Aklı insana Tanrılar, her şeyden üstün en üstün şey olarak ektiler.

Die Götter pflanzten die Vernunft dem Menschen ein als höchstes aller Güter.

Sophokles

Dolayısıyla sadece aklın dışarıdan bu işe[, yani insana,] dahil ve sadece onun ilahi olduğunu söyleyebiliriz.

It remains then that the intellect alone enters additionaly from outside (θύραθεν / kapının dışından) and alone is divine.

 Aristoteles

Ömrünü seleflerinin metafiziki saçmalıklarını söndürmekle geçiren Aristoteles dahi entelekt’in ”ayrı” bir şey olduğu düşüncesinde bir parça doğruluk payı olabileceğini düşünmüştü, her ne kadar ruhla ilgi başka hiçbir şey öyle olmasa da

So even Aristotle, who spent his life pouring cold water on the metaphysical extravagances of his predecessors, suggests that there probably is something to the notion that the intellect is “separable,” even though nothing else about the soul is.

Richard Rorty

Çok eski bir önyargıdır insanı hayvandan ayıran özelliğinin düşünmek olduğunu söylemek. Biz de öyle söyleyelim o halde.

Es ist ein altes Vorurteil, dass das, wodurch sich der Mensch von dem Tiere unterscheidet, das Denken ist; wir wollen dabei bleiben.

Friedrich Hegel 

Ölümün insanı en fazla irite eden fenomen olduğunu söyleyebiliriz, en azından başlangıçta, en başında. Ruh (ψυχή) aslında, eski eskilerde (Homer), bu fenomenle başa çıkabilme çabasının bir sonucu olarak çıkar ortaya, her ne kadar daha sonrakiler, yeni eskiler (Sophokles), akıldan söz etseler de. Nitekim biraz önce önümde duran ve benimle konuşan gülen biri bir anda yok artık. Aslında burada, karşımda, fakat buz gibi, konuşmuyor da üstelik. Gitti mi, burada mı? Dolayısıyla hem gitti, konuşmuyor, hareket etmiyor çünkü, hem de burada, görüyorum onu, hala daha önümde duruyor. Giden bir şey olmalı o halde, ya da çıkan. Ruh bu çerçevede açıklayıcı bir unsurdan başka bir şey değil. Teselli edici de ayrıca. İnsanın sevdiği bir insan için artık yok, hiç daha, demesi kolay olmuyor. Ruhun açıkladığı daha anlaşılır ve daha kolay bir şekilde başka bir şeyle açıklanabilirse ona gerek kalmaz artık. Bu bütün açıklamalar için böyledir ama, hatta Tanrı için bile. Şeylerin açıklama gücü vardır, bazı şeyler başka şeylere göre aynı fenomenleri daha kolay açıklarlar ve biz en kolay, en anlaşılır ve en az unsurla açıklayabilen açıklamaları tercih ederiz. Buna İndirgemecilik de diyebilirsiniz. Bilim böyle işler. Bazı açıklamalar evrilirler fakat, öteye geçerler, Metafizik deyin siz buna ve bunlara, dolayısıyla açıklayıcı bir unsur olma özelliklerini kaybetmelerine rağmen kendileri olarak kaybolmazlar, devam ederler. Bu nokta söz konusu şeylerin terfi ettikleri noktadır, artık hakikattir o şeyler. Friedrich Nietzsche’nin yalan olduklarını unuttuğumuz yalanlar olarak tanımladıkları yani. Klasik Batı antropolojisi ruh yalanı, ya da hakikati, nasıl isterseniz artık, üzerine kuruludur. Çıkıp gidebilen bir şey en başında içinde olduğu o şeye ait değil demektir, dolayısıyla başka bir yerden gelmiş olmalı. En iyisi her şeyin sahibi olan başka bir şey tarafından insana verilmiş bir şey olması, hem de başka hiçbir şeye verilmemiş bir şey olarak. Bu noktada Tanrı girer devreye. Ve bu şekilde insan Tanrının bu özel hediyesi dolayısıyla diğer her şeyden üstün olduğuna inanır. Tanrı devreye sokulduğunda bütün bu olup bitenin de bir şekilde açıklanması gerekir haliyle. Her şeyden önce Tanrının kendisinin tabii ki, bu uzar gider böyle. İnsan gerçekten de canı sıkılan bir şeydir. Ateistler bile bu diskurun önemli bir parçasıdır. Bertrand Russell‘ın tek bir işaretle (¬) artık çelişkiye düşmeden Allah yok demenin yolunu bulduğunu sanması bile. Stefan Lorenz Sorgner tam olarak bu antropolojinin sorgulanması gerektiğini düşünüyor. Özellikle de bu antropoloji üzerine kurulmuş olan hukuk sistemlerinin. Transhümanizm için insan kendisini sürekli geride bırakan bir şeydir, dar anlamda hayvan ile Übermensch arasına gerilmiş bir köprü. Nietzsche’de de öyle üstelik, çok temel bir farkla ama. Konumuz bu değil. Bu kabul biraz önce tanıtılan düalist antropolojinin aksine monist bir antropolojiyi getirir gündeme, dolayısıyla da insanın dışarıdan geldiğini iddia ettiği özel tarafını iptal eder. Haddizatında dışarıyla ilişkisini keser, onu bir bütün olarak içeriye alır. Buna Naturalizm diyebilirsiniz. Bu şekilde insan ontolojik olarak kendisi dışındaki her şeyle aynı kategoriye dâhil olur, irtifa kaybeder. Tabii ki o bazı özelliklerinden kaynaklanan bazı ayrıcalıklara sahiptir yine de fakat diğer her şey için de aynı şekilde geçerlidir bu durum. Son tahlilde şeyler arasında sadece derece farkı vardır. Bana kalırsa bütün mesele bu. Diğer tartışmaların hepsi dönüp dolaşıp tek bir noktada toplanıyor: İnsanın mahiyeti.

Mustafa KÜÇÜKHÜSEYİN