Dostlar geçmiş yazılarımda da bahsettiğim gibi tarih bir nehirdir. Bu nehir de parlayan nice hakikatli şahsiyetler vardır. Nice devleti milleti için uğraşan fakat hak ettiği değeri bazıları tarafından görüp bazıları tarafından görmeyen muhterem simalarımız vardır. Bir kesimin baş tacı görüp bir kesimin ise hakaretler ettiği nice devlet adamımız var. Eğer bizler hala adam gibi araştırmayıp sahip olduğumuz görüş yada pencereden bakıyorsak olaylara yada kişilere işte biz bir arpa boyu ilerlememişiz demektir.
İnsanlar değerlendirilirken doğru ve yanlışlarına bakılır eğer doğrular yanlışları geçiyorsa bu bize o insana hakaret etme hakkı vermez. Tabii ki eleştirilebilir hatta eleştirilmekte önemlidir lakin bu düşmanlık sebebiyet vermemelidir. Hele ki tarihe mal olmuş ve şuan hayatta olmayan kişileri eleştirirken dikkat etmemiz gerekir. Onlar şu an bize cevap veremiyor durumda diye her ağzımıza geleni onlar için söylememeliyiz. Onlar doğruları ve yanlışlarıyla bizim ecdadımız ve gerekli saygınlığı görmeli düşüncesindeyim. Bugün bazıları tarafından Ulu Hakan olarak görülen bazıları tarafından Kızıl Sultan olarak görülen Sultan 2. Abdülhamit Han’a neden Kızıl Sultan denilmiştir, ona bakacağız.
1878 tarihli Berlin Antlaşmasının 61. maddesine göre Vilayet-i Sitte (Altı vilayet) denilen Erzurum, Diyarbakır, Sivas, Harput=El Aziz, Van ve Bitlis’te bulunan Ermeniler lehine Osmanlı Devleti ıslahat yapmak zorundaydı. Büyük devletler de bunu takip edeceklerdi. Fakat Osmanlı’nın diğer yerlerinde olduğu gibi Ermenilerde tahrik ediliyordu. Tahrik edilen Ermeniler Müslümanları katliama başladı.
1886 yılında İsviçre’de Ermeniler tarafından Ermeni Hınçak Teşkilatı kuruldu. Avrupa devletlerinde bir Müslüman memur bile olamazken Ermeniler Osmanlı’da bakan dahi olabiliyorlardı. Buna rağmen hak hürriyet diyerek terör estirmeye başladılar ve Müslüman köyleri basarak katliamlara başladılar. İşte bu terör faaliyetlerinden dolayı Sultan 2 Abdülhamit Han IV. ordu komutanı Müşir Zeki Paşa’yı bu olayları durdurmak üzere görevlendirdi. Teröristlere aman vermeyen Paşa’nın bu hareketi Avrupa basınının Abdülhamid aleyhine propaganda yapmasına sebep oldu.
Fransız Akademisi üyesi tarihçi Kont Albert Vandal, ilk defa Abdülhamit hakkında ‘Le Sultan Rouge‘ lakabını kullandı ve maalesef İttihatçılar bu tabiri “Kızıl Sultan” diye tercüme ederek Ermeniler ile birlikte Sultan Abdülhamid’i kötülemeye başladılar. İttihatçıların Ermeni Katili diye onu itham etmeleri ve karalamaları maalesef Cumhuriyet devrinin kitaplarına kadar yansımıştır. O dönem devleti 33 yıl ayakta tutmuş olmasına rağmen Avrupa ve İttihatçılar tarafından yoğun bir şekilde karalanmış ve kötülenmiştir. Hatta yapılanlar eleştiri boyutu olmayıp bilakis hakaret boyutuna varmıştır. Yine onu kötüleyen Ermeniler on suikast düzenleyerek hayatına kast etmeye bile çalışmışlardır. Suikast başarısız olunca üzüntülerini şiirlerinde ortaya koyup ah edenler dahi olmuştur. Lakin ona Kızıl Sultan isminin verilmesi ile ilgili iki husus bilinmelidir. Onu Ermeni katili Kızıl Sultan diye karalayan İttihatçılar 1915 Ermeni Tehciri sebebiyle aynı sıfatla karalanmışlar ve ilahi adalet yerini bulmuştur.
İkincisi Abdülhamit Han bazı tarihçilerin aksine Çırağan Baskını gibi fiili olan durumlar hariç muhaliflerine asla idam cezası vermemiştir. Hatta 31 Mart olayında kardeş kanı dökülmemesi için Rumeli’ den gelen orduya durdurulması talimatı vermemiştir. Aksine bu olay sonrası muhalifleri onu hal fetvası ile tahttan indirmişlerdir.
İşte değerli okuyucum bizler ise hala “Ulu Hakan mı Kızıl Sultan mı?” tartışması yaparak böyle değerli zatları nesillerimize yanlış tanıtıyoruz. Avrupa’nın karalamak üzere taktığı bir sıfatı sahiplenerek Abdülhamid’i kötüleme yanlışında bulunuyoruz. Oysaki bize düşen doğrusu ve yanlışı ile onu sahiplenmek ve geleceğe doğru anlatmaktır.
Tarihi şahsiyetlerini kötüleyen bir nesil yetiştirirsek kendi kültüründe rol model bulamayan evlatlarımız yabancı kültür etkisi ile büyür yabancı şahsiyetleri rol model alma yoluna giderler. Elbette zamanla kendi kültürüne savruk olanlar başkalarının zafer hikayeleri ile büyüyenler kendi tarihlerini kötüler hakir görür ve milletine yabancılaşırlar. Bize düşen ecdadımıza hak ettiği değeri ve saygıyı vermektir eleştiri perdesi altında onlara hakaret etmek küfretmek değildir.
Abdülhamid Han’ın yanlışları olduğunu düşünseniz de Kızıl Sultan olarak bilmeyin içinizden Ulu Hakan olarak ta görmüyorsanız da O benim ecdadım demek gelsin içinizden, O benim tarihimin bir parçası demek gelsin. Emin olun işte bu tarihe doğru bakmanızı ve araştırmanızı sağlayacaktır…
Sağlıcakla kalın Dostlar…
Mesut Buldu
Bilginiz için çok teşekkür ederim. Yazınız hem bilgisel açıdan hemde genç nesli bilinçlendirme açısından muazzam bir yazı olmuş ülkemize sizler gibi Türk tarihçileri lazım hayatınızın kalan kısmında başarılar diliyorum .
Çok teşekkür ediyorum. Değerli yorumunuz ile beni mutlu ettiniz. En son yayınlanan yazımı da okumanızı tavsiye ediyorum.
Yazınızda dogru su ve yanışıyla sahiplenmek diyorsunuz bence bir tarihçi objektif olmalı. Yoksa aktardığı tarih kendi fikirleriolur diye düşünüyorum
Batı Ulu Önder Atatürk İçin Övgüler Yaparken Hatta Ve Hatta Kendi Ülkelerine Heykellerini Bile Dikerken Aynan Batı Neden Abdulhamit Han Gibi Mübarek Bir İnsana Kızıl Sultan Lakabını Takmıştır.Derin Bilgilerinizden Faydalanmayı Çok İsterim.İkiside Bu Ülke İçin Mücadele Etmişler İkisininde Davası Ay Yıldızlı Bayrak Vatan Millet Olmuş Ancak Düşmanımız Batı Dostlarımızın Birini Karalarken Birinede Sahip Çıkmakda Kafam Çok Karışık Anlamıyorum