Sosyal medyanın, paylaşılan resimlerin, beğeni sayısının, popülaritenin gençlere öğrettiği şeylerden biri; anı biriktirmek.

Sahilde ıslak kumlara yalın ayak basarak yürürken, tenini okşayan dalgaların köpüklerinin verdiği mutluluk kimsenin umurunda değil; önemli olan orada çekilen resimleri insanların göreceği bir yere koyup, “ben de eğleniyorum mutluyum” şovunun periyodik enstantanelerini cebe atmak.

Yüzyıllık yapıların arasında, bir sokak şarkıcısının başka bir dilde anlattığı bir aşk hikayesini, mehtaba karşı dinlerken; ne hissediyor bu etraftaki insanlar diye bakıyorum. Hüzünlenen, ilham alan, kalbi dolduran yok. Herkes canlı yayın yapıyor; “Siz evde otururken biz bu anı yaşıyoruz ey sefiller.” Bu gece de ele güne karşı boş geçmedi şükür; bir güzel anı daha “at cebe”…

Çocuklar gösteri yapıyor, ebeveynlerin hiçbiri evladıyla gurur dolu bir göz teması kurmuyor, sevincinden gözleri dolmuyor, dünyanın en basit gösterisi için elleri acıyana kadar deli gibi alkışlamıyor. Anne babaların elinde bir telefon; herkes anı kumbarası bu güzellikten mahrum kalmasın diye kımıldamadan duruyor orda…

Instagram’da güzel dursun diye güzel anlara özel elbiseler diktiriliyor, özel fotoğraf sanatçılarına paralar ödeniyor, bu iş en ciddi bir şekilde yapılıyor. Günün konusu; “bebek 1 yaşına geldi” Hay maşallah! Dünyada ilk 1 yaşına gelen insan evladı!

Sırf bu özel günlerin resimlerinin arka planlarına çiçek balon vs döşeyip eşek yüküyle para kazananlar bile var artık.

Ama herkes eski resimlere bakıp ah çekiyor. Hep birlikte kuzenlerin doluşup yattığı yün döşeklerde, yüzü yaşmaklı annenin etrafında saçı başı dağınık çocukların ördek yavrusu gibi dizildiği bir soba önünde, cibinliğine ışıklar takılmış sünnet karyolasının üstüne oturtulmuş kardeşlerin gerçek gülümsemesinde, hiç özenmeden giyinmiş bir ailenin piknik sofrasında, kerpiç duvarın önünde kucağında kedisiyle poz vermiş dedenin dedesinin yırtık lastik ayakkabısıyla oturmuş, torunlara kalmış tek fotoğraf karesinde… Eski doğal insanların, spontane güzelliklerine bakarken takılıyor boğazına bir yumak düğüm ve yaşarıyor gözleri birden gülümserken insanın…

Eskilerden bize doğal ne bir meyve, ne bir peynir dilimi ne de bir gerçek gülümseme kalmış. Maksatlı gülenler, yalandan ağlayanlar ve bu sahte insanların yazdığı duygusuz şarkılarla, yüzeysel kitaplarla büyümeye mahkum yeni neslin, sosyal medyada birikip duran anılarından ibaret sanal, asosyal, samimiyetsiz bir kuşağın anlatmakla bitmeyen anı biriktirme trajedisi…

Bizler büyüklerimizin acılarını, çekilen zorlukların, imkansızlıkların hikayelerini dinleyerek; şükrederek, ibret alarak büyüdük.

Bizden sonrakiler bizim anı kumbaralarımızı kırdıklarında, eğlence ve estetik dışında, onlara birşeyler katacak neler bulacaklar? Bunu bi’ düşünün…

Kevser ÇAKIR