Vergi meselesi asırlardır konuşulagelen bir hadise olup sistemsel ve modern vergileme sürecinin Orta çağın sonlarına doğru başladığını söyleyebiliriz. Günümüzde bile hala gündemini koruyan verginin amaç ve konusu ne olmalı sorusu yıllarca ateşli tartışmalara sahne olmuş, mevzuatın daha anlaşılır ve sade hale getirilmesi, hangi kazanç türünün vergilendirilmesi gibi çalışmalar adından söz ettiren birçok  önemli teorisyenin çalışmalarına da zemin hazırlamıştır.

>> Adam Smith’in Vergileme İlkeleri
>> Adolph Wagner’in Vergileme İlkeleri
>> Teknik ve İdari İlkeler
>> Diğer İlkeler
>> Vergileri Açıklamaya Yönelik Geliştirilen Diğer Teoriler
>> Vergilemede Ödeme Gücüne Ulaşılması

Klasik İktisadi görüşün kurucusu kabul edilen Adam Smith, 1776 yılında yayımlanan “The Wealth of Nations” (Milletlerin Zenginliği) adlı eserinde verginin önemine değinerek vergileme ilkelerinden bahsetmiştir.

Adam Smith’in Vergileme İlkeleri

-Adalet İlkesi: Herkes kendi gelirine orantılı olarak kamu harcamalarına katılmalıdır. Ödeme gücü ilkesi ile aynı netice savunulmakta olup gelir seviyesi aynı olanlardan aynı, gelir seviyesi farklı olanlardan farklı vergi alınması savunulur.

-Kesinlik İlkesi: Verginin ödenme şekli,oranları ve ödenme zamanı açık anlaşılır ve kesin olmalıdır.

-Uygunluk İlkesi:Vergilemeden sağlanacak en yüksek hasılat ya da en yüksek randıman düşünülmüş olup mükellef açısından ödenme biçimi ve zamanı kolay ve uygun olması, ilgili idare açısından ise etkin ve sürdürülebilir bir vergilemenin olması savunulmuştur. Bu bağlamda kaynakta kesinti (stopaj) tahsili kolay ve etkin bir vergi tahsil şeklidir diyebiliriz.

-İktisadilik İlkesi: Verginin en ivedi şekilde hazineye girmesi, en az masraf ile en çok verginin toplanması ya da verginin toplanması sürecinde giderlerin asgari seviyede tutulması gibi görüşler iktisadilik ilkesinin temelini oluşturur.

A. Wagner’e göre Amerika, Japonya, Almanya ve Fransa başta olmak üzere yapmış olduğu çalışmalarında kamu harcamalarındaki artışlar kamu faaliyetlerindeki artışların bir sonucudur. İktisadi gelişmeler ve faaliyetler devlet faaliyetlerini artırırken bu da kamusal harcamaları artırmaktadır. Wagner’e göre kamu harcamalarındaki sürekli artış yasası, devletin daha evvel hiç sunmadığı hizmetleri sunmasından kaynaklanabileceği gibi  sunduğu hizmetleri nicelik ve nitelik açısından geliştirerek sunmaya devam etmesinden de kaynaklanabilir.

“Günümüzde vergiler artan oranlı tarife üzerinden alınmakta olup gelir arttıkça gelirin marjinal faydasının azaldığı görüşler de yer almaktadır.”

Netice olarak kamu harcamaları kentleşme, sanayileşme ve kamusal faaliyetlerdeki artışla mükellef açısından ödenme biçimi ve zamanı kolay ve uygun olması, ilgili idare açısından ise etkin ve sürdürülebilir bir vergilemenin olması savunulmuştur. Bu bağlamda kaynakta kesinti (stopaj) tahsili kolay ve etkin bir vergi tahsil şeklidir diyebiliriz.

Adolph Wagner’in Vergileme İlkeleri

-Mali İlkeler: Yeterlilik ve esneklik ilkesi olmak üzere iki farklı şekilde yorumlanabilir. Yeterlilik ilkesi, kamu harcamalarının vergilerle finanse edilebilme kabiliyeti, yeterliliği olarak ifade edilirken esneklik ilkesinde vergilemenin ekonomik konjonktüre uyum sağlayabilmesidir.

-İktisadi Vergi İlkesi: Vergi en uygun gelir kaynaklarından alınmalıdır. Vergi Wagner’e göre üretime ayrılan servetten, tüketime ayrılan servetten ve gelirden olmak üzere üç kaynak türünden alınmalıdır.

-Ahlaki İlkeler: Wagner’ in vergi yükünün en adil şekilde dağılımı ile ilgili görüşüdür. Bu görüşe Hakkaniyet ilkesi de demekte olan Wagner’e göre hak,adalet,hakkaniyet gibi kavramlar savunduğu bu görüşü şekillendirmiştir. Wagner’e göre vergi yükünün adil ve dengeli dağılımı ile savunduğu temel ilkeler genellik ilkesi ve eşitlik ilkesidir.

-Genellik İlkesi’ne göre vergi, toplumu oluşturan istisnasız herkesten alınmalıdır. Burada mülkilik Prensibi geçerli olmaktadır. Anayasamızın 73. maddesinde de belirtildiği üzere; “Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere mali gücüne göre vergi ödemekle yükümlüdür.

-Eşitlik İlkesi’ne göre mükelleflerin ekonomik güçlerine göre vergisel sınıflara dahil edilmesini savunur. Ödeme gücü teorisinin bir sacayağı da eşitlik ilkesidir diyebiliriz.

Teknik ve İdari İlkeler

-Belirlilik İlkesi: Verginin miktarı açık ve kesin olmalıdır.

-Uygunluk İlkesi: Verginin mükellef açısından ve idare açısından en uygun şartlarda ve zamanda ödenmesidir/tahsil edilmesidir.

