Dostlar bizim devlet geleneğimiz de merkezi otorite devleti devlet yapan en önemli unsurlardan biridir. Hatta devletin en temel merkez noktasıdır. Çünkü merkezi otoritenin bozulması demek devletin yıkılması demektir. Zira tarih boyunca da ne zamanki merkezi otoritemizde bir aksaklık olmuş ise o zaman devlet yıkılmaya başlamıştır. Bu yüzden eskiden beri devlet geleneğimizde değer verdiğimiz ve devletimizin bekasını sağladığına inandığımız unsur merkezi otoritedir. Hatta bu merkezi otoritenin korunması için tarih boyunca kurduğumuz devletler çeşitli uygulamalar ortaya koymuşlardır.

Örneğin Orta Asya’da kurduğumuz ş uan ne kadar yanlış olduğunu düşünsek de ikili teşkilat uygulaması ve devletin oğullar arasında pay edilmesi gibi uygulamaları ortaya koymuşlardır. Bunlar bize yanlış gelse de sonuç olarak ya da niyet olarak dersek devletin merkez otoritesinin korunması için ortaya konan uygulamalardır. Yine örnek verirsek Osmanlı Devleti’nde uygulanan ve pek çok kişi açısından yanlış olduğu düşünülse de kardeş katli de devlet otoritesinin bozulmaması için yapılmıştır.

Devletin bekası kişilerin canlarından üstün tutulmuştur. Bu yüzden sonuçları üzücü olsa da devletin bekası için kardeş katli kabul görmüştür. Yine Osmanlı’da Ekber ve Erşed sisteminin getirilmesi yani tahta yaşça en büyük, olgunluk olarak en kemalat sahibi olanın geçmesinin uygulanması da merkezi otoritenin bozulmaması içindir. Hatta Osmanlı’da padişahların en çok önem verdikleri ve büyük hürmet gösterdikleri kutsal topraklara gidememeleri de devlet otoritesinin boş kalıp devletin yıkılmaması içindir. Oysaki tarihi kaynaklarda padişahların kutsal topraklara ne kadar önem verdikleri sayısız örneklerle anlatılmıştır. Siz hiç çok sevdiğiniz ve görmek istediğiniz bir yere gitmez misiniz? Elbette ki hayatınızın bir devresinde mutlaka gider ve görürsünüz. Fakat onlar oraların aşkıyla kavrulsa da hacca gidememişlerdir. Devleti bir an bile başsız bırakmak istememişlerdir. Sonuçta o devlet ki yüzyıllarca İslam’ın sancaktarı olmuş ve her zaman ilahi kelimetullahı yayma gayreti içerisinde olmuştur.

İşte merkezi otoritenin önemi ve devletin başsız kalmaması düşüncesi ile Osmanlı döneminde çoğu padişah savaş dışında ülke sınırları haricinde başka bir ülkeye seyahat gerçekleştirmemiştir. Yalnız Sultan Abdülaziz Han istisnai olarak kendi döneminde Fransa İmparatoru 3. Napoleon’un kendisini Milletlerarası Paris Sergisi’ne davet etmesi hasebiyle bu davete icabet etmiş ve kısa bir Avrupa turu gerçekleştirmiştir. Kendisi ülke dışına ilk kez ziyaret gerçekleştiren padişah olarak tarihte yerini almıştır.

Aslında Sultan Abdülaziz bu seyahat ile Balkanlarda meydana gelen ayrılıkçı ayaklanmalara karşı Avrupa’nın tutumunu görmek istemiş ve bu yüzden seyahatini İngiltere gibi diğer başka ülkelere de gerçekleştirmiştir. Sultanın amacı keyfi bir ziyaret değildir aksine bu ayrılıkçı ayaklanmalar devlet otoritesine karşıdır ve kendisi de Avrupa’nın tutumunu da bizzat müşahede etmiştir. Ama ben bugün size bu ziyarette gerçekleşen ve kayıtlara Türk Kafası olarak geçen bir olaydan bahsetmek istiyorum.

Sultan Abdülaziz Han bahsettiğim sergiye gider ve sergiyi gezerken bir anda eğlence araçlarının olduğu kısma girer. Orada günümüzde pek çok oyun alanlarında yer alan ve boks makinesi yada yumruk makinesi dediğimiz makinenin önünde durur. Sultan Abdülaziz Han bu makinenin olduğunu yanındaki Fransız yetkililere sorar. Yetkili önce bi duraksar ve adının Tete Turkue yani adının Türk Kafası olduğunu söyler.

Demek Avrupalılar için Türklerin kafası yumruk atmaya yarıyordu. Tabii o an ortam buz keser ve sessizlik olur. Sonra sessizliği Sultan Abdülaziz Han bozar. Yanındaki Halil Paşa’ya seslenerek ‘’Göster bakalım şunlara Türk kolunun ne kadar kuvvetli olduğunu’’ der. Halil Paşa Emredersiniz Hünkarım dedikten sonra ceketini çıkarır ve gömleğinin kollarını sıvar. Halil Paşa makineye öyle bir yumruk atar ki makinenin dinamosunun ibresi bir tarafa yayları başka tarafa dağılır. Makine günümüz tabiriyle pert olmuştur. Daha sonra Halil Paşa alaycı bir dille ‘’Bu Türk Kafası değildir Sultanın bu olsa olsa Avrupa kafası olmalı ki bir vuruşta dağıldı.’’ der.

Dostlar işte merkezi otorite devlet yöneticilerimizin başka ülkelere seyahat etmelerini bile engellemiş en başta dediğimiz gibi devleti en ayakta tutan en esaslı konu olmuştur. Fakat Sultan Abdülaziz devlet otoritesinin bozulması devletin başsız kalması tehlikesini gözeterek bu seyahati gerçekleştirmiştir. Bu gerçekleştirdiği seyahatte de günümüzde bile hala devam eden ve biz tarih sahnesinde olduğumuz sürece devam edecek olan Avrupa’nın bize bakış açısı ile karşılaşmıştır. Bu bakış açısı kişiler devletler ve zaman değişse de hala varlığını koruyor.

İşte biz bu nokta da bu bakış açısına karşı asla ezik olmamalı ve onlara karşı aşağılık kompleksine düşmemeliyiz. Çünkü bizi tam da bu noktada psikolojik olarak ezik yerine koymaya çalışarak alt etmeye çalışıyorlar. Şunu sakın unutmayalım Avrupa gelişmişlik olarak ne kadar iyi olsa da hala düşünce, fikir ve vicdan olarak fakir konumdadır. Biz ise sahip olduklarımız ile onlara göre çok çok öndeyiz. Sadece aşağılık kompleksine düşmeyelim ve gelişmişlik olarak onları geçelim. Çünkü bu seviyeye geldiğimizde şuan kötü bir şekilde taklit etmeye çalıştığımız Avrupa’nın bizden ne kadar da aşağıda seviyede olacağını göreceğiz. Bizler görmesek bile ilerde nesillerimiz görecektir.

Sağlıcakla kalın dostlar…

Mesut BULDU