Dostlar son zamanlarda pek çoğumuzun bildiği fakat bu durumu değiştirmek için elimizden çok fazla şeyin gelmediği bir çığlığa şahit olmaktayız. Bu çığlığın adı Türkistan’dır. Ülke insanı olarak o kardeşlerimize dualar etmekte onlar için eylemler yapmaktayız. Ama devlet olarak bu konuya biraz daha eğilip o kardeşlerimizin sesi olmamız gerektiğini düşünüyorum. Hz Ali diyor ki ‘Bir zulmü engelleyemiyorsanız en azından herkese duyurun.’ Bizler de gerek sosyal medya gerek başka vasıtalar ile oradaki kardeşlerimizin yaşadıkları zulmü engelleyemezsek bile en azından duyurmaya çalışıyoruz. İşte bunu devlet nezdinde resmi organlar vasıtası ile de gerçekleştirmek durumundayız. Tabii ki orda Çin tarihi, ticari pek çok ilişkimizin bulunduğu ve her zaman diyalog halinde olduğumuz bir devlet.
İki ülke ilişkilerini bir anda bitirmek devlet hukuku olarak mümkün olmuyor ama oradaki insanların haklarını da en iyi biz savunuruz. Bu yüzden Çin devletine yaptıklarının yanlış olduğunu ve yanlıştan dönmesi gerektiğini de en iyi biz hatırlatabiliriz. Bu yüzden devlet erkanımızın bu devlet ile olan bağlarımızı bitirmeden bu sorunun en güzel ve kesin bir çözüme kavuşmasını sağlamalarını bekliyorum. Zira oradaki insanlar hem soydaşımız hem de dindaşımız bu yüzden onların uğradığı bu zulme kayıtsız kalamayız. Eğer bu zulme kayıtsız kalırsak başka zaman başka zulümler bize gelebilir. Çünkü devletimizin sancağı o kadar büyük ki tarihin en eski dönemlerinden bugüne gelene kadar hala herkesi sarıyor ve gölgesine alıyor.
Gerek bulunduğumuz coğrafya gerekse dünyanın başka yerlerinde yaşayan ve zulme uğrayan her fert bu ülkenin ve bu ülke insanının zulme rıza göstermediğini ve her daim onların yanında olduğunu bilir. Siz sanıyor musunuz ki araya sınırlar konsa da gönüllere de sınırlar konduğunu? Elinize harita alıp ülke sınırları belirleyebilirsiniz lakin insanların gönüllerinin sınırlarını çizemezsiniz. O yüzden biz dünyanın her yerinde zulme uğrayanın yanındayız ve Türkistan’daki kardeşlerimizin de yanında olduğumuzu bütün dünyaya göstermeliyiz. Bu tarihin bize yüklediği en önemli vazifedir. Bu sözlerimin ardından asıl anlatmak istediğim hususu sizinle paylaşmak istiyorum.
Dostlar aslında Türkistan’daki bu kardeşlerimizin şuan nasıl Çin zulmüne maruz kalıyorsa bu kardeşlerimizin ecdatları da daha önce Rus zulmüne maruz kalmıştır. Hatta Ruslara karşı Basmacı Hareketi adı altında mücadele başlatıp yıllarca onlara karşı savaşmışlardır. İşte zamanında Rusya onlara çok acılar çektirmiştir. Şimdi ise aynı görevi Çin yapmaktadır. Peki Basmacı Hareketi nedir dilerseniz bunu anlatalım. Öncelikle Basmacı Hücum eden Baskın yapan manasında olup Rusların o bölgede kendilerine karşı mücadele edenlere taktıkları isimdir. Bu hareketin amacı ‘Türkistan Türkistanlılarındır’ sloganıyla hareket edip Türkistan’ı Ruslardan kurtararak istiklaline kavuşturmaktır.
Ruslar onlara basmacı diyerek dünyaya kendilerini haydut çeteci olarak göstermeye çalışmışlardır fakat onlar kendilerini İslam askerleri, vatan savunucuları olarak göstermişlerdir. Bu hareket 1918 yılında Korbaşı (kumandan) Ergaş’ın liderliğinde Hokand şehrinde başlayıp kısa zamanda diğer bölgelere de yayılmıştır. Hareketin başladığı ilk günden üçüncü günün sonuna kadar 10 binden fazla Türkistanlı öldürüldü. O bölgede tabii ki Korbaşı Ergaş’ın dışında diğer harekete katılan korbaşıların faaliyetleri sonucunda ayaklanmalar Fergana vadisine kadar yayılmıştır. Fakat o dönem Ermeniler Ruslara destek vererek 180 köyü ateşe verdiler ve 20 bin kişiyi öldürdüler. Ayaklanmanın yayıldığı bölge olan Fergana’da iki taraf arasında bir çok şiddetli çarpışma yaşanmıştır.