-Ucuzluk İlkesi: Verginin tarih ve tahsil masraflarının düşük olmasıdır.

Diğer İlkeler

“Dekot sistemi gelir vergisinde ücretlilerin vergilendirilmesinde “asgari geçim indirimi sistemi” ile 2008 yılında yeniden uygulama alanı bulmuştur.”

-Verimlilik: Verginin belirli bir dönem içinde yapılması planlanan giderler açısından yeterli finansmanı sağlamasıdır.

-Açıklık: Vergi mevzuatının sade, net ve herkes tarafından anlaşılabilir olmasıdır.

-Randıman: Verginin devlete mümkün olan en yüksek geliri getirmesidir.

-Etkinlik: Vergi dolayısıyla mükelleflerin refah düzeylerinde bir azalmanın olmamasıdır. Mükellefin sosyal ve iktisadi hayatında değişikliğe yol açmayan, refah seviyesini bozmayan vergiye etkin vergi diyebiliriz.

-Tarafsızlık: Bu ilkeye göre vergilerin gerek mükelleflerin yaşama standardını gerekse piyasa işleyişini bozmaması gerektiği ifade edilir.

-Kanunilik: Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere mali gücüne göre vergi ödemekle yükümlüdür. Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı maliye politikasının sosyal amacıdır. Vergi, resim, harç vb. mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır. Vergi,resim.harç vb. mali yükümlülüklerin muaflık, istisnalar ve indirimleriyle oranlarına ilişkin hükümlerinde kanunun belirttiği yukarı ve aşağı sınırlar içinde değişiklik yapma yetkisi Bakanlar Kuruluna aittir.

-Tasarruf: İdare açısından en az giderle vergi tahsilatlarının yapılabilmesi, mükellef açısından ise zaman, kırtasiye giderleri, mali müşavir giderleri gibi harcamaların en az olmasını ifade eder.

Vergileri Açıklamaya Yönelik Geliştirilen Diğer Teoriler

-İstifade (Faydalanma Teorisi): İhtiyari Mübadele Teorisi olarak da bilinen bu teori verginin bir karşılığının olduğunu ve bir mübadeleye dayandığını savunmaktadır. J.J.Roussseau’nun Sosyal Sözleşme fikrine de dayanan bu görüşe göre vergi devletin, vatandaşı arasında imzalanan sözleşmeye dayanarak sunmuş olduğu kamu hizmetlerinin bir bedeli bir karşılığıdır.

-Değişim Teorisi: Vergiler, kamu harcamalarından sağlanan faydaya göre alınmalıdır.

-Sigorta Primi Teorisi: Vergi, vatandaşların can ve mallarının güvenliğinin sağlanması, her türlü felakete karşı korunmasının bir bedelidir. E. D. Girardin vergiyi sigorta primine benzetmiştir.

-Sosyal Üretim Giderlerine Katılma Payı Teorisi: Vergi devletin üretimden aldığı paydır.

-Otorite (İktidar) Teorisi: Bu teoriye göre kamu hizmetlerinden sağlanan fayda karşılığında vergi ödeme görüşü yani karşılığının olması fikrinin aksine toplumu oluşturan bireylerin kamu hizmetlerinden sağladığı faydadan bağımsız olarak ödeme gücüne göre kamu giderlerine katılmalıdır. Bu teori aynı zamanda gelir dağılımında adaletin sağlanmasını amaçlar.

Vergilemede Ödeme Gücüne Ulaşılması

-En Az Geçim İndirimi: Bireylerin gelirlerinin belirli bir tutara kadar olan kısmının vergi dışı bırakılmasıdır. Matrahtan indirim,vergiden indirim (dekot sistemi) ve bölme (katsayı) sistemi olarak uygulamada üç farklı türü vardır. Ülkemizde 1987 yılına kadar uygulama alanı bulmuş fakat aynı tarihte uygulamadan kaldırılmıştır. Dekot sistemi gelir vergisinde ücretlilerin vergilendirilmesinde “asgari geçim indirimi sistemi” ile 2008 yılında yeniden uygulama alanı bulmuştur.

Asgari geçim indirimi (AGİ) nedir? Nasıl hesaplanır? yazımıza buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.

-Ayırma İlkesi: Emek gelirinin sermaye gelirinden daha düşük vergilendirilmesi gerektiğini ifade eder.

-Muafiyet ve İstisnalar: Vergilendirilmesi gereken kişinin veya konunun vergi dışı tutulmasıdır.

-Artan Oranlılık: Vergi matrahı arttıkça vergi oranlarının da artmasıdır. Ülkemizde gelir vergisi ve Veraset İntikal Vergisi artan oranlı olarak uygulanmaktadır. İlk kez A.Wagner ileri sürmüştür.

Günümüzde vergiler artan oranlı tarife üzerinden alınmakta olup gelir arttıkça gelirin marjinal faydasının azaldığı görüşler de yer almaktadır.

-Eşit Fedakarlık Görüşü: Vergi sistemi öyle bir düzenlenmeli ki her bireyin katlanacağı fedakarlık eşit düzeyde olmalıdır.

-Eşit Oranlı Fedakarlık Görüşü: Gelir seviyesi yüksek olan vatandaşların gelir seviyesi düşük olan vatandaşlara oranla kamusal hizmetlerden daha fazla istifade ettiği düşünülerek yüksek gelirli vatandaşların daha fazla vergilendirilmesini ifade eder.

-En az Toplam Fedakarlık Görüşü: Toplumun gelir seviyesi yüksek vatandaşlarından sonra gelen gelir gruplarının düzeyine ulaşıncaya kadar vergilendirilmesini ifade eder.

Faydalı olması temennisiyle…

Emre KAYAALP