Verecekli zor durumdaysa eğer, söz konusu zor durum ortadan kalkıncaya kadar ertelemeye gitmelisiniz, fakat alacağınızdan isteyerek vazgeçerseniz şayet, emin olun ki bu sizin için daha iyi olur. Nitekim her şeyin geçici olduğunu unutmamalısınız ve unutmamalısınız ki hiç bir şey karşılıksız kalmayacaktır. 

If a person is in difficulties, let there be respite until a time of ease. And if you give freely, it would be better for you, if only you knew. Fear a day in which you shall return to God, when each soul shall be paid back that which it has earned. And they shall not be wronged.

Mushaf, Bakara Suresi 280-281. (Çev: Tarif Khalidi)

Bazen ister istemez Allah yoktur’a geliyor insan, olamaz haddizatında. Öyle durup dururken değil tabii ki. Bazı insanları gördükçe, ki benim en yakınımda var bu türden birkaç tane, bu tarz bir kötülüğün arkasında bilinçli bir irade olamaz diyor. Sığdıramıyor aklına. Kendisini Erhamerrahimin diye tanıtan bir Allah bu kadar büyük bir kötülük yaratamaz, yaratmamalı diye düşünüyor. Aklınıza hemen o bildiğiniz kötülükler gelmesin. Savaşlar, doğal felaketler, haksızlık ve zulümlerden söz etmiyorum, açlıktan ölen ya da toprak yiyen siyah çocuklardan da. Sözünü ettiğim insanların, gerçekten hakiki manada kötü olanların yani, hiç kimseye bir zararları yok, Allah’tan korkarlar onlar, ya da yasa koyucudan, kimseye kötülük yapamazlar zaten. Ucuz bir kötülükten değil, kötünün de kötüsünden söz ediyorum yani. Onlar çalmazlar, yalan da konuşmazlar, kimseye yük olmazlar. Her sabah vaktinde uyanır işlerine giderler, dakika kaytarmadan bir ömür boyu işlerini gerektiği gibi yapar ve vaktinde işlerinden çıkar evlerine gelirler, çoluk çocuklarının rızkını har vurup harman savurmazlar, bu tiplerin İslam inancına bağlı olduğunu söyleyenleri itinalı bir şekilde abdest alıp aynı itinayla namaz kılarlar, zekat vakti gelince kılı kırk yararlar zekatlarını hesap ederken ve tek kuruş eksiltmeden verirler, infak ederler, Ramazanda oruç tutar ve sürekli Qur’an okurlar, kurban bayramında en besili hayvanı seçer, kurban etlerini son derece temiz şartlarda ve hakkaniyetli bir şekilde bölüştürüp paylaştırırlar, hacda gözyaşları içinde tavaf eder, Safa ve Merve arasında Allah’a yalvara yakara inleye sızlaya yol alır dua ederler, Beyazıt’ta türban için yürürler, dolayısıyla zulme direnirler, 30 senelik kadın komşularının yüzünü dahi tanımaz, seslerini bilmezler, o kadar iffetlidirler yani, içki içmez, kumar oynamaz, gece hayatı yaşamazlar, yaşamları boyunca tek bir kez dahi kırmızı ışıktan geçmemiştirler, gıybet etmez, iftira atmazlar, hak yemezler, kendi işleri dışında kimsenin işiyle