Yaşadığımız birçok sorunun, aşamadığımız sayısız problemin, bozulan sağlığımızın, azalan huzurumuzun kaynağı olarak birçok neden sıralanabilir. Bir öğrencinin sınava çalışmaması muhtemelen zayıf not alması ile sonuçlanır. Aşırı yağlı gıda tüketen orta yaş üstü bir yetişkinin damar sertliği sorunu yaşaması sürpriz olmaz. Hayat, elbette belirli bir neden-sonuç ilişkisi içinde yaşanır. İşe devamlı geç giden bir çalışanın bu hareketi sonucu işten çıkarılmasına kimse şaşırmaz.
Bu yazı, temel sebep-sonuç ilişkisini kabul eden ancak meydana gelen olayları farklı bir açıdan izah etme çabasının ürünü. Vurgulamak istediğim temel nokta, mikro düzlemde birey olarak kendi hayatımızda gerçekleşen, makro düzlemde toplumsal ve hatta ulusal ve uluslararası alanda gerçekleşen birçok sorunun, dinin vazettiği kurallardan kopuk yaşanmasından kaynaklandığı.
Sebepler dünyasında, bir diğer ifadeyle nefes aldığımız fizik aleminde meydana kıtlık ve yoksulluk gibi sorunları hatta küresel salgınları ve son günlerde yeniden içimizi yakan Gazze Savaşı gibi kanlı çatışmaları doğa-üstü (metafizik) sebepler ile açıklamak elbette makul değil. Ancak tüm bu olayların maddi sebeplerinin yanında, Kuran-ı Kerim’den uzak yaşamanın bir sonucu olarak meydana gelen ahlaki çöküş ve “gayrı-fıtri yaşam tarzı” gibi sebepler ile açıklanabilecek yönleri de var.
Kur’an-ı Kerim’de anlatılan birçok olay her ne kadar yüz binlerce yıl öncesinden örnekler verse de vurguladığı hususlar aslında zamandan ve mekândan bağımsız bir nitelikte evrensellik ile bezeli. Kuran’ın salık verdiği ilkeler ve değerler bütünü tek bir coğrafyaya veya belirli bir gruba hitap etmeyecek kadar derin ve kapsamlı. İslam şüphesiz bir öğretiden veya felsefeden çok daha fazlası demek. Yaşadığımız birçok problemin çözümünde, insan yaşamını ilgilendiren her konuda, dinin sunduğu kurallar ve kapsamlı perspektif ile gayet önemli bir role sahip olduğu söylenebilir.
Bakara Suresi’nin 219. ayetinin bir bölümü şöyledir: “…Bir de sana Allah yolunda neyi harcayacaklarını sorarlar. De ki: ‘İhtiyacınızdan arta kalan herşeyi.”
Son yıllarda gerek ülkemizde gerekse küresel ölçekte yaşanılan en büyük sorunlardan birinin adaletsiz gelir dağılımı ve buna bağlı olarak artan yoksulluk olduğu bilinmektedir. İnsanoğlunun bitmek bilmeyen hırsları ve mal biriktirme arzusu, toplumu sadece bencil ve yalnız bireylerden müteşekkil bir yapı haline getirmekle kalmıyor aynı zamanda ekonomik olarak dezavantajlı grupları da daha fazla mağdur hale getiriyor. Bir yanda maddi koşulları giderek iyileşen ancak manevi yönden zayıflayan insan yığınları diğer yanda da giderek yoksullaşan ve marjinalleşme tehlikesi altında yaşayan insan yığınları. Böylesi bir toplumda suç oranlarının artması ve sosyal adaletin zayıflaması kaçınılmaz. Eğer hakiki anlamda Kur’an’ın ışığında yaşanılan bir toplum var olsaydı, yoksulluk ve gelir adaletsizliği sorununun sosyal huzuru tehdit edecek boyutlara ulaşması söz konusu olmazdı.
