Selvi Boylum Al Yazmalım‘ filminde, Asya karakteri son sahnede, bir çaresiz kadın, bir vefalı insan, bir umutsuz aşık ve bir fedakar anne hissiyatını sentezleyerek bir karar vermek zorunda kalır. Kendince verdiği karara uygun bahaneler arar içinden; Sevgi neydi? Sevgi emekti…

İçinde kopan fırtınaları dinginleştirip, etrafındaki iyi insanları en az hasara maruz bırakacak istikamete yönelirken; özgürlük gibi, aşk gibi, mutlu olmak gibi baskın dünyevi hislerin karşısına çok masum birşey koyup tartar: “Sevgi“.

Evladının baba demesi, salıncağın kırmızıya boyanması, soğuk bir kış günü sarılan eski bir battaniye gibi çok basit ve masum birşeydir bu sevgi. Adımlarını, sevmediği fakat vefa borçlu hissettiği yabancı adama yöneltirken ağlaması, o perişan hali, o çaresiz gidişi; al yazmasına değer katan, gözleri yaşlı hatalı adama ve duygularına sırtını birkaç nefes dönüşünde saklı olan sanki, birilerini ağlatmaktansa, hayat boyu herkes uyuduğunda ağlamayı tercih etmektir.

Yaşamak, bir asma köprüde yürümek gibidir. Köprünün üstünde yürüyen herkesin farklı adımlarının ortak ritminde sallanır zemin. Senin sert adım atman, diğer uçta bir başkasını tökezletip düşürebilir. Bu yüzden bencil olmayan güzel insanlar, radikal kararlar vermek yerine akışa ayak uydururarak yürürler. Birilerinin güzel insan sandıkları kişiler ise, gerçekte rızayı ilahiyi gözeten birinin ritmindeki notaların, boşlukta çıkardığı senfoniden ibarettir.

Sakin sessiz yürüyen, fazla gürültü yapmayan, içine atan insanlar sayesinde hayatın ritmi bozulmadan akar gider. Herkes hayatına devam eder, çünkü Asya gibi kadınlar, oyalı al yazmasının ucundan tutup çeker hayatın katarını. Arkasından gelenler ve filmi izleyenler anlamaz. Asya filmin sonunda mutlu değildir, hatta filmin başından bu yana hiç mutlu olamamıştır. Ama onu sever ve takdir edersiniz. Eğer o mutlu olmayı tercih etseydi yine onu sevebilecek miydiniz?

Kevser TUTUŞ