendi dillerini ve kültürlerini yaşama ve yaşatma imkanı tanıyan, ademi merkeziyetçi bir karaktere sahiptir. Yine de çokkültürlülük, üzerinde uzlaşı olmayan belirsiz bir kavram olarak farklı sosyal gruplara ‘yaşam ya da söz hakkı’ tanıma imkanı olarak görülebilir.

Abdullah YARGI