Şuara Suresi’nin 183. ayetinde “İnsanların mallarını ve haklarını eksiltmeyin. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.” buyrulmaktadır. Bu ayet aslında temel insan haklarının kutsal ve dokunulmaz olduğunu gösteren gayet açık bir ifadedir. İşyerinde, mahkeme salonunda ya da aile içinde insanların maruz kaldığı her türlü hak ihlalini yasaklayan bu ayet günümüzde içinde yaşamak zorunda kaldığımız hukuksuzluklar ile dolu toksik çevre için adeta bir panzehir olarak değerlendirilebilir.
Enam Suresi’nin 38. ayetinde Allah “Yeryüzünde yürüyen hayvanlar ve gökyüzünde iki kanadıyla uçan kuşlardan ne varsa hepsi sizin gibi topluluklardır.” buyurmaktadır. Bu ayet ile hayvanlara eziyet edilmesine karşılık verilen cezanın insanlara yapılan eziyete karşılık verilen ceza ile eşdeğer olmasını savunan bir hukuk sisteminin öngörüldüğü gayet açık.
Nisa Suresi’nin 135. ayeti “Ey iman edenler! Kendinizin veya anne babanızın ve akrabanızın aleyhine bile olsa adaleti ayakta tutun, Allah için şahitlik eden kimseler olun. (İnsanlar) zengin olsunlar, yoksul olsunlar Allah onlara sizden daha yakındır. Öyleyse siz hislerinize uyup adaletten ayrılmayın. Eğer adaletten sapar veya üzerinize düşeni yapmaktan geri durursanız bilin ki Allah yaptığınız her şeyden haberdardır.” diye buyurur. Yine Nisa Suresi’nin 58. ayetinin bir bölümünde “Allah size, mutlaka emanetleri ehli olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder.” buyrulmaktadır. Bu ayetler, kanun önünde eşitlik ilkesi ve mahkemelerin bağımsız ve tarafsız olması ilkesinin gerekliliğini gözler önüne sermekte.
Bakara Suresi’nin 233. ayetinin bir bölümü şöyle der: “Emzirmeyi tamamlamak isteyen için anneler çocuklarını tam iki yıl emzirirler.” Dünya Sağlık Örgütü tarafından da tavsiye edilen ideal emzirme süresi 2 yıldır. Bebeklik dönemindeki ideal beslenmenin sağlıklı bir bireyin ömrünün ilerleyen yıllarında oynadığı olumlu rol günümüzde bilimsel veriler ile kanıtlanmıştır. Bu ayet de diğer ayetler gibi, dinde yer alan tavsiye ve emirlerin insan yaşamının iyiliğine yönelik olan önemini gösteren bir başka örnek olarak değerlendirilebilir.
Al-i İmran Suresi’nin 14. ayetinde şöyle buyrulmaktadır: “Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinizden sakının. Adını kullanarak birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’tan ve akrabalık haklarına riayetsizlikten de sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir.” Ayette akrabalık ilişkilerini sürdürmenin öneminden bahsedilmektedir. Günümüzde sıklıkla görülen depresyon gibi hastalıkların temelinde yalnızlık olduğu bilinmektedir. İngiltere’den sonra Japonya Yalnızlık Bakanlığı kuran ikinci ülke olmuştur. Oysa bahsi geçen ayet hayata tatbik edilse yalnızlıktan doğan hastalıklar dert olmaktan çıkabilir.
Bediüzzaman Said Nursi (1877-1960) Mektubat adlı eserinde “Kur’an, bitmez ve tükenmez bir hazinedir” der. Bu hazineden hakkıyla faydalansak hem bu dünyada hem de ebedi alemde huzur bulabiliriz. Asıl mevzu “Akıl etmek”. Gerek bireysel gerekse toplumsal iyilik için Kur’an’ı okumak yetmiyor. Kâinat kitabını, hayatı, dünümüzü – bugünümüzü düşünüp akıl ve yürek ile okuyup tahlil etmek şart.
Begüm BURAK