de aşıyla da ilgilenmezler, yasalara son derece bağlı olurlar ve ve ve. Yani yazılı olan her kuralı kayıtsız şartsız yerine getiriler. Hesap ederler yani, bir hesapları vardır. Son tahlilde yapıp etmelerinin ve de yapmama ve etmemelerinin merkezinde kendileri bulunur, kendilerinden öteye geçmezler ve geçemezler de. Kötülük budur işte. Ve bizzat varlıkları ve bütün bu yaptıkları ve yapmadıklarıyla birlikte o kadar kötüdürler ki, Allah olamaz derler her halleriyle. Kötülükleri gözlerinden okunur, seslerinde duyulur, akar bedenlerinden. Kötülük kokarlar. İlginç aslında. Yani bütün bu söylediklerimi yapan ve yapmayan birisi iyi değilse, dolayısıyla kötüyse, diyesi geliyor insanın, o halde iyi nedir kötü nedir soruları ve cevapları bütün anlamlarını yitirmiyor mu? Burada bir antinomi doğuyor hemen, kısmen en azından. Nitekim aynı noktada, biraz önce varlıklarıyla Allah yoktur diyenler aynı varlıklarıyla aynı anda Allah’ın varlığı için de en büyük delildirler. Bu kadar büyük bir kötülüğün arkasında tesadüf olamaz demek zorunda kalırsınız sonunda çünkü, bu tarz bir kötülük ancak bilinçli bir irade tarafından bilinçli olarak yaratılmış olabilir. Bu insanları bu kadar kötü yapan nedir peki kötü olarak tanımlanan hiç bir davranış yoksa kendilerinde? Bu insanları kötü yapan adalete olan inançlarıdır. Adalete inanan, adalet talep eden, adil olan herkes kötüdür, en azından bana göre. Popüler vaizlerin Müslümanlar kötülüğü yapandan değil kötülükten nefret ederler söylemi, dolayısıyla nesnel bir kötülük talebi, tamamen temelsizdir. Haddizatında kötülüğün tarifidir bu cümle belki de bir yerde. Müslümanlar kötülükten değil kötülüğü yapandan nefret ederler, çünkü fiiller değil failler kötü olur, aynı şekilde fiiller değil failler iyi olur. Dolayısıyla kötü olanı fiilleri iyi yapmaz, iyi olanı da fiilleri kötü yapmaz. Bu noktada Şeriatçı ile Dindar arasındaki fark belirginleşiyor, ki şeriatçı derken sadece İslam şeriatinden ve dindar derken de herhangi bir ilahi dine mensup olandan değil, daha çok bir tarafta ahlaki kurallara bağlı ve diğer tarafta Martin Heidegger‘nın anladığı seküler manada bir Frömmigkeit, sıfat olarak fromm, yani samimiyetten söz ediyorum. Şeriatçılık hesap etmektir, dindarlık hesap etmemektir. Şeriatçılık fiile bakmaktır, dindarlık faile. Immanuel Kant‘ın kopernikan devriminin temelini buraya dayandırmak gerekir haddizatında, kötüyü ve iyiyi fiilden söker alır ve faile izafe eder o bu şekilde çünkü. Modern anlamda kötülük de iyilik de bireyden kaynaklanır, yoksa dışarda dünyada kötülük de iyilik de yoktur. Yani insan hiçbir şey yapmadan da kötü, çok şey yaparak da iyi olabilir.