Rusların amacı Türkistan’ı tamamen işgal etmektir. Basmacı Hareketi ise bu ayaklanma ile Rusların bu amacını engellemek ve onlara karşı koymak olmuştur. İki taraf arasında yapılan mücadeleler 1921 yılına kadar sürmüştür. Hatta 1919 senesinde bölgenin lideri Mehmed Emin Beg liderliğinde geçici bir Fergana hükümeti kurulduysa da 7 Mart 1920 senesinde Ruslara teslim olmak zorunda kalmışlardır. Daha sonra başa geçen Şir Mummed Beg geçici Türkistan hükümeti kurarak Ruslara boyun eğmedi ve diğer komşularla ilişkiler kurmaya çalıştı. Basmacı Hareketi Enver Paşa’nın 8 Kasım 1921’de Türkistan’a gelip başa geçmesiyle daha da şiddetlendi. Onun liderliğinde Ruslar önemli kayıplar vermeye başladılar. Hatta 19 Nisan 1922’de barış istemek zorunda kaldılar. Lakin Enver Paşa bu teklifi reddetti. Barışın ancak Rus askerlerinin Türkistan topraklarından çekildikten sonra mümkün olacağını belirtmiştir. Bu dönemde Semerkant şehrinde Türk Müstakil İslam Cumhuriyetinin kurulmasıyla Ruslar daha şiddetli saldırılara başladılar.
Rusların bu genel ve etkili saldırılarından sonra Basmacı liderleri birbirlerinde ayrılmak zorunda kaldılar ve geçici Türkistan hükümeti dağıldı. Liderlerden Muhammed Beg Afganistan’ a geçti, liderlerden Muhyiddin Beg öldürüldü, Canı Beg ise teslim oldu. Ruslara karşı bizzat savaşlara katılan Enver Paşa ise yaptıkları bir savaşta on bir Rus’u öldürdükten sonra savaş meydanında karşı tarafın makineli tüfek ateşi altında kalarak şehit olmuştur. Enver Paşa’nın ölümünden sonra Basmacı Hareketi bitmemiş ise de genellikle Rusların üstünlüğü ile devam etmiştir. Bu dönem Basmacı Hareketi birinci dönemini tamamlamıştır. Daha sonra mücahitler silah buldukça mücadeleye devam etmişler ve hareketin ikinci dönemini gerçekleştirmişlerdir. Bu mücadeleler 1935 yılına kadar sürmüş ve kesin olarak bu tarihte Rusların hareketi bitirmesiyle son bulmuştur.
Bu hareketin başarıya ulaşamamasının nedeni olarak başta korbaşı denen liderlerin kendi aralarında düzenli bir birlik kuramamaları ve merkezi bir komutanlığın olmaması söylenebilir. Zira bir diğer neden ise Rusların savaşlarda tank, top ve zehirli gazlar kullanmalarına karşı Türkistanlıların onlara karşı koyacak askeri silah ve teçhizatlarının olmamasıdır. Ayrıca dışarıdan herhangi bir yardım alamamaları da bu hareketin başarıya ulaşmamasında başka bir etken olmuştur.
Zira Ruslar bu hareketi dışarıya karşı her ne kadar haydutluk olarak tanıtsalar da bu hareketin onlara karşı yapılan bir milli mücadele olduğu gerçeğini itiraf eden kumandanları ve aydınları olmuştur. Hatta bir çok Rus komiseri bu hareketin gayesinin Türkistan’ı Rusya’dan kurtarmak ve zulümsüz bir Türkistan kurmaktan ibaret olduğunu söylerler. Hatta Ruslar bu konu ile ilgili arşiv belgelerinin yayınlanmasına bile henüz izin vermemişlerdir. Bu durum bile onların bu hareketten ne kadar çok etkilendiklerini gözler önüne sermektedir. Aynı durum şu an Çin için de geçerlidir. Orada yaptıkları zulmü duyuran Mesut Özil için bile şu an ne kadar sansür uyguladıkları gündemdedir.
Eskiler derler ki ateş olmayan yerden duman çıkmaz. Demek ki orada yanlış durumlar var ki dünyanın herhangi bir yerindeki bir futbolcunun görüşlerine saygı duymayıp onun için sansür uygulayarak yaptıklarını kapatmaya çalışıyorlar. Bu uygulama suçluluk psikolojisinin bir gereğidir. Bu yüzden başta dediğim gibi devletimiz bu meseleye kayıtsız kalmayıp mümkün olan en hayırlı sonucu almak için çalışmalıdır. Bizler de her daim onlara dua edip onların seslerini dünyaya duyurmanın gayreti içerisinde olmalıyız. Tıpkı başta belirttiğim gibi zulmü engelleyemiyorsan en azından herkese duyur. İşte o zaman belki bu zulümleri yapanlar yaptıklarının hata olduğunu anlar da yaptıklarını bırakırlar.
Sağlıcakla kalın dostlar…
Mesut BULDU