2

Kötülük adalet demektir dedim. Adalet talebi, olup bitene karşı bir memnuniyetsizlikten kaynaklanır her zaman, bir eleştiridir haddizatında. Bu iş böyle olamaz, böyle olmamalı demektir. Bu sorunun bir şekilde çözülmesi gerekir, çözülemiyorsa, dolayısıyla burada bir şekilde halledilemiyorsa, başka bir şekilde çözüm üretmek elzemdir, burada olmuyorsa bir ötesi icat edilip meselenin hiç olmazsa orada ortadan kaldırılması gerekir demektir. Din demek adalet demektir. Din demek açık kalan hesapların kapatılması demektir, boynuzsuz keçinin boynuzlu keçiden hesap sorması demektir. De kimsenin aklına benim neden boynuzum yok demek gelmiyor. Din tartı demektir, mizan demektir. İntikam demektir bir yerde, hesaplaşmak demektir. Canımı yaktın, canını yakacağım demektir, beni kırdın, seni paramparça edeceğim demektir. Benim gücüm yetmese bile her şeye gücü yeten Allah’ıma havale ediyorum seni, sanma benden kurtuldun demektir. Benim çektiklerimi çekmeden sana rahat yok demektir. Cayır cayır yanacaksın ve ben seni yanarken seyredeceğim ve yağlarım eriyecek demektir. Ateşi harlatmak, ateşin harlaması demektir, alevlerin gök semaya çıkması demektir. Bana göre merkezine adaleti koyan her din, aşağıdan yukarıya gelişen bir dindir, dolayısıyla sahih olamaz. Yukarıdan aşağıya olacaksa bir din, bu adil bir Allah değil, vaz geçen, affeden bir Allah merkezli olabilir ancak. Bugün bildiğimiz anlamda din aslında adalet demektir bir yerde sadece. Adalet talebinin, haddizatında intikam dürtüsünün, süslenip püslenip bir dünya görüşü, bir kurtuluş teorisi olarak sunulması demektir. Dolayısıyla bu noktada Franz Kafka‘ya katılmaktan başka çare olmadığını düşünüyorum, bu demek adaletin aslında kamufle edilmiş bir intikam talebi olduğunu söylemek gerekir. Haliyle, inandığı Allah’ın sıfatlarından biri adil olan bir kimse için içinde çıkılması zor bir durum, fakat imkansız değil. By the way, söz konusu Allah’ın sıfatlarından bir diğeri de intikam alandır. Durum git gide zorlaşıyor görüldüğü gibi, daha imkansız bir hal alıyor. Belki de Hz. Muhammed’in Allah’ına iman tam olarak bu imkansızı başarmakla alakalı bir şeydir, dolayısıyla adil ve züntikam olan bir Allah’tan merhamet sahibi ve bağışlayıcı olan bir Allah’a varmaktır. Simetrik bir inattan, adaletten yani, asimetrik bir imana, yani teslimiyete, geçmektir. Vazgeçmektir bir yerde, ki vazgeçmek adaletin zıddıdır. Vazgeçilen yerde adalet bir işe yaramaz, adalete gerek kalmaz. İntikam dürtüsüdür adaletin motoru. Adalet intikam talebini ön koşar, intikam dürtüsünü kamufle eder aynı zamanda. Ama adaleti çekip alın ortada din kalmaz, nitekim adalet yoksa Münker yok Nekir yok, mizan yok hesap yok, kalem yok kitap yok, yazan yok, yazılan yok, yazdıran yok. Suç yok ceza yok, cennet yok, cehennem yok, köşkler yok, huriler yok, şaraplar, üzümler, ırmaklar, zebaniler, ateşler yok … yok da yok. Ve bütün bunlar yoksa kitap yok, Peygamber yok ve Allah yok. Görüldüğü gibi merkezde adaletle kamufle edilmiş intikam var ve bunun çevresinde din oluşturulmuş, dolayısıyla intikamı çekip alın ortada hiçbir şey kalmaz. Sanırım adalet mülkün temelidir demek tam olarak bu demek, hoş mülkün temeli intikamdır diyecek halleri yoktu ya, öyle demek isteseler de. Mushaf canlı bir kitaptır ve girişte verdiğim ayet tam da bunu gösteriyor. Dinin temeli vazgeçmektir, hafiflemek, affetmek, bağışlamak, azalmak, çoğalmamak. Gianni Vattimo buna il pensiero debole diyor, zayıf düşünce, ya da düşünmek. Haliyle, bedevi Araplara yavaş yavaş öğretmek gerekirdi bunu. Da dünya maalesef adalette kaldı, merhamete geçemedi. Dolayısıyla merkezinde adalet yazılı olan bir dünya Şeytana çalışır her zaman, hiçbir zaman, ama hiçbir zaman huzur bulamaz. Adalet şerrin motorudur, adil olmak, oxymoron par excellence, zalim olmaktır. Tabii ki adaleti ortadan kaldırırsan ahiret kalmaz, ahiret giderse din gider. Bana kalırsa öyle değil, evet, adalet merkezli bir ahiret kalmaz, fakat farklı bir ahiret çıkar ortaya. Kognitif bir hesaplaşma, dolayısıyla meselenin ne olduğunu öğrenmek için bir yeniden dirilme, yoksa boynuzsuz keçiye boynuz takmak için bu kadar gürültüye gerek yok.

Mustafa KÜÇÜKHÜSEYİN